Artık kim ABD’ye “dost”, “müttefik” gibi sıfatlar yakıştırarak olayı geçiştirmeye çalışıyorsa kuşkuyla bakıyorum. Çünkü, tarihin hiç bir zaman diliminde Türkiye’ye “dost” olmamış bir devlet yapısı ve hiç bir zaman yırtıp atmadıkları şer planları olan bir devlet var karşımızda. İki kutuplu dünyanın gereği “kötünün iyisi” olarak müttefikliği seçtiğimiz ABD’nin hiç bir küresel kararı, Türkiye ve benzer ülkelerin menfaatleri de hesaba katılarak alınmıyor. İstediğini yaptıramadığı ülkelerde siyasi figürleri değiştirmek için “beşinci kol” yani istihbarat örgütlerinin maharetini devreye sokuyor “küresel çete” nin amiral gemisi.

Bir önceki yazımızda, ABD’nin etkin isimlerinin de, diğer devletlerin de Esad’ın koltuğunda kaldığını kabul ettiğini anlatmıştık. Güney komşumuzdaki vekalet savaşı artık iktidarı devirmek için değil, yeraltı kaynakları ve ulaşımı noktasında stratejik öneme haiz topraklarda hakimiyet üzerine yürüyor. ABD’ye, Fırat’ın doğusunda Barzanistan’la sınırdaş yapmak istediği PKK’lı “lejyonerler” ile zengin petrol yataklarını elinde tutmak yetiyor. Bu aynı zamanda Çin’in İpek Yolu Projesi’nin de önünü kestiği için çok yönlü çıkarlara hizmet eden bir durum.

İran’ı, Pakistan, Afganistan, Tacikistan, Irak topraklarına yerleştirdiği üslerle kuşatma altına alan ABD, Türkiye’nin de bu çemberin bir parçası olmasını istiyor. Azerbaycan’la “Güney Azerbaycan” sorunu yüzünden pek barışık olmayan Tahran yönetimini tam anlamıyla kuşatıp boğmak, ABD’nin birincil hedefi haline geldi. Elbette ardından sıra Türkiye’de... Değil Rahip Brunson’u vermek, ne yaparsak yapalım ABD’nin Türkiye’ye dönük sürdürdüğü “asimetrik savaş” devam edecek.

* * *

ABD’nin stratejik kurumları, Türkiye’ye dönük hamleleri aşama aşama planlamış ve devreye sokuyor. Elbette satranç hamleleri gibi, “Biz bunu yaparsak, Türkiye ne yapar” simülasyonu da yaparak... Bunların bazılarını ekonomik kararlarla ve dış destekle savuşturmak için çabalar sürüyor. Ne kadar yeterli olup olmayacağını zaman gösterecek.

İran’ı, Suriye’yi ABD ve çetesinin saldırıları karşısında nasıl ayakta tutan “çarşı” olduysa, bizim de en önemli dayanağımız “iç piyasa” olacak. Eğer iş dünyası, AK Parti döneminde zenginleşenler de “aynı gemideyiz” deyip, elini taşın altına koyarsa “küresel çete” amacına kavuşamayacak.

Ekonominin tüm dinamikleri, ortaya bir “ortak akıl” koyarak bu taarruzları savuşturmak için ne gerekiyorsa yapmalı. Ama bu arada siyasi dinamikler de harekete geçerek ABD’ye Türkiye’nin kolay lokma olmadığını, hâlâ “yutulamayan kemik” olarak boğazlarına takılmaya devam edeceğini çarpıcı bir şekilde hissettirmeli.

Bunun nasıl olacağıyla ilgili önerimi de dile getirmiştim bir önceki yazımda ve “Türkiye’yi köşeye sıkıştırarak istediğini yaptırmak isteyen ABD’ye karşı verilecek en iyi cevaplardan biri, Astana sürecini erkene alıp, masada bir de Şam temsilcisi bulundurmak olmalı. TBMM’deki tüm partilerin milletvekillerinin temsil edildiği bir heyetin Şam’ı ziyaret etmesi de önemli bir diplomatik hamle olur” demiştim.

* * *

Şimdi bunu gündeme taşıyıp tartışmanın tam sırası. Hatta tartışmayı fazla uzatmadan pratiğe geçirmek de gerekiyor.

TBMM’de yer alan partilerin 2’şer milletvekili ile temsil edileceği bir heyet oluşturulmalı acilen. Bu, bir siyasi partinin ya da milletvekilinin önerisiyle başlamalı. Dış ilişkilerden anlayan, bölgeyi bilen milletvekilleri Şam’a giderek temaslarda bulunmalı. Gerekirse Beşar Esad’la da görüşmeli...

Bu milletvekilleri döndükten sonra, temaslarını anlatmak, izlenimlerini bir deklerasyonla dünya kamuoyuna açıklamalı. Tüm bu süreç elbette Cumhurbaşkanlığı’nın dışında TBMM’nin inisiyatifi olarak yürütülmeli. Bu adım, ne “ihanet” tir, ne “tükürdüğünü yalama” dır, ne de “eksen kayması” dır. Küresel Çete’yi şoka uğratacak, Türkiye’nin egemenliği için en keskin manevraları bile yapabileceğini gösterecektir.

Binali Yıldırım Başbakanlığı döneminde “Artık dostları artıracak, düşmanları azaltacağız” demişti. İşte bu hamle, tam da Binali Yıldırım’ın TBMM Başkanlığı döneminde yapılması gereken tarihi bir hamledir. ABD’nin öngöremediği, hiç beklemediği, hatta bir sonraki aşamasını planlamadığı bir hamle...

Suriye’deki savaşın bölge halklarının menfaatine olacak şekilde sonlandırılması, “küresel çete” nin tüm hesaplarını bozacak ve hepimiz kazanacağız. Komşularımızla başkalarının savaşını yürütmek yerine, yüzlerce yıllık birlikteliklerin kalıcı düşmanlığa dönüşmesini de önlemiş olacağız.

Bir husus daha: Beyrut’ta geçen hafta Birleşmiş Milletler’in Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (ESCWA) bir toplantı yaptı ve Suriye’de süregelen savaşın yol açtığı hasarların en az 388 milyar dolar olduğunu açıkladı.

Bunun büyük bölümü yıkılan evler, tesisler, köprüler ve yollardan oluşuyor.

Şam’la başlatılacak bir “yumuşama” adımı, Azez’den Halep’e kadar müteahhitlerimizin iş makineleriyle bambaşka bir sefere çıkması “küresel çete” den başka kimi ve niye rahatsız eder ki?

Dostlukları kurup yaşatmak, barış daima kazandırır. Düşmanlık ise her iki taraf için hırpalayıcıdır, maliyeti yüksektir...