Sosyal medya Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da gündemine girdi.
Diyanet tarafından ücretsiz dağıtılan “Peygamber ve Gençlik” kitabında sosyal medyaya oldukça geniş yer verilmiş. Sosyal medya günahları anlatılmış!
Kitapta, “Kameralar bir ömür boyu kayıtta kalacak, en başarılı ‘YouTuber’lar hesap günü tespit edilecektir” gibi ifadeler yer alıyor.
En çok dikkati çeken ise “İzni olmadığı halde bir başkasına ait herhangi bir fotoğraf ya da bilgiyi sosyal medya hesaplarında paylaşmak, bu şekildeki paylaşımları beğenmek ve retweet etmek kul hakkı ihlâlidir” ifadesi oldu.
Kul hakkı, İslâm’ın temelidir…
Kul hakkının önemine dikkat çeken onlarca ayet ve hadis var...
Maalesef yolsuzluk, hırsızlık, ahlâksızlık almış başını gidiyor.
Kamu kurum ve kuruluşlarda yapılan yolsuzluklar artık haber değeri taşımayacak kadar olağan hale geldi…
Diyanet ise bunlara ilişkin bir açıklama yapmak yerine sosyal medyada resim ve bilgi paylaşmanın kul hakkı ihlâli olacağını anlatıyor…
Diyanet’in bu tavrı, içinde bulunduğu gemi batarken, saçını düzeltmek için ayna arayan birine benziyor…
Başka türlü buna ne denir bilemedim… 
Sosyal medya, hayatımızın bir gerçeği… Hatta o kadar gerçek ki, gerçek hayattan daha çok ilgi görüyor…
Diyanet, sosyal medyadaki paylaşımların günah olduğunu anlatacağına…
Sosyal medyada gençlerin ilgisini çekecek, İslâm’ı anlatacak, Hz. Peygamberimizi (SAV) tanıtacak, dini konularda bilgilendirecek yazılar, videolar hazırlamayı niçin düşünmez...
Madem sosyal medya diye bir gerçek var… Diyanet de bu çağa ayak uydursun… Sosyal medyayı çocuklarımızın, gençlerimizin ve hepimizin yararına olacak şekilde kullansın…
Sadece sosyal medyada değil, gerçek hayatta da hırsızlığın, yolsuzluğun, rüşvetin, adam kayırmanın kul hakkına girdiğine özellikle vurgu yapsın.
Ve en önemlisi…
Diyanet sadece İslâm’ı anlatsın… Siyasetten uzak dursun…
Camiler miting alanı olmasın…
Hutbeler siyasi propagandaya dönüşmesin…
Din adamları siyaset yapmasın…
İmamlar, camiye geleni de gelmeyeni de kucaklasın…
O zaman sosyal medya da kendiliğinden düzelecektir.

*****

Kul hakkı

Bâyezîd-i Bistâmî yağmurlu bir havada Cuma namazına gitmek için evinden çıkar. Sağanak yağmur, yolu çamur hâline getirmişti. Yağmur dininceye kadar bir evin duvarına dayandı. Çamurlu ayakkabılarını duvarın taşlarına sürerek temizledi.
Yağmur yavaşlayınca camiye doğru yürüdü. Bu sırada bir Mecûsi’nin (Ateşe tapan) duvarını kirlettiği aklına geldi ve üzülerek; 
“Onunla helâlleşmeden nasıl Cuma namazı kılabilirsin? Başkasının duvarını kirletmiş olarak nasıl Allah-ü Teâlâ’nın huzurunda durursun?” diye düşündü.
Geri dönüp o Mecûsi’nin kapısını çaldı. Kapıyı açan Mecûsi; 
“Buyurun bir arzunuz mu var?” diye sorunca; 
Bâyezîd-i Bistâmî, “Sizden özür dilemeye geldim” dedi.
Mecûsi hayretle; “Ne özrü?” diye sordu. 
Bâyezîd-i Bistâmî, “Biraz önce duvarınızı elimde olmadan çamurlu ayakkabılarımı temizlemek maksadıyla kirlettim. Bu doğru bir hareket değil. Yağmurun şiddeti bu inceliği unutturdu” deyince, Mecûsi hayretle; “Peki, ama ne zararı var? Zaten duvarlarımız çamur içinde. Sizin ayağınızdan oraya sürülen çamur bir çirkinlik veya kabalık meydana getirmez” dedi. 
Bâyezîd-i Bistâmî; “Doğru ama bu bir haktır ve sâhibinin rızasını almak lâzımdır” karşılığını verdi.
Mecûsî; “Size bu inceliği ve insan haklarına bu derece saygılı olmayı dininiz mi öğretti?” diye sorunca; Bâyezîd-i Bistâmî; “Evet, dinimiz ve bu dinin peygamberi olan Hz. Muhammed (SAV) öğretti” dedi.
Mecûsî; “O hâlde biz niçin bu dine girmiyoruz?” diyerek Kelime-i Şahadet getirip Müslüman oldu.

***

TEBESSÜM

Açlık

Nasreddin Hoca, yolculuk yaparken, yolunun üstündeki köyde bir eve konuk olur. Bir müddet sohbet ettikten sonra ev sahibi, Hoca’ya sorar:
 - Hoca efendi, uykusuz mu, yoksa susuz musun?
Adamın yemekten söz etmediğini gören Hoca, hiç bozuntuya vermez:
- Buraya gelirken pınar başında bir güzel uyumuştum. 

*****
GÜNÜN SÖZÜ
İnsan dünyada bir Hak'tan, bir de haksız olmaktan korkmalıdır. 
Abdülhak Hamid Tarhan