Sanat tarihi, minyatürler deyince şüphesiz akla gelen ilk isim Prof. Dr. Nurhan Atasoy. Ömrünün büyük bölümünü kültüre, sanata ve sanat tarihine adamış, birikimini onlarca kitaba aktarmış, öğrenciler yetiştirmiş, arşivi ve akademisyen kimliğiyle sahasında önemli bir otorite olan Prof. Dr. Nurhan Atasoy'la konuştuk bu hafta

Tarih, kültür, sanat ve ilim... Devlet ve milletlerin varlığında, en önemli sahalardır. Köklü bir tarihi geçmişe sahip olan Türk Milleti, tarihi ile kültür ve sanatı ile insanlık tarihinde, derin izler bırakmıştır. Ancak biz bu gün, çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan tarihimizi de, bu gün üzerinde yaşadığımız ülkemiz topraklarındaki, kültür ve sanat değerlerimizi de ne yazık ki, ne derece önemsiyoruz ve bu ihmal bizden neler alıp götürüyor? Sorusunun cevabı ise hâlâ, tam olarak fark edilebilmiş değil. Umarım, çok daha fazla geç kalmadan, daha fazla değerlerimizi yitirmeden farkına varır ve harekete geçeriz. Bu kayıplar sadece insani ve ahlaki değerler değil elbette, tarihi, edebi, mimari ve daha pek çok değerler. Ömrünün büyük bölümünü kültüre, sanata, tarihe adamış ve bütün bu birikimini de onlarca kitapta yayınlamış, öğrenciler yetiştirmiş bir sanat tarihi aşığı araştırmacı, arşivci ve akademisyen bu haftaki konuğumuz Prof. Dr. Nurhan Atasoy. Tarih, sanat, insan ve hayata dair konuştuk.



Sanat ve tarihe olan ilginiz nasıl başladı? Ailenizde kültür, sanat ve tarihe ilgi nasıldı?

Tokat Reşadiyesi kitabını yazarı olan büyükbabam Prof. Dr. Ali Rıza Atasoy'un, benim kültür, tarih ve sanata karşı olan ilgimde ve daha sonra, İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü'ne okuma isteğimde tesiri oldu. Tokat'ın Reşadiye ilçesinin Kızılcaören Köyü'nde doğdum. İlkokuldan yıllarından itibaren, hayatımın büyük bölümü İstanbul'da geçti. 1959 yılında üniversiteden mezun oldum ve doktoramı 'Nakkaş Osman ve Eserleri' üzerine yaptım.  Babam Cemal Atasoy, ziraat ve eczacılık okumuş. Annem beş vakit namazını kılan hissiyatı sağlam bir Anadolu Türk kadını idi. Babam son derece şakacı bir insandı ve Derviş Çeyizi adlı kitabımdaki bazı, kıyafetleri babamın üzerine giydirdim ve mankenlik yaptırdım ona...

Lise öğrencisi iken, tarihten nefret ederdim!


Sanat tarihine ilginiz nasıl başladı?

Öğrenciyken tarihten nefret ederdim. Bakınız, bunca yıldır tarih, kültür ve sanat içinde olan ben, 1953 yılında mezun olduğum, Atatürk Kız Lisesi'nde öğrenci iken, tarih dersinden ikmale kaldım. Fakat daha sonraki yıllarda ise, sanat ve tarih ile hep iç içe oldum.  Okul yıllarında hocalar talebelerin hayatını nasıl etkiliyor, bunu ben hayatımda bizzat yaşadım. Lise son sınıfta çok sevdiğim, bir tarih hocam vardı, o beni etkiledi. Büyükbabam Ali Rıza Bey, dedemiz Seyit Hasan Paşa hakkında araştırmalar yaparken, hiç durmadan arşive giderek, araştırmalar yapıyordu. Onun bu arşive ilgi ve merakından ben de etkilendim ve Sanat Tarihi bölümünü seçmemde etkili oldu.

Tarih, ezber öğretimden çıkartılmalı


Size göre tarih nedir ve nasıl öğretilmeli ve sevdirilmeli?

Bize tarih sevdirilmiyor ki ve onun için öğretilmiyor ki? Tarih ezber ile nasıl öğretilebilir ki? Tarih sadece savaşlar ve başlayış ve bitiş tarihlerinden mi, ibaret! Tarih öğretilirken, insan ile o dönem sosyal hayatı, insani ilişkileri de öğretilmeli ve örneklendirilerek, belgeleri ile birlikte. Bugün okullarımızda, Fatih ile ilgili Kanuni Sultan Süleyman ile ilgili ne öğretiliyor, ne anlatılıyor? Öğrencilerimiz okulda ve kitaplarda, ne Kanuni'yi ne de Fatih'i, onların insani özelliklerini de, yaşadıkları dönemi de, sosyal şartları da,  bilgi sahibi değiller. Çünkü, doğru öğretilmiyor.  Böylece çocuklarımızı, sanat tarihinden soğuttular. Onları bu gün de çok iyi anlıyorum. Tarihi ezber öğretiminden çıkartıp, göre göre anlamak lâzım. Gelecekte tarihçi olmasalar bile ama akıllarında, genel kültür olarak, sosyal hayatlarında her zaman lazım olabilecek, hayat görüşlerini etkileyecek geçmişe ait, bilgilere sahip olabilecekleri, bilgilerin öğretilmesi lazım.

Tarihi ve sanat değerimizi kurtarmalıyız


Osmanlı devleti zamanında sanata ve sanatkara ne derece önem veriliyordu?



Osmanlı Devleti zamanında, sanata ve sanatçıya dahası insana büyük önem veriliyordu. Sanatçılar, bizzat devrin sultanlarından, himaye ve iltifat görüyorlardı. Ve bizatihi sultanların kendileri ve üst düzey devlet erkanı sanata ilgili ve bizzat da, sanat ile iç içe idiler. Şair, hattat, bestekar ve daha pek çok sanat ve zanaata meraklı sultan sayabiliriz. Peki, bugün bu ilgi  ve desteğin ne kadarını görebiliyor sanatçılar ve sanat alemi? İşte o ilgi, sahiplenme ve desteğin eserleri de, o seviye ve kalitede oluyordu. Ama biz çok geç kaldık, yeterince sahip çıkmadık ve bugün gecikmeleri oynuyoruz. Daha fazla geç kalmadan, geçmişe ait şaheser sanat eserlerimizi, yitirmeden, kurtarabilmek için gayret sarf etmeliyiz. Kaybedilen insani değerlerimiz gibi, tarihi, kültürel ve sanat değerlerimiz de bizim ve bizim özümüzün yansımalarıdır. Bu şaheserlere bakarak, okuyarak, dinleyerek, millet olarak kendimizi tanıma ve bilmemize yardımcı olacaktır. Ve bu eserleri incelerken aslında, bir anlamda, çok farklı ve geniş açılardan, çok geniş bir perspektiften dünyaya, coğrafyaya, tarihe, insanlara, hayata, kültüre ve sanata bakmamızda da fayda sağlamış olacağız. O zaman, şu soru önümüze gelecek:  'Biz kimiz ve değerlerimiz, kültürümüz, sanatımız, bu geniş alan içerisinde, nerede?', sorusuna cevap bulabiliriz ancak. Bu mukayeseyi yapabilirsek işte o zaman, bizim sanatımızın ve kültürümüzün, zirvede olduğunu görecek ve bunu hücrelerinizde hissedeceksiniz.

Daha çok projelerim var


İyi bir sanat tarihçisi olabilmek için, neler gerekir?

Sadece şunu ifade etmek isterim ilgi, merak, sevgi, azim, kararlılık ve disiplin. Ömrümün nerede ise yarısında yani 42 yıl her gün Topkapı Sarayı'na gittim ve Osmanlı hayatı ile ilgili araştırmalar yaptım.  Sanat tarihçisi demek, bir manada hamal ve fotoğrafçı demek, iyi bir sanat tarihçisi olabilmek için,çok çalışmak, araştırmak gerekiyor. Eserleri hazırlarken, tarihi kaynaklar, Osmanlı arşiv belgeleri, seyahatnameler ve gravürler incelenerek hazırlanan eserde, Osmanlı hasbahçeleri, yani padişahın şahsına ait bahçelerle ilgili görsel ve yazılı kaynaklardan istifade ediyorum. 120'nin üzerinde konuda sayısız eser yazdım, 20 ülke gezdim, 70'ten fazla müze ve koleksiyon üzerinde çalıştım. Ama bunu büyük bir sevgi, merak ve aşk ile yaptım. Bu nasıl bir enerji ki, herhalde normal her insanın yapabileceği bir şey olmasa gerek. Ama hala bu gün de, hangi konuyu merak ediyorsam, o konu hakkında dosya tutmaya devam ediyorum. Daha çok gerçekleştirmek istediğim projelerim var.

PROF. DR. NURHAN ATASOY KİMDİR?



Türk sanat tarihi profesörü, akademisyen ve yazar. 1934 yılında Tokat'ta doğdu. Osmanlı ve İslami sanat tarihinde uzmanlaşmış, bu konularda çeşitli eserler, akademik çalışmalar ve 120'nin üzerinde konuda yer almış ve almaya devam etmektedir. İlk ve orta öğrenimini İstanbul'da tamamladıktan sonar, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Güzel Sanatlar ve Sanat Tarihi Bölümü'nü bitirdi. Yüksek lisans ve doktorasını da aynı bölümde tamamladı. Bu yıllardan itibaren vakıflara yönelen ve İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, KÜSAV ve Taç Vakfı'nın kurucu üyesi, Turkish Cultural Foundation bilimsel danışmanı ve daimi öğreticisi olan Atasoy 1997 yılında Maltepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi dekanlığına ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanlığına atandı ve buradan 1999 yılında emekli oldu. Emekliliğinden beri araştırma yapmaya devam eden Atasoy, Prof. Dr. Gül İrepoğlu'nun, teyzesidir. 120'nin üzerinde konuda sayısız eser veren Atasoy çok sayıdaki makaleleri ve kitapları ile bilinir. Atasoy'un bir özelliği de özellikle son yıllarda çalışmalarını vakıflarla yürütüyor olsa da bazen tek başına bazen başka biriyle veya birkaç kişiyle ortak çalışma yürütmesidir. Oxford Üniversitesi sanat tarihi profesörlerinden Julian Raby ile birlikte yazdığı İznik Seramikleri kitabı 1989'da Londra'da basılmıştır, daha sonra Fransızca ve Japonca yayınları da hazırlanmıştır. Atasoy'un üzerinde durduğu başka bir eser de 15-18 yüzyıllar dönemi kumaşlarını ele alan çalışmasıdır. Bu çalışmada yurtdışındaki koleksiyonlar dahil 1800 ipek kumaşa ulaşmıştır. Kumaş kitabında payına düşen çalışmayı bitirdikten sonar, Surname-I Hümayu'nu, yayına hazırlayan Atasoy'un bu eseri, 1582 yılında İstanbul hayatını her yönüyle minyatürlerinde yansıtan çok önemli bir görsel kaynak özelliği de taşımaktadır. Son yıllardaki çalışmaları arasında en önemli yeri seramik, kumaş ve çadır tutmaktadır. 2012 yılında, ' Osmanlı Sultanlarının portreleri ve kaftanları' adlı kitabından sonara, Atasoy'un doktora tezi olarak hazırladığı kaynak niteliğindeki 'İbrahim Paşa Sarayı'kitabı, genişletilerek yeniden yayınlandı. Türk . Kültür Vakfı'nın bilimsel danışmanı olan Atasoy, özellikle son yıllardaki çalışmalarını dernek ile birlikte yürütmektedir. Son olarak, Habertürk Tv'de de cumartesi günleri yayınlanan 'Tarihin Arka Odası' adlı televizyon adlı televizyon programını Murat Bardakçı ve Erhan Afyoncu ile birlikte sunmuştur. Eserlerinden bazıları; Otağ-ı Hümayun: Osmanlı Çadırları, Hasbahçe: Osmanlı Kültüründe Bahçe ve Çiçek, Derviş Çeyizi, İbrahim Paşa Sarayı, İpek: Osmanlı Dokuma Sanatı, İznik Seramikleri. Ödülleri: 1986 Avrupa kültür ve sanat yaşamına önemli katkılarından dolayı Avrupa Konseyi onur ödülü madalyası. 1993 ECO Ödülü Madalya, Economic Coopperation Organization Award for the year 1992 in recognition of your outhstanding performance in the field of Fine Arts; a meddallion and a cash prize. Kültür Bakanlığı ' Türk Müzeciliğine ve Arkeolojisine Hizmet Plaketi'. 1998 Atatürk Kültür Merkezi Şeref Üyeliği.