Yurtiçi ve yurtdışında yazdığı şiirleri ve yazlarının takip edilen, yayınlanan kitaplarına rağmen, şiir yazmanın ve şairliğin, bu gün anlaşıldığı gibi çok da kolay olmadığını ifade eden Günay Öztürk Özdemir, 'Susuz hayat olmaz, şair de şiirsiz, yaşayamaz' diyerek, şiirin önemini vurguluyor.

Hayat duygu, inanç, edeb, ahlak ve estetikten ibarettir. Sanattan, edebiyat ve debden uzaklaşmış, kopmuş bir toplum ve devlet, içinde yaşayan insanlar arasında sevgi, muhabbet, nezaket eksikliğinin sonucu, toplumda huzursuzluk ve sevgisizlik hakim oluyor. İşte milletin millet olabilmesi için, ehil, edeb ve şuur sahibi şairlere, yazarlara, sanatkarlara, ne kadar ihtiyacımız olduğunun en bariz zaman dilimi içinde yaşmaktayız. Bu hassasiyetleri yazıları, şiirleri ve kitaplarında dile getiren bir yazar ve şair  Günay Öztürk Özdemir bu haftaki konuğumuz. Şiir, yazı, hayat ve insana dair...

samil

Şiir hayatınıza ne zaman girdi ve ilk ne zaman şiir yazmaya başladınız?

Aslında okumaya, araştırmaya, yazmaya çocukluk yıllarımdan itibaren, meraklı idim. Azerbaycan Türklerine mensup bir aileye mensup olarak, 1964 yılında, Kars / Arpaçay'da, doğdum. Ortaokul mezuniyeti sonrasında, ailem ile birlikte Ankara'ya göç ettik ve orada yaşamaya başladık. Aslında bugünün temelleri, çocukluk yıllarında atılmış. Yani daha o yıllarda resime, sanata, folklora ve şiire ilgi duyuyordum.

Kim şair, kim yazar, kim hakiki sanatkar!


İnsan hayatı ve sizin için, şiir ne ifade ediyor?

Şiir yazımların içinde, aslında en zor olanıdır diyebilirim. Siz eğer gerçek bir şair iseniz ki, gerçek bir şairden kastım, o hissi, o duyguyu, o hazzı yaşıyorsanız, sizin zaten kendiniz şiirsiniz, bir şiir gibi, olduğu gibi akmaktır... Toplumumuzda o kadar sanatçı var ki, o kadar çok yazar var ki, o kadar çok şair var ki, kime sorarsanız sanatçı, kime sorarsanız şairim diyor. Ama acaba, gerçekten hangisi sanatçı, hangisi yazar, hangisi şair acaba?

O halde her şiir yazan, şair midir? Her yazı yazan, yazar mıdır?

Elbette hayır. Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, ben 28 yıldır şiir yazıyorum. İnsanı anlamak kadar zor bir şey yoktur. Ama bana sorarsanız, insanı yazdınız da, insanı anladınız mı? Hayır. Bazı şiirleri kalıplara koyup, kalıplara uydurup yazmak çok doğru değil. Bana sorarsanız, siz şair misiniz? Evet, gördüğünüz üzere yazmışım, kitaplarım ortada, internette ismim yazar, şair diye geçiyor, her yerde insanlar beni, o şekilde tanıyor. Yurtiçinde, yurtdışında çok sayıda okuyucum var,  sağolsunlar. Ama, bana sorarsanız, ben şair değilim.

Biz üstadlarımızın, ayak izlerinde yürümeye çalışıyoruz


Siz, neden şair değilsiniz?

Hayır bunca yıla, bunca şiir ve yazıya, bunca kitaba, bunca okuyucuma rağmen, diyorum ki ben hala şair değilim. Çünkü geriye dönüp de baktığımız zaman, öyle büyük yazarlar, öyle büyük şairler var ki ve gerçekten yazının ve şiirin hakkını vermiş, hayatlarını vakfetmiş şahsiyetler var ki, bir kelimesi ile senin onlarca kitabına bedel olabiliyor, yazdım dediğin kitaplarını yok edebiliyor. Bir insanın yaptığı iş ile kişiliği bağdaşmıyor ise, o iş, sanat ya da mesleğini doğru temsil etmiyor demektir. Yani iş ya da, yaptığı, yazdığı her ne ise, beyin olarak, hal olarak, davranış olarak bağdaşmalı. Ruh olarak, kesinlikle ve kesinlikle bağdaşmalı. Duruşu, oturuşu, hayatı, yaşadıkları ile yapacakları ile insanlara yaklaşımları ile verdiği selam ile içtiği su ile..

Şiir hafife alınacak iş değil, herkes yazmasın!


Şiir yazmak için ne gibi özellikler gerekiyor?

Çünkü bizim için şiir adeta bir sudur. İnsan başta olmak üzere, bütün tabiatta susuz bir hayat düşünebilir misiniz. Susuz hayat nasıl mümkün değil ise, işte bizim için de, şiirsiz bir hayat mümkün değildir. Şiir duygu işidir, bence herkes yazmasın. Lütfen, yazmasın. Yazmak için, yazacaksa bile, bu gün içimden gelenleri yazıyorum, demesin ama şairim demesin. Ya da bu da benim, şiirim demesin. Ben çok karşıyım, çünkü şiir yazmak ve şairlik kolay iş değil, çok ciddi ve çok sorumluluk gerektiren bir, kabiliyet ve duygunun, kelimelere dökülmüş halidir. Bunu hafife almak da, hiç kimsenin haddi ve hakkı değildir. Ve bunlar hoş değil.


Şiir ve yazılarımızda, his ve duyguları yaşatmaya çalışıyorum


Bizim edebiyat sanat ve kültürümüzde gönül büyüklerimizin etkileri hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Şiirlerimizde de yazılarımızda da yoğun sevda duyguları ile bezenmiş, kah şiir, kah türkü, kah ağıt, kah hikayeler ile karşılaşabilir, okuyucularım.  Hayat, insan, tabiat ve inanç bir bütündür. Bu bütünlüğün izlerin, benim de kaleme aldığım şiirlerimde izler taşıyor. Beslendiği ilham aldığı esas değerler bütünü Hz. Muhammed, Hz. Ali, Yunus Emre, Mevlâna, Hacı Bektaş ı Veli, Pir Sultan Abdal, Fuzuli, Necip Fazıl Kısakürek, Genç Abdal, Şah Hatayî, Köroğlu, Karacaoğlan, Nesimi, Fuzuli, Nasrettin Hoca, Ahmet Yesevi gibi, manevi büyüklerimizin iman, ahlak ve edeblerinin, kelimeler ile yaşatma gayretindeyiz.

Biz millet olarak duygusuz ve şiirsiz, yaşayamayız


Kişinin ve toplumların, kişiliklerinin oluşmasında, şairlerin önemi ve rolü nedir?

Kesinlikle ve kesinlikle, elbette kişilik oluşmasındaki önemi tartışılmaz. Bizim bir geçmişimiz var, bir dilimiz var, Türkçemiz var, geçmişten bize, bugüne taşıyan bir adım, bir ayak izi var. Şu anda biz o ayak izini yürümeye çalışıyoruz biz. Ama ne kadar yürürüz, onu zaman gösterir... Tolumda yaşıyoruz ve insanlar ile... İnsan duygusuz yaşayabilir mi? Yürek olmadan, ruh olmadan, insanın nerede yaşadığının, hiçbir önemi yoktur. Duygu olmadan, hissiyat olmadan, yaşamanın ne önemi var ki? Ve biz Millet olarak, duygusuz yaşayamayız, Bizi, insanı var eden ruh olduğuna göre, hayatın ve insanın içine ruh ve onun gıdasını da koymamız lazım. Geçmişten bu güne, büyük yazarların, şairlerin, sanatkarların, saygı değer hocalarımızın, üstadlarımızdan bize intikal eden bir miras vardır. O da şudur; onlar nasıl, hangi kültür ve ruh, duygu ikliminde yaşadılar, nasıl yaşadılar ve kendilerinden sonraki nesillere, nasıl taşıdılar... Biz de bu emanetleri hakkı ile öğrenir, bilir, yaşar ve bizden sonraki kuşaklara intikal ettirebiliriz. Açıkçası, maalesef bu görevi çok da yerine getirdiğimiz de, söylenemez. Ama elimizden geldiğince de, gelenekten beslenerek, günümüze, ait duygu ve düşünceler ile bir harmanlama yaparak, yazı ve şiirlerimizi, toplumumuz ile paylaşma gayretinde olacağız....

Zühre Yıldızı


Gönül dergahında, boynum bükülür
Gece gözlerimden, keder süzülür,
Bir ses yankılanır, bir dem görünür,
Bütün zamanları yakasım gelir.

Biçare aynalarda, görünmez yüzüm,
O müstesna, gülüşün arar gözüm,
Umudum bitse de, söylerim sözüm.
Aşk içip, kendimden geçesim gelir.

Bakışınla kalbimi, çekti dara gözlerin,
Şimdi uzaklardasın, sinemde od sözlerin,
Adın Zühre yıldızı, kaldı bende izlerin,
Şu garip halime, gülesim gelir.

Şairin yüreği yansa, aşk'ın narına,
Düşse Mevlana'nın, raksı harına,
Dağlasa sevdası, kement vurulsa diline,
Mecnun olup, dillere düşesim gelir.

NE DEDİLER:


Dr. A. Ali Albayrak
KKTC Milletvekili ve Meclis Kültür Komisyonu Başkanı

Ankara'nın soğuğundan yüreğindeki sıcaklıkla, sıyrılıp gelen ve şiire esir olan değil; şiiri esir alan bir dst. Zorlama ve yapmacık tavırları olmaksızın, kendisi olan bir şair. Doğal ve içten olmalı şair, başkasına benzemek gayretinden uzak. Yani kendisi olmalı. İmza gerekmemeli şiirinde. Başka önemli bir özelik de, yalın olmaktır, şiirde. İmgeler bile, bu yalınığın zemininde, parlayan yıldızlar gibi durur. İşte Günay Hanımın şiirlerinde, bütün bu özellikleri okuyup, görebilmek, hissedebilmek mümkündür.

Rasim Garaca
Yazar - Azerbaycan

Günay Öztürk'ün şiirleri, Türk şiirinin bütün geleneklerini eks eden, bununla yanaşı olarak, novatör çizgileriyle de dikkatimizi çeken şiirlerdir. Derinlik ve esrarlılık, bu şiirlerin ana özelliğidir. Şair anlayan insanlara, hitab etmektedir ve bunu en üst düzeyde, yerine getirmesini başarmaktadır...

Burak Sönmez
Müzisyen

Son dönem sanat akımları içerisinde, kendisine yer bulmuş özel bir kalemdir, Özdemir. Yaşamın getirdiklerini, güçlü kalemiyle dizelere döken, her mısrasını yürekten kaleme alan ve dolayısıyla, özümseyerek okunması gereken eserlerin mimarı...

Hayrettin İvgin

Şiirin ne kadar rivayetler ve mitolojiye uyuştuğunu görceksiniz. Şiirlerini okuduğunuzda, Zühre yıldızına bakar gibi, gönlünüz ferahlanacak ve ruhunuz neşe dolacaktır.

GÜNAY ÖZTÜRK ÖZDEMİR KİMDİR?




Azerbaycan Türklerine mensup bir aileye mensuptur. 1964 Arpaçay / Kars'ta doğdu.  Ortaokul sonrasında, ailesi ile birlikte, Ankara'ya göç etti. Çocukluk yıllarından itibaren resime, sanata, folklora ve şiire ilgi duydu. Cebeci Atatürk Meslek Lisesi Hemşirelik bölümünden 1985 yılında mezun oldu. 1986 yılında Zonguldak Devlet Hastanesi'nde,   1987 yılında  Ankara Numune Hastanesi'nde, 2003 yılından sonra da Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Ulusal Organ Nakli Koordinasyon Merkezi Bölümünde görev yaptı.  İlk şiir kitabı 2004 yılında yayınlandı. Orhan Veli Kanık, Aşık Veysel, Fuzuli, Nesimi, Yunus Emre, Mevlana, Pir Sultan Abdal, Tevfik Fikret, Can Yücel'in eserlerinden etkilendi. Bazı şiirlerinde, mahlas olarak 'Âşık Günay' kullanmaktadır. Yurtiçi ve yurtdışında, geniş bir okuyucu kitlesine sahip şairin, Azerbaycan'da da şiirleri yayınlanmaktadır.

Eserleri: Islaksın, Beyaz buseler,  İkiye bölmeyelim geceyi, Sürgün düşler, Gözlerindeki şeir (Azerbaycan) Zühre yıldızı.