Yıl bin sekiz yüz elliyi geçende, ilk bahar yaz aylarını seçende, Sabah namazı dönüşü ebe kadından hasenatlı bir haber alan Kadir ağa oğlu Molla Kadir oğluna Hasan adını verdi. Hasan'ın anası, Zeliha hanım da, okuma yazma bilen, görgülü ve bilgili, zeki bir kadındı. 

Hasan emekledi, day durdu. Diş çıkardı, koşup seğirtti. Günler ayları, aylar yılları kovaladı. 11-12 yaşlarına geldi. Gayrı sabahın ilk ışıklarıyla önüne kattığı koyunları, dağlarda çayırlarda otlatıyordu. Kuzular koyunları seslendirende akşamın karanlığı gün üzerine düşende, kavalı kalk havası dillendirende Suhara'ya dönüyordu. 

Her âşığın bir badeden nasibi vardır.  Bir av pususunda mı, yoksa bir tümseğe baş koyuşunda mı, Mevla bilir.  Uzun hikayedir de, Hasan uyuya kalışta, pir elinden sevgilisinin suretini gördü. İçtiği badenin ardından adına Şenlik denildi.  Artık o bâdeli, Arapça, Farsça, İbranice dilleriyle donatılan, Azerbaycan Borçalı bölgesinden göçüp gelmiş atalarının dilinden dil, Çıldır yaylalarından esinli hem Hak, hem halk şairiydi. 
Âşıklığının ilk dönemlerinde yalnızca türkü söyledi. Ünlü ozan Hasta Hasan'ın çırağı olan Âşık Nuri'den yol öğrendi, saz öğrendi. Adım adım pişmeye yüz tuttu. 

Askerlik sonrası yollara düştü. Ovalar dağlar aştı. Arpaçay, Revan, Gümrü, Ardahan, Ahıska, Posof, Şavşat, Tiflis, Borçalı ve çevresini dolaştı. 
93 harbi diye anılan 1877-1978 Osmanlı Rus harbinden sonra Kars ve çevresi, Rusya'nın eline geçti. Yöre halkının 40 yıllık kara günleri başlamıştı. Böyle bir coğrafya ve zamanda yaşayan Âşık Şenlik yaşı yirmi yediydi. Kendini birçok sıkıntının, savaşın, işgalin ortasında bulmuştu. 
Öte yandan gizli gizli sevdiği Huri, başka bir köye gelin gitmişti. Bu ateş yüreğine çöktü. Ayrılığın acısını şiirlerine döktü. Yaptığı evliliklerde mutluluğu yakalayamadı. 

İç dünyası dert üstüne dert bağlasın, Şenlik, ünlü beylerin, ağaların, hanların düğünlerin baş konuğu oluyordu. Dönemin âşıklarını mat ediyordu. Hikâye düzmede, atışmada, muamma asma ve indirmede üzerine kimse yoktu. 
Kendisi mutlu olamamıştı ama, ele aldığı kahramanlarını mutlu etmeye çalışıyordu. Zaloğlu Rüstemler, Köroğulları, Battal Gaziler onun dilinde yeni mesajlar veriyordu. Kimi zaman Biçare Şenlik, kimi zaman Çıldırlı Şenlik, kimi zaman Dertli Şenlik, kimi zaman Fakir Şenlik, kimi zaman da Kul Şenlik, Sefil Şenlik, Sergerdan Şenlik oluyordu. 

"Karabağ'dan Batum'a, Erzurum'dan Tiflise kadar ünlendi. Doğaçlama söyleme ve hayal gücüyle çağın bütün âşıklarına meydan okudu. .
Yıl 1912 veya 13'tü. Revanda karşılaşıp yendiği âşıklardan onu çekemeyenler, yemeğine zamanla etki yapan ağu koydular. 
Revan'da hastalandı. Gümrü'ye kadar trenle, oradan da öküz arabasıyla Çıldır'a gelirken, Arpaçay'ın Dalaver köyünde eniştesinin evinde yatağa düştü. Hakk'a yürüdü.  Cenazesi Suhara'ya getirildi.  

Şenlik, esaret yıllarında, söylediği koçaklamalar, destanlarla halkın millî ve manevi duygularını canlı kıldı. Şiirlerin hemen hepsi vatan, millet, özgürlük, hak, adalet ve devlet gibi millî unsurlarla doluydu. Halkın, birlik ve bütünlük içinde olmalarına katkı verdi, örgütlenmesini ve birbirinden haberdar olmasını sağladı. 

Koçaklamaları, Rusların bölgeyi işgal etmesine meydan okuma, milleti savaşa, mücadeleye, vatan, millet, özgürlük, din, devlet uğruna şehitliğe davetti:
"Ehli İslam olan işitsin bilsin
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana
İsterse Uruset ne ki var gelsin

Can sağ iken yurt vermeniz düşmana" derken,  dindaşlarına ve soydaşlarına bilinçli bir çağrı, bir davet yapıyordu.  
Şenlik şiirlerini yerel şive ile Terekeme / Karapapak ağzıyla söyledi. Türk halk şiirine Çıldır divanisi, Çıldır güzellemesi, pek çok tecnis tarzları kazandırdı. 

Onun izinden gidenler, "Şenlik Kolu" oluşturdu. Âşıklık geleneğinde seçkin bir yere sahip oldular.