“Güruh-u Naci’ye özümü kattım

İnsan sıfatından çok geldim gittim

Bülbül oldum Firdevs bağında öttüm

Bir zamanlar gül için zara düş oldum”

Bu dörtlük bazı kaynaklarda “Ben Adem’den evvel çok geldim gittim / Yağmur olup yağdım, ot olup bittim / Bülbül olup Firdevs bağında öttüm / Bir zaman gül için hara düş oldum.” Şeklinde yer almış.

Bu dörtlüğü anlayabilmek için önce “Devriye” hakkında bilgi vermek gerekir:

Alevi inanışında insan ruhunun asıl kaynağı olan “vücud-u mutlak” yani gerçek varlıktan  ayrılıp, tekrar ona dönünceye kadar geçireceği evreler “Devriye”de anlatılır.

Evren’de bütün galaksilerde yer olan gök cisimlerinin her dönüşü de devir olarak adlandırılıyor.

Devriye, “İnna lillah ve inna ileyhi raciun...” “Allah'tan geldik yine ona döneceğiz” ayeti ile açıklanabilir. Ama tasavvuf ehli kişiler çok geniş bir daire çizerler. Sudan taşa toprağa, oradan bitkiye, sonra hayvana, nihayet insan-ı kamil e kadar bir tekamül zinciri oluştururlar. Alevi - Bektaşi yorumu çok daha net bir reenkarnasyon içerir. Yunus Emre, Ölürse tenler ölür/ Canlar ölesi değil, der.

Devriye şiirlerinde bu anlatılır. Sıtkı Baba Divanı’nda dört devriye bulunuyor. Bunlardan biri, güftede yer alan iki kıtanın bulunduğu devriyedir.

Devriyeler, giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşuyor.

Bir devriyeyi yorumlamak için tamamını okuyup yukarıda sözünü ettiğimiz manevi tertibe uygun devirin aşamalarını görmemiz gerekiyor. Örneğin Ali Ekber Çiçeğin okuduğu bölümün ilk dörtlüğü şöyle: 

Çatılmadan yerin göğün binası

Muallakta iki nur’a düş oldum

Birisi Muhammed birisi Ali

“Lahmike lahmi”de bire düş oldum.

Devriye, daha insan yani Âdem yaratılmadan önce evrenin yaratılışı ile başlıyor. Yerin göğün binası çatılmadan askıda duran iki nura rastladığını, bunlardan birinin İslâm peygamberi Hz. Muhammed, diğeri de Hz. Ali olduğunu anlatıyor.

 “Lahmike lahmi” Hz. Muhammed’in Hz. Ali’ye söylediği “etin etimdendir” sözü ile birliğe Muhammed Ali yoluna ulaşılıyor.

Açıklamamızı doğrulayan şu dörtlük söyleniyor:

“Ben Adem’den evvel çok geldim gittim

Yağmur olup yağdım, ot olup bittim

Bülbül olup Firdevs bağında öttüm

Bir zaman gül için har’a düş oldum.”

Bu devriyenin sonuç bölümünü son dörtlük oluşturuyor. Yolculuk tamamlanmış ve artık insan-ı kâmil olarak içinde bulunduğu ortama gelinmiştir:

Sıtkı’ya çok şükür didara erdim

Aşkın pazarında Hak yola girdim

Gerçek ariflere çok meta verdim

Şimdi Hacı Bektaş Pir’e düş oldum.

Gelelim sözünü ettiğimiz güftede yer alan ikinci dörtlüğe:

Güruh-u Naci, Âdem’den Hatem’e, Şit’den Muhammed’e Hak yoluna girmiş bütün peygamberlerin içinde bulunduğu topluluktu. Şöyle ki, Alevi yaradılış mitolojisine göre, Adem’in Havva’dan olan soyu, Habil’in Kabil’i öldürmesi üzerine lanetlendi. Şit diğer adı ile Naci, Allah tarafından Âdem’e oğul edildi. Ona eş olarak da cennette bir huri olan Naciye ana verildi. Havva’nın soyu lanetli iken Naciye ananın soyu temiz bilindi. Birlik ve Hakk nuru Âdem den Şit peygambere ondan da diğer peygamberlere, son olarak Muhammed’e geldi. Bütün peygamberler Naciye ananın soyundandı. Alevi inancına göre “nur” ocaklarla ve on iki imama kadar ulaştı. Güruh-u Naci, temiz,  kirlenmemiş toplumdu.

Firdevs bağı Cennet’in en gözde katıdır. Şöyle ki, bütün ayet, hadis ve âlimlerin yorumlarından Cennet'in katları olduğu anlaşılıyor. Bu katlardan bazıları daha yüce ve nimetleri daha güzel veya daha üstün. Firdevs Cenneti de derecesi en yüksek Cennet katı olarak bildiriliyor.

Sıtkı Baba Divanı’nda “Devriye”nin tamamı şöyle:

Çatılmadan yerin göğün binası

Muallakta iki nura düş oldum

Birisi Muhammed birisi Ali

“Lahmike lahmi”de bire düş oldum.

Ezdi aşkın şerbetini hoş etti

Birisi doldurdu biri nuş etti

İkisi bir derya olup cuş etti

La’l ü mercan inci düre düş oldum.

O derya yüzünde gezdim bir zaman

Yoruldu kanadım dedim el aman

Erişti car’ıma bir ulu sultan

Şehinşah bakışlı ere düş oldum.

Açtı nikabını ol ulu sultan

Yüzünde yeşil ben göründü heman

Kaf ü Nun suresin okudum o an

Arş kürs binasında yare düş oldum.

Ben Adem’den evvel çok geldim gittim

Yağmur olup yağdım, ot olup bittim

Bülbül olup Firdevs bağında öttüm

Bir zaman gül için hara düş oldum.

Adem ile balçık olup ezildim

Bir noktada bir hurufa yazıldım

Adem’le can olup Şit’e süzüldüm

Muhabbet şehrinde kara düş oldum.

Mecnun olup Leyla için dolandım

Buldum mahbubumu inanıp kandım

Gılmanlar elinde hulle donandım

Dostun visalinde nara düş oldum.

On dört yıl dolandım pervanelikte

Sıtkı ismim buldum divanelikte

Sundular aşk meyin mestanelikte

Kırkların Ceminde dara düş oldum.

Sıtkı’ya çok şükür didara erdim

Aşkın pazarında Hak yola girdim

Gerçek ariflere çok meta verdim

Şimdi Hacı Bektaş Pir’e düş oldum.