ABD, Trump'un başkanlığındaki 4 yıllık savrulmaya, sancılı bir seçim ve devir-teslim dönemi sonunda son verdi. Joe Biden ve "özel" seçilmiş ekibi, 2. Dünya Savaşı'nın ardından "dünya jandarması" rolüne soyunan ekibi, çıktığı raya yeniden oturtmak için kolları sıvadı.

Biden'in görevi devraldığı tören, Türkiye'de bir özel TV kanalı tarafından canlı yayınlandı ve ardından "Biden döneminde Türkiye'yi ne bekliyor?" sorusuna cevap aradı değişik görüşlerden isimler.

Ortak görüş, ilişkilerin pek de istenilen gibi yürümeyeceği üzerineydi. Biden yönetimindeki ABD'nin Obama politikalarına dönüşü sağlayacağını ifade ederken, Türkiye'ye karşı "sert güç" kullanımının tercih edileceğinde de ittifak edildi.

Joe Biden’ın Dışişleri Bakanı Antony Blinken, daha görevi resmiyet kazanmadan Türkiye'yi S-400 füzeleri üzerinden hedefe koymuştu bile. Önce şunu net bir şekilde ve kalın harflerle şuraya not edelim:

S-400'ler, ABD'nin Türkiye'ye dönük atmayı planladığı "çarpık" adımların bahanesinden başka birşey değil. Daha neti, asıl sorun S-400'ler değil.

Sorun; Türkiye'nin, Suriye'de ABD'nin kurguladığı oyunun dışına çıkması ve Rusya ile "bölgesel" konularda işbirliği yapması. Çünkü bu, ABD'nin bölgedeki planlarını geciktiriyor, hatta bazılarını akamete uğratıyor. Diğer bir sorun da, İsrail merkezli olarak tüm Arap ülkelerinin yeni bir "hizaya gel" komutuna uymasına rağmen, Türkiye'nin Akdeniz ve Libya'da attığı kararlı adımlar.

Yunanistan'ın, son günlerde yaptığı "toprak genişletme" ve "kıta sahanlığı artırma" duyuruları yanında, ABD, Fransa ve hatta Birleşik Arap Emirlikleri'nin Atina'nın silah gücüne ciddi katkıda bulunması da dikkate alınmalı. Yunanistan, tıpkı 1. Dünya Savaşı'nda Londra'nın yaptığı gibi şimdi de Washington'un piyonu olarak Türkiye'ye karşı bir "tehdit" haline getiriliyor.

Daha 5 yıl önce iflası açıklanan Yunanistan, AB desteğiyle nefes almaya başlamışken, silaha bu kadar yatırımı nasıl ve neden yapıyor dersiniz? Elbette yeni dönemdeki rolüne motive edilmek için.

IŞİD'DEN BİDEN'E SELAM

Biden döneminde ABD'nin Suriye özel temsilciliğini yine Brett McGurk yapacak. Obama döneminin önemli bir ismiydi McGurk.

Hafızasını biraz zorlayan, McGurk'un, önceki görev döneminde Suriye'deki Arap aşiretlerle yaptığı kritik toplantıları hatırlayacaktır. IŞİD'e destek veren aşiretlerle "ortak hareket etme" mutabakatıyla sonuçlanan toplantılar.

ABD'nin "kara gücüm" dediği YPG'yi "kahraman"laştıran IŞİD kurgusunun figüranlarını yani.

Biden, Washington'da törenle Beyaz Saray'ı devralırken, IŞİD de bunu Bağdat'ta yaptığı canlı bomba saldırısıyla kutluyor ve adeta yeni döneme selam çakıyordu. 32 kişinin öldüğü, 100'ü aşkın Iraklı'nın yaralandığı saldırı ile IŞİD, "Ben buradayım ve göreve hazırım" mesajını veriyordu adeta.

Örgüt çok iyi biliyor ki, yeni dönemde kendisini hem Ortadoğu'da, hem de Avrupa'da çok önemli görevler bekliyor. Biden döneminde NATO'yu yeniden ayağa kaldırmak ve tüm AB ülkelerinin ABD'nin ardında hizaya gelmesi için çok önemli bir aparat IŞİD. AB şemsiyesinin dışına çıkan İngiltere'yi bilmem ama, Fransa, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerin, kendi oyununu kurmak yerine ABD'nin yanında saf tutması için Pentagon kurgusu örgüt devreye sokulacaktır. Bu aynı zamanda Rusya ile "doğalgaz" yakınlaşmasına giren Merkel sonrası Almanya'ya da "ciddi uyarı" olacaktır.

TÜRKİYE'DEKİ MÜTTEFİKLER

ABD ile Türkiye ne zaman aynı cümle içerisinde anılsa bir "müttefik" vurgusu yapılır mutlaka. Ama bu bir yanılgıdır ve ABD hiç bir zaman Türkiye'nin müttefiki olmamıştır.

Washington için Ankara arasındaki ilişki bugüne kadar hep "ABD ne isterse o yapılır" seviyesinde olmuştur.

Zaman zaman "çizgiyi aşan" olduğunda ya da Türkiye'yi oturtmak istedikleri yörüngede sapma olduğunda "darbeler" devreye sokulmuş, ABD'nin 1950'li yıllardan bu yana ilmek ilmek işlediği "kontrgerilla" devreye girerek o yolu genişletmiştir.

Farklı siyasi görüşlerden gözlemci ve yorumcular, Biden dönemiyle ilgili olarak görüşlerini aktarırken ciddi bir yanılgıya düşüyor. "FETÖ tasfiye edildi, PKK etkisizleştirildi ve ABD'nin ülke içinde müttefiki kalmadı" yanılgısı bu. Hatta hiç basit bir yangılı da değil, aynı zamanda yakın Türkiye tarihini inkâr anlamına da geliyor bu sözler.

1960 darbesi, 1972 muhtırası, 1980 darbesi hatta 28 Şubat'ın arkasında ne FETÖ vardı, ne de PKK. Türkiye'yi istenilen yörüngeye oturtacak darbelerin bu iki örgütün önünü açtığını inkâr etmiyorum elbette.

TARLANIZI SÜRDÜRMEYİN

Biden'in, Türkiye'ye dönük iki ayrı politikası olacak.

Bunların başında, global medya organları ve sosyal medyayı kullanarak dünya üzerinde bir "propaganda" bombardımanı başlatmak. Türkiye'yi "İslâmi terör destekçisi bir diktatörlük ülkesi" olarak dünyaya kabul ettirme amacına dönük olacak bu propaganda dönemi. Tıpkı, 11 Eylül'ü bahane ederek Irak ve Libya'yı alt-üst ediş öncesine benzer bir süreçten söz ediyorum.

Katar'a dönük Suud ve prenslerinin uyguladığı ambargonun kaldırılmasının ardından Birleşik Arap Emirlikleri'nin yaptığı "Türkiye, Müslüman Kardeşler'le bağlarını koparmalı" şartını hatırlayın.

Yani, Suudi Arabistan ve yandaşı prenslikler "Sünni İslâm'ın tek yaygın organize ağı olan Müslüman Kardeşler devre dışına çıksın, meydan IŞİD, El Kaide veya Taliban'a kalsın" diyor. Halbuki bu örgüt, kurulduğu günden bu yana önce İngilizler'le, ardından ABD ile "anti komünist blok"un önemli bir parçasıydı. Ve tüm İslâm ülkeleri ile Müslümanların bulunduğu Batı ülkelerinde Suudi Arabistan'ın Rabıta örgütü aracılığıyla finanse ediliyordu. 

Gelelim Biden'in Türkiye'ye dönük ikinci ve "iç" politikasına.

Kontrgerillanın, daha doğrusu ABD'nin Türkiye'de yıllardır inşa ettiği "karanlık" organizasyonun yeniden aktif hale getirilmesi ve iç cephenin karıştırılması. Yani, "karanlık" para kaynaklarından beslenen her kesimin "marjinalleri"nin sahaya sürülmesi.

"Kim bunlar" diyorsanız gülerim size. Solun radikalleri, sağın radikalleri ve sözde Müslümanların radikalleri...

Bu iki planı bozma şansı var Türkiye'nin. Dışarıya karşı şeffaf bir hukuk ülkesi olduğunu net bir şekilde vurgulaması. İçeride de Büyük Taarruz öncesi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği bir cephedir" sözü en keskin reçetedir.

İç cepheyi sağlam tutmak için herkes ayağını denk alsın. Kimse tarlasını sürdürmesin, herkes delisine sahip çıksın.