Tartışmalarla, itirazlarla, polemiklerle, kavgalarla dolu bir seçim daha geride kaldı. Birkaç saatte tüm Türkiye'nin oylarının sayıldığı ancak iki ilçenin yaklaşık 20 gün süren sayımlarının ardından önceki gün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı mazbatasını Ekrem İmamoğlu aldı ve göreve başladı. AKP'nin elindeki bazı belediyelerin CHP'ye geçmesinin ardından başlayan hızlı çalışmada öncelik "bankamatik" çalışanlarına, belediyede kapısı açılmayan odalara, makam araçlarına vs. verildi. CHP adayları seçim süresince verdikleri vaatlere başlamanın heyecanını yaşıyor. CHP seçmeni ise süreci yakından takip ediyor. Şimdiye kadar sandıklara sahip çıkan, Ekrem İmamoğlu'nun arkasında duran seçmenler, bundan sonra gözünü dört açıp, başkanları yakın markaja alacak. Tüm bu süreç boyunca özellikle itirazların yapıldığı dönemde en çok dikkat çeken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan Tayyip Erdoğan'daydı gözler. İkisi de hemen hemen itirazlar ve bol polemiğin yaşandığı dönemde ortaya çıkmadı. Kemal Kılıçdaroğlu'nun kısa bir açıklaması oldu o kadar.

Gerçekten demokrasi şöleni miydi?

Ancak dün AKP ve MHP'nin olağanüstü itirazlarının YSK'ya sunulduğu gün yani iki lider de basın karşısındaydı. Kemal Kılıçdaroğlu, sürece ilişkin konuştu ve adayının mazbatasını almasının ardından yapılması gereken açıklamayı yaptı kendince. Ancak neden bütün işi Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Faik Öztrak'ın üzerine bıraktığı konusunda bir açıklama yapmadı. Kendisini ortaya atmak istemediğinden olabilir ya da zaten İmamoğlu aldığı oylara sahip çıktığından ve sürekli gözönünde bulunduğundan gerek görmedi. Kılıçdaroğlu, aslında beklenen hareketleri yaptı. Bu süreçte en çok dikkat çeken isim Erdoğan oldu. Zira 20 gün boyunca seçimlere ilişkin yanılmıyorsam bir kez kayda değer açıklama yaptı ve o açıklamada da Yüksek Seçim Kurulu'nu adres gösterdi. AKP'nin ardı arkası kesilmeyen itirazlarıyla ilgili tek bir cümle kurmadı. Dün iki liderin gündemi de mazbata ve ekonomiydi. Erdoğan'ın konuşmasında en çok dikkatimi çeken cümle "31 Mart demokrasi şöleni havasında geçmiştir" oldu. 

Batı'ya posta

Bu konuşmayı yapacağını tahmin ediyorduk, zira "gerçekten" seçim ve sayımlar boyunca duruma "çok fazla müdahale etmemesinin" nedenini özellikle Batı'ya karşı "Bakın ne kadar demokratım, müdahale etmiyorum. Bir de diktatörlükle suçluyorsunuz" mesajını vermekti. İtirazların büyük bir bölümünün YSK tarafından reddedilmesinin de AKP ve Erdoğan tarafından "demokrasi havariliği" için kullanılacağı belliydi. Elbette Erdoğan'ın bu durumun ardından beklentileri yüksek. Her ne kadar dün Financial Times'e "Ne yazarsan yaz" diye "posta" koymuş olsa da kötü giden ekonomiyi yine "dış güçler" yani Batı'nın yardımıyla toparlayacağının farkında. Dolayısıyla bir Erdoğan klasiği gibi görünen "Batı'ya Türkiye'den posta koy, kapısına gidince para ve işbirliği" taktiği yattığına kesin gözüyle bakmak gerekir. 

Yine top YSK'da 

Bundan sonra ne olacak? Önceki gün mazbatanın ardından düşen dolar, dün Tayyip Erdoğan'ın Batı'ya "fırça atmasının" hemen ardından yine yükseldi. Ancak mazbatanın verilmemesi ya da sürecin bir şekilde uzattırılması halinde doların önceki 7.5-8 lira bandından çok daha yüksek olacağı kesindi. Erdoğan, AKP ve kurmaylarının "demokratik" söylemlerine göre top yine YSK'da. Yedi günlük süreç dün itibarıyla başlamış durumda. Türkiye, YSK'nın siyasi baskı altında kalmadan karar vermesini bekliyor. Aksi halde CHP veya başka bir partinin seçimlerin iptali hakkı saklı kalıyor. İstanbul seçimlerine olağanüstü itiraz eden AKP ve MHP'nin başvurusunun kabulü halinde sadece İstanbul değil, tüm Türkiye'de il ve ilçe seçimlerinin tekrarlanması gerekiyor. Aksi "murdar" olması için her türlü "pazarlığın" yapıldığı seçim, vatandaşın gözünde yok hükmünde olacak ve gerçekten meşruluğu ortadan kalkacak.