Vaktiyle bir aşığa yarı şaka, yarı ciddi, "Bu çevrede neden çok şair yetişiyor? Havasından mı, yoksa suyundan mı?" diye sormuşlar. Acı acı gülmüş: "Yoksulluktan, çaresizlikten," demiş. "En kötüsü de dertten. Efendi, insanı dert söyletir, dert... Sen hiç hali vakti yerinde, zengin bir kimsenin âşıklık yaptığını duydun mu?" 

Öteden beri, Yozgat'ın Muğallı Köyü Türkmenleri yaylak için İğdecik civarlarına gelirmiş. Veli bir ara onlara da çoban durmuş. Yedi sene hizmet etmiş. Ağasının Telli adında bir kızı varmış. Veli ona âşık olmuş. Kızın annesi ve babası durumu anlamışlar. Fakat üzerine üzerine aldığı her işi kusursuz yerine getiren Veli'yi incitmek istememişler. Tek çıkar yolun, kızlarını kendi seviyelerinde ki bir kişi ile evlendirmek olacağına karar vermişler. . Muğallı'lı bir gence Telli'yi vermişler. 

Veli, Telli Kız'ın başkasıyla evleneceğine bir türlü inanamadı. Daha doğrusu inanmak istemedi. Ne zaman ki göçünü kendi eliyle yükleyip onu yola vurunca, acı gerçeği kabul etmek zorunda kalmış:

Hel hel ettim Mağara'dan uçurdum
Telli Kız'ın gitti derler bu yola
Elim ile evlerini göçürdüm
Telli Kız'ın gitti derler bu yola

Veli, Telli Kız'ı yolcu ettikten sonra söylediği deyişleri ağızdan ağıza yayılmaya başlamış.  Taa Şarkışla'nın Kale köyünde oturan Âşık Kemter'in kulağına kadar gitmiş.  Veli'yi yanına almış, dizinin dibine oturtup âşıklığın bütün kurallarını ve törelerini öğretmiş. Birlikte söylemiş, birlikte çığırmışlar.

Kemter'in  1818 yılında vefat etmesi Veli'yi çok üzmüş. Ünlü ağıtını söylemiş: 
Şu yalan dünyada bir üstat buldum
Beni bırakmadın işime felek
Şakirt olan şaşkın olur dem be dem 
Ne okursun bilmem guşuma felek 

Veli, ustası Kemter'i bir türlü unutamamış. Nereye gitse hep onu anlattı, hep onun büyüklüğünü, insanlığını ve kendisine yaptığı iyilikleri dile getirmiş. Acısın biraz unutmak amacıyla Tokat ve Çorum üzerinden Hacı Bektaş'a gitmiş. İçinden, derdimi, gamamı unuturum, diye geçiriyormuş. Ama o sırada Çelebi Hamdullah Efendinin bir oğlu vefat etmiş, herkes yasını tutuyormuş. Çelebi'nin ise ağzını bıçak açmıyormuş. Veli yarasına merhem umduğu tabibin kendisinden hasta olduğunu görünce şöyle demiş: 

Derde tabi oldum derman aradım
Vardım ki tabibin derdi benden çok
Her derdin dermanı sendedir bildim
Ne hikmet ki senin derdin binden çok

Hak böyle buyurmuş bina kurunca
Ağlamayı gülmeye eş verince
Tabipler tabibi dertli olunca
Besbelli ki şu dünya da dertsiz yok 

Veli Hacıbektaş'ta uzun süre kalmış. Hamdullah Efendi'yi daha çok sevmiş ve her geçen gün ona saygısı artmış. 

Âşık Veli bir gün Tozanlı tarafından gelirken Yıldızeli'nin Davulalan köyünün Sancılıçam civarında fırtınaya tutulmuş. Bir an önce köye ulaşmak amacıyla atını mahmuzlamış. At hızlı ilerliyormuş. Bir çamın altından geçtiği sırada, aşağıya doğru sarkan dallardan korunmak için öne doğru iyice eğilmek zorunda kalmış. At birdenbire yekinince eyerle dal arasında sıkışmış. Eyerin kaşı göğsüne saplanmış. O durumda köy kadar gitmiş. Konu komşu tedaviye çalışsalar da ancak bir hafta yaşayabilmiş. İğdecik köyündeki mezar taşında 1852 tarihi kayıtlı. 

Yanlışlıkla bazı kaynaklarda Dadaloğlu'na mal edilen bir Âşık Veli deyişi ile yazımı bitireyim: 

Dost dost diye hayaline yeldiğim
Dost ise ayırmış özünü benden
Çatık kaşı benlerini saydığım
Dost ise çevirmiş yüzünü benden

Hani dost uğruna can baş verenler
Hasseten söylesin gözle görenler
Şimdi bizden yüz çevirmiş yârenler
Evvel geğitmezdi gözünü benden

Gözüm yaşı döner m'ola sellere
Bu ayrılık har düşürdü güllere
Evvel aşna idim her bir hallere
Şimdi sakınıyor sözünü benden

Sadık gerek dost yoluna soyuna
Gönül kail Hak'tan gelen oyuna
Besbelli ki oynayamam payına
Anın çün kaldırmış nazını benden

Her sabah naz ile gelip geçerken
Doldurup da al badeler içerken
Veli'm eder ak göğsünü açarken
Şimdi nikablamış yüzünü benden