Lavanta moru, marka kent

İstanbul’un batı sınırını oluşturan Silivri, İstanbul’a 67 km uzaklıktadır. D-100 karayolu üzerinde bulunan ve TEM Otoyolu Projesi kapsamında, Trakya’nın bereketli toprakları üzerinde kurulu şirin ve yaşanası özellikleri olan bir balıkçı sahil kentidir.

Batısında Tekirdağ iline bağlı Çorlu ve Marmara Ereğlisi ilçesi, doğusunda İstanbul iline bağlı Büyükçekmece ilçesi, kuzeyinde İstanbul iline bağlı Çatalca ilçesi, kuzeybatıda Tekirdağ iline bağlı Çerkezköy ilçesi ve güneyinde ise Marmara Denizi yer alır.

Silivri, topoğrafik olarak genelde az eğimli toprak yapısına sahiptir. Yörenin içinde bulunduğu bölgedeki topografya, hafif dalgalı düzlükler biçiminde, yüksekliği ortalama 0-60 metreyi geçmeyen tepeler şeklinde oluşmuştur. Söz konusu topografya; Güneyde Marmara Denizi kıyısından başlamakta ve kuzeye doğru yavaş yavaş yükselmektedir. İlçe sınırlarında yüksek dağlar bulunmamaktadır. Sarı benizli ayçiçeği, bereket moru lavanta, hayvancılık, hububat, bamya ve karpuz-kavun tarlalarının görsel zenginliği, bölgenin farklı bir turizm potansiyeli olarak, cazibe merkezidir. Antik Çağdan günümüze uzanan pek çok tarihi ve kültürel zengin miras izleri bulunmaktadır. Özellikle, kent merkezinde bulunan ve hala işlerliğini sürdüren ve güzel bir kızın dişlerini andıran, 32 gözlü Mimar Sinan Köprüsü, Silivri’yi Avrupa’ya bağlayan bir başka güzellik ve sevda öykülerinin esin kaynağıdır. Fatih Mahallesi’nde oturan yerleşik Romanların renkli ve müzikli yaşamı ise, Silivri’nin bir başka güzelliğidir. Pervane sokakta yan yana, yana yana ve döne döne semahta semaya yükselen, Bektaşi kültürüne inanan çağdaş yurttaşların içsel yolculuğu, sokakta yoğurtçu ve kıyıda balıkçı çığırtkanların çıngıraklı, ezber bozan hoş sedaları ile mutlu ve huzurlu bir güne başlamanın dayanılmaz hafifliğini yaşarken, bu ayrıcalığı tatmanın tam zamanı...

Silivri adı nereden gelmektedir?

Antik çağdaki isminin Selymbria veya Selybria olduğu bilinen kent, doğal bir limana sahip olması ve önemli ticaret yollarının üzerinde bulunması sebebiyle her dönemde önemini korumuştur.

Silivri (Selymbria) şehri bugünkü kasabanın yanındaki koyun doğusunda, Marmara’ya hakim 56 metre yüksekliğindeki dik ve sarp bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Zamanla bu tepenin etrafı surlarla çevrilmiştir. Bugün bu yere Fatih Mahallesi denilmektedir. Şehir zamanla gelişerek surların dışına çıkmış ve yayılmıştır.

Silivri’nin gezilecek turistik yerleri

Bir çok tarihi ve gezilecek yeri olan Silivri’nin önemli yerlerini sizler için derledim: Silivri Recep Kaptan Çeşmesi, Silivri Ali Bey Çeşmesi, Silivri Ali Paşa Cami, Çantuğa Rum Kilisesi (Papazın Kilisesi), Silivri Murat Çeşme, Germiyan Rum Klisesi, Silivri Selymbria Kalesi, Silivri Alexios Apokaukos Kilisesi ve Sarnıcı, Silivri Fatih Cami - Alexios Apokaukos Kilisesi, Beşli Yonca Havuzu, Silivri Gazitepe Meydanı, Havuzlu Çeşme, İncirli Çeşme, Yoğurthane Binaları, Silivri Kadıköy Havuzlu, Meydan Çeşmesi, Mimar Sinan Köprüsü (Sultan Süleyman Köprüsü), Silivri Piri Mehmet Paşa Külliyesi, Silivri Selimpaşa Tarihi Evleri, Selimpaşa Yeni Cami - Meryem Ana Kilisesi, Sarandi Arhiyeni Rum Okulu, Selimpaşa İkizli Çeşmesi, Fener (Fanari) Kilisesi ve Eksarhia Bulgar Ortodoks Kilisesi (Seymen Eski Camii) gezilip görülmesi gerekli yerlerin başındadır.

Fatih Mahallesi:

Eski kale surları içerisinde yükselen Fatih Mahallesi; Kale Mahallesi ve Yahudi Mahallesi şeklinde de biliniyor. Bölge Türk halkının eline geçtiğinde, mahalleye Türkler yerleştirilmiştir. Türkler haricinde Rumlar, Yahudiler ve Ermeniler de mahallede yaşamıştır. Rumlar Mübadele yıllarında bölgeden ayrılınca mahallede hiç Rum nüfusu kalmamıştır. Cumhuriyet öncesi dönemde Fatih Mahallesinde, üç Rum ve bir Ermeni kilisesi vardı. 1960’lı yıllara kadar ise Yahudi havrası bulunmaktaydı. Şimdi ise bunların kalıntıları bulunmaktadır.

Tarihi Silivri Kalesi ve Surları:

Silivri’nin meşhur surlarının ilk kez kim tarafından yapıldığına dair resmi bir kayıt yoktur. Ancak surların kentin kuruluş döneminde korunmak amacıyla yapıldığı ve sonraki yıllarda yenilenerek genişletildiği düşünülmektedir. VI. yy’da deprem sonucunda yıkılan Anastasius’un surunu tamir ettiren İmparator Justinyen, aynı dönemde zarar gören Silivri Kalesi’nin de onarılmasını sağlamıştır. Birkaç yıl sonra, 741-775 yılları arasında V. Constantinus, Silivri surlarının bakımını yaptırmıştır. Silivri Kalesi, “Kıyamet-i Suğra” (Küçük Kıyamet) depreminden sonra yaşadığı büyük zarar neticesinde son kez II. Bayezid tarafından 1481-1512 yıllarında onarılmıştır. Sonraki dönemlerde surlar önemini yitirmiş ve herhangi bir şekilde tadilata gidilmemiştir. Silivri Kalesi, dikdörtgen yapı mimarisinde inşa edilmiştir. Güney bölümünden denize doğru inen kayalıklar olduğundan bu bölüme duvar yapılmamış, kalan üç cephe ise surlarla çevrelenmiştir. Kalenin kapladığı alan yaklaşık 120 bin metrekare olup; batı kenarı 370 m, kuzey kenarı 350 m, doğu kenarı ise 310 m uzunlukta surlarla yükseltilmiştir. Batı cephesindeki sur, günümüze ulaşamamıştır. Güney bölümünde ise liman bağlantısı kurulması amacıyla oluşturulmuş bir kapı olduğu düşünülmektedir. Kalenin esas kapıları ise kuzey cephesinde yer alır ve İstanbul’u Adriyatik denize bağlayan kentler arası yol olan Via Egnatia’ya açıldığı bilinmektedir

Devamı yarın...