Türkiye, tarihe geçecek bir seçim yaşadı. Hem 16 Nisan'da yapılan referandumla kabul edilen Anayasa'ya göre ülkeyi yönetecek Cumhurbaşkanı için oy kullandı vatandaşlar, hem de ilk kez 600 milletvekilli Türkiye Büyük Meclisi'nde hangi partinin kaç vekil ile temsil edileceğini.

Seçime katılımın, öncekilerden yüksek yüksek olması sevindirici. Vatandaşın, demokrasiye inanması, sandıkta kullandığı oyun sonucu tayin edeceğinden umutlu olmasını yansıtır sandığa gidenlerin sayısının çok olması. Bu satırları yazarken sandıklar kapanmış, oylar sayılmaya başlanmıştı. Oyumuzu kullanırken sandık görevlilerine iyi dileklerde bulunup "memleket kazansın" demiştim. Umarım kaybedenin olmadığı bir seçimi geride bırakmış oluruz.

İpi göğüsleyenler, "Neden daha fazla destek alamadım" diye, geride kalanlar ise "Biz nerede eksik yaptık" diye iç muhasebe yapmak zorunda. Zorunda, çünkü bu ülkenin vatandaşı sadece kendilerine oy verenlerden ibaret değil. "Ya benimsin ya toprağın" abukluğunu siyasete taşıyan ve git gide toplumun değişik kesimleri arasındaki fay hattını derinleştiren söylem ve olaylar yaşadık. "Münferit" diyerek geçiştirdiğimiz birçok şeyin, sonradan başımıza ne kadar büyük işler açtığını unutmadan, şimdiden "çatlak seslere" ayar verme zamanıdır. 

* * * 

Bu seçim, belki de Türkiye tarihinin en büyük bütçeli seçimi oldu. MediaCat Siyasi İletişim Uzmanı Necati Özkan'ın yaptığı araştırmaya göre en büyük bütçeyi AK Parti kullandı. AK Parti, seçimde 417 milyon TL hazine yardımı, 42 milyon TL aday adaylık ücreti olmak üzere toplam 459 milyon TL'lik bir bütçe ile girdi. CHP, 213.3 milyon TL hazine yardımı ve 14 milyon TL adaylık geliri olmak üzere toplam 227.3 milyon TL bütçe elde etti. MHP 100.2 milyon TL hazine yardımı, 3.2 milyon TL adaylık bedeli olmak üzere toplam 103.4 milyon liralık bir bütçeye sahip olurken. HDP 90.6 milyon TL hazine yardımının yanısıra 1.5 milyon TL aday adayı geliri ile toplam 92.1 milyon TL'lik bir propaganda gelirine sahip olarak seçim yarışına başladı. hazine yardımı almayan iki parti ise sadece adaylardan alınan başvuru ücretlerine sahip olurken, İYİ Parti'nin 14 milyon TL, Saadet Partisi'nin ise 2 milyon TL'lik bütçesi vardı.

Seçim sürecinde tüm dikkatler Cumhurbaşkanı adaylarına yönelse de 24 Haziran 'da yarışan her siyasi partide 600'er milletvekili adayı da kişisel bütçelerini kullandı. Parti listelerinde ön sıralarda olanlar daha yüksek rakamlar harcarken, geri sıralarda olanlar da önemli harcamalar yapmak durumunda kaldı. Bütçenin harcandığı alanlar ise çeşitli. Fotoğraf çekiminden web sitesine, sosyal medyadan kahve toplantılarına, iftar yemeklerinden mitinglere, broşür, katalog, afiş, pankart ve el ilanlarına kadar her aday bir bütçe ile yarıştı. Önceki seçimler dikkate alındığında milletvekili adaylarının toplamda en az 336 milyon TL bütçe kullandıkları tahmin ediliyor.

Cumhurbaşkanı adaylarına ne kadar bağış yapıldığını ve bütçelerini oluşturan rakamı ise henüz bilmiyoruz. 

* * *

Daha sandıklar açılmadan, seçim yasaklarının başladığı 23 Haziran Cumartesi günü akşam saat 18.00'e kadar seçimin kazananları vardı. Afiş, bayrak, flama ve broşür basanlar erken seçimin ilan edildiği tarihten itibaren avuçlarını ovuşturmaya başlamıştı. İlk kazanan onlar oldu.
Ardından, emekliler dini bayramlarda verilecek bin liralık ikramiyenin sevincini yaşadı. Ramazan Bayramı'ndan önce ceplerine koydukları bin liranın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'ye kaç puan kazandırdığını ölçme şansımız yok. Hiç kimse de bu konuda ahkâm kesmemeli. Polis, hemşire ve din adamları da 3600 katsayı sözünü alarak "kazananlar" hanesinde yer aldı. 

Bunlar, halkın bir kesiminin "seçim kazançları" olarak geçti tarihe. Vergi ve SGK affı gibi kamuya borcunu zamanında ödemeyi bir yükümlülük olarak gören ve bunun için fedakârlıklar yapan "namuslu" vatandaşları üzen düzenlemelerdi. Bankadan krediyle borç alıp vergi ve SGK primini ödeyip "Bizim suçumuz neydi" diyenlere çokça rastladım.

Benim de içime sinmeyen bir başka af daha vardı: İmar affı...
Belediyelerin yaptığı imar planlarına uymayan, projesini onaylatmadan, ruhsat almadan inşaat yapanlar yanında kaçak inşaata göz yuman yerel yöneticileri de aklayan bir af oldu bu.

* * *

Kaçak inşaata yasaların emrettiği hükümleri uygulamayan belediye başkanlarının hapis cezasıyla yargılanması gerekiyor. Hepimiz biliyoruz ki; hiç bir yerel yönetici tanımadığı, özel hukuk oluşturmadığı birine kaçak inşaat yapma ve orayı kullanma-kiraya verip gelir elde etme şansı tanımıyor. Karşılıklı menfaat paylaşımı ve mide bulandırıcı işler çıkıyor her kaçak inşaatın altından.

Mesela, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dahi İstanbul'un silüetini bozduğu için tepki gösterdiği, "Traşlayın dedim, özellikle rica ettim. Çok da yakından tanıdığım biri. Yapacaklarını beklerken, hiçbir şey yapmadılar. O nedenle çok kırıldım, beş yıldır konuşmuyorum" dediği 16/9 kuleleri bir dönem sembol "kaçak" olmuştu. Her ne kadar daha sonra mahkemeden "imar planını onaylayan bir karar" çıkararak sorun yatıştırılmıştı.
"Beton hoyratlığı" yaşanan Esenyurt'ta kaç tane "imara aykırı" kulenin bu afla yasallaştığını bilmiyoruz bile. 

Neyse, öyle veya böyle bir seçimi daha atlattık. Bundan sonra önümüzde yerel seçimler var ve "imar" konuları bundan sonra çok daha fazla gündemimize gelecek. Biz de kim olduğuna, partisine bakmaksızın, etik dışı yapılan işler olursa sayfalarımızda yer vereceğiz.
Yeni bir döneme uyandığının farkında olanlara "günaydın" ve "hayırlı olsun" diyorum...