Karagöz gerçekten yaşadı mı yaşamadı mı, sorusu bir yana, 17. yüzyıldan itibaren Karagöz gelişme göstermişti. Bu süreç içinde, dar mahalle aralarından, konaklara saraylara kadar uzanmış, önceleri din adamlarına, devlet büyüklerine dil uzatmaktan kaçınırken yaygınlaştıkça, politik konulara da belli dozlarda dokunmaya başlamıştı. Karagöz'ün kendine göre bir dokunulmazlığı vardır. Din adamları bile fetvalarında Karagöz'ün İslam ilkelerine değilse bile uygulamalarına aykırı düştüğünü bile bile, onu hoş görecek gerekçeler bulmuşlardı.  Bu dokunulmazlık içinde, havasına, karakterine uygun olarak din adamlarını, devlet ileri gelenlerini, siyasal konuları da diline doladığı olmuştu.

1820 ile 1870 yılları arasında Türkiye'de bulunmuş bir yazar: "Bu taşlama hep devlet ileri gelenlerine onların tutumlarına, göreneklerine, davranışlarına yöneltilmiştir. Sultan bile onun garazlı, yaralayıcı, keskin dilinden kurtulamamıştır." diye yazmıştı. Aynı yazar, gördüğü bir temsili şu şekilde anlatmıştı:

"İyi görünüşlü genç bir adam, Karagöz'e ne meslek seçmesi gerektiği üzerine akıl danışıyor. Karagöz biraz düşündükten sonra gülüyor ve donanmaya girmesini, fakat herhalde amiral olmasını, çünkü hiçbir şey bilmediğini, amiral olmak için de bunun yeteceğini söylüyor. Biraz sonra genç adam amiral kılığında görünüyor, yeni mesleğinde olup bitenleri anlatıyor" Bu olay, yaşanmıştır. Sultan’ın damadı, Karadenizli olduğu için, amiral yapılmıştır.”

Bir başka yabancı tanık Karagöz içindeki politik taşlamalara ilişkin şunları yazmıştır: " ...böyle bir ülkede Karagöz sınırsız özgürlüğün temsilcisidir; bu, sansür tanımaz bir vodvilci, inancasız, yasak tanımaz, söz dinlemez bir gazetedir. Kişiliği kutsal ve eylemi dokunulmaz. Sultandan gayrı İmparatorlukta kimse yoktur ki bu taşlamalı davranışlardan kurtulabilsin. Başveziri yargılar, onu suçlu kılıp Yedikule zindanına kapatır, yabancı elçileri tedirgin eder, Karadeniz'in amirallerine veya Kırım'ın generallerine dil uzatır. Halk ise ona alkış tutar, hükümet onu hoşgörü ile karşılar"    Amerika, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin bile siyasal sataşmalar sınırlıyken, sultan buyruğu ile yönetilen Osmanlı’da Karagöz denetimsiz, başıboş bir günlük gazeteye benzemekteydi. Nitekim, Karagöz ve Ortaoyunu bu özelliğini siyasal mizah dergileriyle gazetelerde sürdürmeye başlamıştı. Karagöz'le ilgili siyasal dergilerden en önemlisi Teodor Kasab'ın çıkardığı "Hayal" dergisiydi.  Dergideki yazılar çoklukla Karagöz ile Hacivat'ın söyleşmeleriydi.

Cinsel temalar da kimi zaman müstehcene kaçan derecelerde, Karagöz Hacivat oyunları içinde yer almıştı, bu durum yabancı kaynaklarda şikayet konusu edilmişti. 

Karagöz'ü anlatan bir başka yabancı, Karagöz gösterisinde, oraya iki kız çocuğu ile gelmiş yaşlı bir Türk'e, böyle sahneleri niçin çocuklara seyrettirdiğini soruyor ve şu cevabı alıyor: "Öğrensinler, ergeç bunları tanıyacaklar, onları bilgisizlik içinde bırakmaktansa, öğretmek için iyidir."

Türkiye'ye Mısır'dan geldiği varsayılan gölge oyunu, Karagöz’le yeni bir kişilik kazanarak yeniden Mısır'a gitmişti. Mısır'da Türk etkisi, kukla oyununda da görülmüş, buradaki kuklanın adı Karagöz'den bozma Aragoz olmuştu. Karagöz, Balkan ülkelerinde de etkisini göstermişti. Oynatış tekniği ve diyaloglar Karagöz gibi olmuştu. En derin etkisi ise kuşkusuz Yunanistan’da gerçekleşmişti.

Her açıdan, Yunan Karaghiozis'e Türk Karagöz'ünün bir çeşitlemesi diyebiliriz. 1821 ayaklanmasından önce Yunanistan'da Türkiye'den gelen Karagöz gösterilmekteydi. 1822'de Sultanın ordusu Yanyalı Ali Paşa'yı yenik düşürdükten sonra, Yunan Karagözcüleri Paşa'yı perdeye çıkarmışlardı.1830'dan sonra güney Yunanistan özgürlüğüne kavuşmuş ve Atina'da Karagöz oynatılmıştı. Yunanlılar Karagöz'de hemen hemen her şeyi Türk Karagöz'ünden aldıkları halde zamanımızda bunu inkâr ediyorlar. Paris'te Uluslar Tiyatrosu'na bile Yunan Ulusal Tiyatrosu diye Karagöz'ü götürmüşlerdi. Karagöz'e bizim vermediğimiz önemi vermiş, yalnız Karagöz oynatılan tiyatrolar açmışlar, onu sevilen bir halk tiyatrosu olarak yaşatmışlardı. Bir şeyin sahibi, onu öldüren değil yaşatan olsa gerekir. Bu da bizim kulağımıza küpe olsun.