Anadolu'da sünnetin, bir yaşından buluğ çağına kadar yapıldığı söylenirse de, köylere bir kaç yıl aralarla gelen sünnetçiler, altı aydan büyük ne kadar erkek çocuk varsa hepsinin sünnetini yapıp gider olmuştur. Günümüzde sünnet olayı hastanelere kayarken, konu ile ilgili bazı gelenek ve göreneklerimiz da kaybolmakta.

Sünnet genellikle köylerde harman sonu, şehirlerde ilkbahar ve sonbahar aylarında yapılmakta. Anne ve babalar için evlatlarının mürvetini görme sayıldığı için maddi imkanlar zorlanarak hazırlıkları aylar ötesinden başlamakta.

Polatlı'da anneler, kız çeyizi gibi sünnet yatağı, çarşafı yastık kılıfları kırlentler, özel sırınmış yorgan hazırlamakta. Çoğunluğu bu takımları kendileri işlemekte, dantellerini örmekte, sünnet yatağını süslemek için elliye yakın yazma, çevre ve krepi oyalamaktalar.

Sünnet yatağı olarak hazırlanacak karyolanın dört köşesine tahta direkler dikilir. Bu direkler renkli kumaşlarla kaplanır. Duvara ve yatağın yanlarına bindallı. sırmalı bohçalar, çevreler, krepler asılır. Yukarıya Kur'an ve Maşallah yazılı bir nazarlık konular. üzerinde Besmele yazan bir yumurtayı süslü krepe sararak asmak unutulmaz.

Kız çeyizinde de görülen yumurta yazdırmak adeti, azara karşıdır. Renkli ampuller, balonlar, fenerler sünnet yatağının diğer süsleridir.

Günümüzde özellikle şehirlerde sünnet çocuğu giysileri bir ticaret kolu haline gelmiş. Kara-Hava- Deniz Subayı üniformalar, sünnet şapkaları, göğsünde maşallah kuşakları, asalar, çeşitli parlak taşlarla motifli ve bezeli olarak özel mağazalarda satılmakta.

Bursa yöresiyle ilgili sünnet kıyafetlerini anlatan bir kaynakta şu satırlara rastlıyoruz:

"Mat sünnet takkesi üzerinde ailenin varlığına göre inciler, elmaslar, altın annudi maşallahlar konduğu gibi nazar değmesin diye omzuna mavi veya kırmızı fiyonklu beş delikli nazar boncuğunun başında kızlar gibi bir tutam teli vardı. Bazen bu tel, tepeden tırnağa kadar uzardı. Bir vakitler sünnet çocuğunun gözlerine sürme, kaşlarının arasına elif çekilir, serçe parmağına kına sürülürdü."

Bugün de Anadolu'muzun pek çok yöresinde sünnet olacak çocuğun bir parmağına murat kınası yakmak geleneği yaşamakta, sünnetten bir gün öne kadınlar kına gecesi düzenlemekte, türkülerle oyunlarla kıyasıya eğlenmekteler.

Sünnetin tüm masrafları kirvelik geleneği olan yerlerde kirveler tarafından karşılanmakta. Ülkemizde rastlanılan bir inanç, yalnız bir çocuğun sünnet olamayacağı şeklinde... Ailede başka erkek çocuk yoksa yakın akrabadan ya da yoksul ve yetim bir çocuk, sünnet olacak çocuğa eş olarak bulunmakta.

Eskiden köylerde sünnet düğünlerine çağın aracı olarak "okuntu" denilen nane veya leblebi şekeri, zenginler ise badem şekeri ve lokum gönderirlerdi. Alacahöyük yöresinde okuntu olarak çörek gönderilmekte. Bugün ise, şehir ve kasabalarımızda çocukların fotoğrafı veya sünnet esprisi taşıyan resimlerin bulunduğu davetiyeler dağıtılmakta. Zaman zaman bu davetiyelerde mizahi ifadelere, ya da:

"Büyüklerimin kutsal niyeti
Görmekti elbet mürveti
Müslümanlıktan şeref duyarak
İşlenıyor Peygamber sünneti."

gibi beyitlere rastlanılmakta. Sünnette mevlit okutturulacaksa, onun da yeri saati davetiyede belirtilmekte.

Sünnet öncesi geleneklerinden bir başkası da özellikle Çorum, Erzurum ve Sivas'ta görülen sünnet hamamı geleneğidir. Köylerde kazanlarda ısıtılmış sularla çocuklar yıkanırlar, sonra sıra ile sünnetçinin önüne dizilirlerdi. Şehirlerde ise sünnet olacak çocuk mahalle arkadaşları yakınları komşular davul zurnalar eşliğinde faytonlarla hamama götürülürdü. Coşku dolu eğlenceler, şakalaşmalar içerisinde yıkanırlar, meyveler yenilir, gazozlar içilirdi. Sünnet olacak çocuğu kirvesi yıkardı. Hamamın tüm masraflarını da elbette kirve karşılardı.

Sünnet öncesi geleneklerinden en renklisi çocuğun gezdirilmesiydi. Faytonlarla sünnet çocuğu İstanbul'da Eyüp Sultan'a Bursa'da Emir Sultan'a götürülürdü. Eskişehir. Aydın, İzmir'de sünnet olacak çocuk kiralanan ata, Muğla'da ise deveye bindirilirdi.

YARIN: OLDU DA BİTTİ MAŞALLAH