Dünkü yazımda bugün Şükrü Tunar hakkında kimin ne dediğini yazacağımı belirtmiştim.  Kendine has üslubu ile kusursuz klarnet çalan bestekârımızın sanatını Hakkı Derman şöyle anlatıyor: "Şükrü Tunar'ı tam otuz sene evvel tanıdım. Büyük istidadın ta o zamandan bizlere ümit verdiğini anlamıştım.  Zaman bizi yanıltmadı. Musiki hayatımda iki meşhur klarneti, Şeref ve Ramazan Efendileri gayet yakından tanıdım. Bunlar da değerli sanatkarlar olmakla beraber, Şükrü'nün yerinin kolay dolmayacağına bugün tekrar iman ediyorum. Bu uzun arkadaşlık devrimiz birçok hatırayla doludur. Halim selim ahlakı ile gönlümde açışı bitmeyecek derin bir iz bırakmıştır. Kendisini her zaman rahmetle anmaktayım."  
  Mes'ud Cemil'in bir anısı: 
 "... 1927'de Yeni Postane üzerinde, "Türk Telsiz Telefon Anonim Şirketi" adı ile İlk İstanbul Radyosu kurulmuştu. Bu teşekkülün müdürü de, muavini de, muhasebecisi de, her şeyi bendim. Radyoya intisap etmek isteyenler de bana geliyorlardı. Bir gün asker elbiseli, fakir görünüşlü, hasta halli, çelimsiz bir delikanlı geldi.  
- Efendim, dedi, Acaba radyoda arada sırada bana bir iş verebilir misiniz?  
- Oğlum, dedim, elinden ne gelir?  
- Ben klarnet çalarım.  
- Başka bir sanatın yok mu?  
-Var efendim, ben Kadıköy'ünde sobacılık ederim.  
-Sazın yanında mı?  
- Yanımda efendim.  
-O halde dinleyelim.  
Ceketinin iç cebinden klarnet parçalarım çıkardı, birbirlerine geçirdi. Klarnetin bazı mandallarının yayları bozulmuş olacak ki, lastikle tutturmuştu. Evvela kabadan bir "uşşak" gezindi. Derhal dikkatimi çekti. Sanat kıymetini anladık.  
- Otur! dedim. Oturdu. Bağdat'ın tamire muhtaç olduğunu hissettiğim için hademe ile bir 29'lukla biraz peynir, pastırma ve taze ekmek aldırdım, yedirdim, içirdim.  
-Türk musikişinasları içinde en çok kimi seversin?  
- Cemil Bey'i severim efendim.  
- Nereden tanırsın?  
- Plaklarından tanırım.  
- O halde bana bir hicazkâr taksim eder misin?  
Sırf hicazkâr olarak mükemmel taksim etti. Bir de harikulade bir sanat inceliği göstererek tavır itibariyle merhum pederimi hatırlatacak eda ile nağme oyunları yaptı ve hiçbir zaman o üslubun dışına çıkmadı.  
Hayran oldum. Bir iki 29'luk daha aldırıldı. Delikanlı coştu, sanki elindeki klarnete temessül etmiş gibi idi.   O gün klarnetle ney hüviyeti bir rast taksim etti ki, şimdiye kadar bunu hiçbir klarnette görmemiştim. Sazını istediği gibi söylettiriyordu, piyasa tavrında da harikalar yaratıyordu, hele çiftetellilerde, oyun havalarında görülmemiş bir çalakı vardı. O gün mülakatımız bir imtihan değil, bende unutulmaz bir hatıradır. 
O gün Şükrü Tunar'ı her seans için 175 kuruşa angaje ettik. Sanatkâr günden güne inkişaf etti, meşhur oldu, şöhret servet getirdi. Fakat hiçbir zaman şımarmadı. Daima terbiyeli, daima nazik ve daima mütevazı kaldı. Klarnet üzerindeki teknik hâkimiyeti arttı, onda alaturka musikide hiç kimsenin elde edemeyeceği bir hüner vardı. Fakat ben -açık söyleyeyim- o zamanki safiyetinin taze ve temiz havasını o genç musikişinasın çalışındaki başkalığı daima aradım. "  
Birkaç alıntı ile yazımı bitirmek istiyorum: 
 "Beyefendi idi. Kimseyi gücendirmez, kırmaz, nazik, hassas insandı. Kendisini herkese sevdirmişti. Temiz giyinmeye meraklıydı. Şükrü Tunar'ı iki yönden tetkik etmek lazımdır: Bestekârlığı ve icrakârlığı. Eserleri daima sevilmiş, tutulmuş, dinlenmiştir.
Onun ismini ilelebet yaşatacak çapta olanlar çoktur, icrakarlığına gelince, tam manasıyla sazını yenmiş, sanatın zirvesine çıkmıştı. Tek kelime ile harika idi. Fasılda başka, oyun havası çalarken başka üflerdi, bir soliste refakati ise daha başkaydı. O, her kalıba girmesini bilirdi. Elli kişilik fasıl heyetinde onun klarneti hemen belli olurdu. Asla yeri doldurulamayacak ve eşi gelmeyecek bir sanatkârdı." Hilmi Rit
"Eş, dost ve tanıdıkları soruyorlar:
- Şükrü Tunar hakkında yazmayacak mısınız?
- Yazmaz olur muyum? Bütün hayatı boyunca Türk musikisine hizmet eden ve son zamanın en büyük klarnet üstadı olan bu zattan bahsetmemek mümkün mü? Onu mukaddes hizmetinden ancak ölüm ayırabildi ve son nefesini de sazına üfleyerek hayata gözlerini yumdu.
Senelerden beri onun hüznünü, neşesini söyleyen klarneti artık bir daha konuşmayacak. Bundan sonra bu saz ruhu gitmiş bir tahta parçasından başka bir şey değil. Sazının mandalları gümüş, anahtarları altınmış, kaç para eder, onun en yüksek ayarlı altını çalanın parmakları idi. O Türk musikisine her şeyini verdi, musiki de ona geniş bir sahavetle mukabele etti."