Farklı fikirlere, görüşlere ve inanışlara hoş görümüz kalmadı... Hatta tahammül edemiyoruz...

Herkesi bizim gibi düşünmeye, bizim gibi hareket etmeye ve yaşamaya zorluyoruz...

Bizim gibi düşünen, bizim gibi hareket eden ve bizim istediğimiz gibi yaşayan insan tipi istiyoruz...

Farklı inançları, farklı düşünceleri, farklı kültürleriyle zengin bir milletiz...

Bu zenginliği daha da zenginleştirmek varken, zenginlikleri yok etmek, farklılıkları ortadan kaldırmak için maalesef yoğun bir çaba içindeyiz...

Hepimiz müslümanız... Ama bizim gibi giyinmeyeni, bizim düşüncemizi kabul etmeyeni neredeyse müslüman saymıyoruz... 

Bu sebepledir ki; otobüste şort giyen bayana tekme atanlar çıkabiliyor...

Daha da ötesi, güvenlikten sorumlu olması gereken güvenlik görevlileri, beğenmediği kıyafeti giyen genç kızı İstanbul Maçka Park'ından çıkarmaya yelteniyor.

Kimi çarşaf giyenler, başörtülü kadını beğenmiyor.

Başörtülü olan kimileri, kendisi gibi bağlamayan diğer başörtülü kadını beğenmiyor veya pantolon giyilmesine karşı çıkıyor.

Açık olan kimileri, örtülü kadınları küçümsüyor, hakaret etmeye yelteniyor...

Herkes başka insanların da kendisi gibi olmasını istiyor... Kimileri de maalesef zor kullanmaya kalkıyor.

Eskiden ilköğretim okullarında "tek tip kıyafet olmasın" diye serbest kıyafet uygulamasına geçildi...

Şimdi ise maalesef düşünceyi ortadan kaldıran, farklılıkları yok eden, sadece kendi görüşümüzü hakim kılacak eğitim modeli geliştirmeye çalışıyoruz...

İnsanlar tek tip olsun, aynı düşünsün, aynı giyinsin, aynı konuşsun diye çabalıyoruz...

Bizim gibi düşünmeyenle komşuluk, arkadaşlık yapmak istemiyoruz.

Sadece siyasette değil, her alanda böyleyiz...

Herkesten bizimle aynı şeyi düşünmesini bekliyoruz...

Beklemenin ötesinde kendi fikirlerimizi dayatıyoruz...

Farklı düşünmek, farklı konuşmak, farklı fikirler öne sürmek zenginliktir...

Farklı düşünen, yeni fikirler ortaya atan ne kadar insan varsa, millet olarak o kadar zenginiz demektir.

Ama "Sen düşünme, ben zaten senin yerine düşünürüm" mantığını hakim kılarsak, tüm zenginliklerimizi ortadan kaldırırız...

Geçmişte komünist ülkeler, tek tip insan yetiştirmek için yoğun çaba gösterdi.

Geldikleri yer ortada.

Farklı fikirlere, farklı düşüncelere hoşgörülü ve saygılı olmayı öğrenmeliyiz...

Tek tip insan modeli ile hiçbir yere varamayız...

***
Dar kafalılık

1958 yılında ABD'de bir öğretmen dergisinde Alexander Calandra imzalı bir yazı yayınlanır.

Bir fizik hocası ile öğrencisi sınav sorusuna verilen cevap hakkında anlaşmazlığa düşerler ve tecrübeli öğretmen Calandra'nın hakemliğine başvururlar.

Soru şöyledir; "Bir binanın yüksekliğini bir barometrenin yardımı ile nasıl bulursunuz?"

Öğrenci bu soruya cevaben; "Barometreye bir ip bağlar, binanın çatısından aşağı sarkıtır ve barometrenin yere değdiği noktada ipi ölçerim" yazar.

Öğretmenin beklediği cevap bu olmasa da binanın yüksekliğinin bu yöntemle ölçülebileceği de ortadadır.

Calandra tartışmayı uzatmamak için öğrenciden hemen o anda bu soruyu başka bir yolla cevaplamasını ister.

Öğrenci bu kez; "Ama bir tek cevap yok ki, pek çok yöntem var" diye cevap verir.

Calandra, "Peki" der ve ekler; "Düşünebildiğin kadar cevap ver o zaman. Ama mümkünse cevapların en az birinden fizik çalışmış olduğunu anlayalım."

Öğrencinin ilk cevabı şöyle olur; "Barometreyi çatıdan aşağı bırakırsınız ve bir kronometre ile kaç salisede yere çarptığını hesaplayıp x=0.5*a*t^^2 formülü ile yüksekliği bulursunuz." 

Beklenen cevap bu olmasa da cevap fizik bilgisi içermektedir.

Öğrenci cevaplarını sıralamayı sürdürür; "Güneşli bir günde barometreyi dik tutup gölgesini ölçersiniz ve sonra da binanın gölgesini ölçüp orantıyı barometrenin yüksekliği ile çarparsınız."

Bu cevap da doğrudur.

Öğrencinin üçüncü cevabı da şu olur; "Merdivenleri çıkarken duvar boyunca barometrenin yüksekliğini defalarca işaretleyerek çıkar ve işaret sayısı ile barometrenin yüksekliğini çarparsınız."

Bu da doğrudur elbette ama dördüncü cevap öğretmenlerin küçük dillerini yutmalarına neden olur... Çünkü cevaptan öğrencinin fiziği çok iyi bildiği anlaşılmaktadır; "Küçük bir ipe bağladığınız barometreyi önce yerde sonra da çatıda sallar ipin

uzunluğu ve sallanma periyodları arasındaki farklarla Newton'un g katsayısını hesaplar, iki g katsayısı arasındaki farktan binanın yüksekliğini hesaplayabileceğiniz oranı bulursunuz."

Söylenecek bir şey kalmamıştır, öğrencinin sınıfı geçtiği açıktır.

Öğrenci yarattığı etki ile gülümser ve der ki; "Ama bence yapılacak en doğru şey kapıcıya giderek barometreyi hediye edip karşılığında binanın yüksekliğini söylemesini istemekten ibarettir."

Hep beraber gülmeye başladılar.

Calandra hayranlıkla sorar öğrenciye; "Peki, öğretmeninin senden beklediği cevabı da biliyor musun?"

Öğrenci alaylı bakışlarla cevap verir; "Evet, çatıda ve yerde hava basıncını ölçerek aradaki farktan hesaplamamız gerekiyor, yazmamı bekliyordu."

Calandra merakla şu soruyu sorar; "Peki madem istenilen cevabı biliyordun, neden yazmadın?"

Öğrenci omuzlarını silkerek şöyle der; "Çünkü dar kafalılıktan bıktım!"

****
TEBESSÜM

Fırıncı

Temel, Trabzon'da fırıncıdır.

Arkadaşı Dursun, bir sabah Temel'in fırınından ekmek alıp evine gider.

Dursun, ekmeği kesince içinden çorap çıkar.

Hemen ekmeği alıp, doğru Temel'in fırınının yolunu tutar.

Dursun:

-  Bu nedir? Ekmeğin içinden çorap çıktı!

Temel gayet sakin cevap verir:

- Ne yani uşağum. 1,5 liralık ekmeğin içinden takım elbise mi çıkacaktı...

****
GÜNÜN SÖZÜ

Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir.

Foucault