Olabildiğimce bu köşede günlük politikalardan ve siyasetten uzak kalmaya çabalıyorum. Yaşanan olayları, çekilen acıları, bağıra bağıra gelmekte bulunan tehlikeleri görünce, elemlere düşmekten ve iyi mi ediyorum, kötü mü ediyorum, diye düşünmekten kendimi alamıyorum. İşte Suriye Cehenneminin ateşleri göz göre göre yıllarca zulüm altında olan, hep ezilen Suriye'deki Türkmen kardeşlerimizi kuşatmakta.  O kardeşlerimiz ki bu güne kadar hep kayıplarda, hep ağıtlarda oldular. Ama seslerini kimselere duyuramadılar. 
Onların seslerini günümüzde duyuranlardan biri Sadun Köprülü, yazılarını benimle de paylaşır. Okurum, yararlanırım, üzülürüm, ama elimden bir şey gelmez. 
Suriye'de Türkmenler o kadar çok bizden ki... Bugün bu kardeşlerimizin o kadar bizden olduğunu, birkaç satır başı açmakla yetineceğim: 
Suriye'deki Türkmenlerin daha 7. ve 8. yüzyıldan beri Fırat ve Dicle boylarına indikleri, ayrıca, Mezopotamya'dan ve Anadolu'dan Suriye'ye göçtükleri biliniyor. Özellikle Oğuz boyu Türklerinin Suriye'ye gelişleri 11. yüzyılda Selçukluların Gaznelilerle yaptığı Dandanakan savaşı ile başlamış ve 19. Yüzyıla kadar sürmüş. 
Halep başta olmak üzere Lazkiye, Trablus Şam ve Asi Irmağı vadisi boyunca Hama, Humus ve Şam bölgelerinde Türkler yerleşmiş ve yaşamış. 
Kayseri ve Sivas'ta yaşayan Türkmenler ise, Memluk Sultanı Baybars döneminde Suriye bölgesine Şam'a yerleşmişler. O Türkler, İlhanlı hükümeti Ebu Said Bahadır Han öldükten sonra 1337'de Elbistan civarında Dulkadiroğluları beyliğini kurmuşlardı. Yavuz Sultan Selim, 1516 yılında Mercidabık'ta Memlukluları sürerek, Suriye topraklarını Osmanlılara katmıştı. 
Türkler Suriye, Halep eyaletinde, Türk yönetimi altında olduğu sırada kültürel, ekonomik, sosyal bakımından kalkarak ve en iyi huzurlu dönemlerini yaşamışlardı. Osmanlı döneminde Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay gibi Türk nüfus bölgeler idari olarak Halep eyaletine bağlıydı. Günümüzde de Halep Türk mimari ve sanat eserleriyle dolu. Türk şehri olarak, sokaklarında insanlar Türkçe konuşuyor. 1906 yılı Halep Vilayeti salnamesinde şehrin nüfusu 116.248 olarak kaydediliyor ve 80.113'nün Müslüman Türk olarak gösterilmiş. 
Uzun sözün kısası, sözü bugünkü baskı altındaki Suriyeli Türklere getireyim. Türkiye'ye gitmek isteyen Suriye Türklerine pasaport verilmiyor. Gizili gelenler Suriye vatandaşlığından çıkartılıp, malları, evleri, iş yerleri ellerinden alınıyor. 
 Suriye Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde Türkçe eğitim yapan bir ilkokul bile yok. Suriye rejiminin baskısını daha çok günümüzde artmakta... Yoğun bir katliam korkusuyla yaşıyorlar.  
Suriye'de hiç bir hakları olmayan Türkmenlerin yüzlerce köyü var. Örneğin, Lazkiye merkezi ve yakında 265 Türk köyü bulunuyor. 
Gerçek olan o ki, Suriye Türkmenleri, Irak Türkmenleri gibi 20. yüzyılların ortalarında sinsi, yıkıcı, soykırımla Araplaşmaya zorlandılar, İşkence, soykırım, katliam gördüler. Asimilasyon politikası günümüzde de sürmekte. 3,5 milyon Türk Asimile edildi. 
Türkiye'nin Filistin-Gazze politikasını beğenip beğenmemek benim ilgi alanım değil. Ama oraya ve o insanları gösterilen ilginin dışarıda kalmış bulunan Türkmenlere de gösterilmesini ummak hakkım. Çünkü dünya Türkleri özellikle İran, Irak, Suriye, Türkistan, Uygur Türkleri rahat yüzü görmediler, hep baskılar, işkencelerle, acılarla yaşadılar büyüdüler.
 Onlar, doğdukları topraklarda yaşamak ve haklarını başka milletler gibi almak istiyorlar, Eşitlik, demokrasi, özgürlük milli, kültürel, siyasal haklarına kavuşmayı bekliyorlar. Oysa, her türlü engellerle uzaklaştırmaya, yok edilmeye, göç etmeye zorlandılar.
Türkler, Suriye'de ve birçok topraklarda sahipsiz kalmalarına rağmen, dillerini unutmadılar, canlarını, kanlarını vererek şehit düşerek topraklarını, ana yurtlarını savundular, korudular.
Diyorlar ki, "Arzumuz dünyada her bir insan hangi haklara sahipse, Suriye, Irak, İran, Ahıska, Uygur Türkleri de bu vatandaşlık haklarına sahip olmalıdırlar."
 Türkiye'nin ve Türk dünyasının politikasının dış Türklere karşı olması gerekmekte. Kendimizden, dilimizden, varlığımızdan, kanımızdan canımızdan olan tüm dünya Türklerinin yanlarında olmak onlara sahip çıkmak, destek, moral vermek onları savunmak, en kutsal görevimiz olmalı. Türklük sevgisi, aşkı ile yaşamak ölmek bizler önemli kutsal olsa gerekir. .