Dünkü yazımda Mevlana'da alçakgönüllülükten söz ettikten sonra ondan özlü sözler aktarmıştım. Bugün de devam etmek istedim: 
**  İki canlı kuşu birbirine bağlasan, dört kanatlı oldukları halde uçamazlar, çünkü ikilik mevcuttur. 
** Değil mi ki gönül mutfağında yemekler tabak tabak, peki ne diye aşağılık kişilerin mutfağına kase tutacakmışım? 

** Kadınlar, aklı olanlara, gönül sahiplerine pek üstün olurlar. Cahillere gelince, onlar, kadına üstündür. Çünkü tabiatlarında hayvanlık vardır. Sevgi ve acımak, insanlık vasıflarıdır. Hiddet ve şehvet ise hayvanlık vasıfları.
** Sen, yeni bir çocuk doğurmadıkça, kan, tatlı süt haline gelmez.

** Terazide arpa altınla yoldaş olur ama bu, arpanın da altın gibi değerli olmasından değildir. 
** Güneşin ışığı pisliğe vursa bile pislenmez, ışıktır o. 

**  İkiyüz batman bala, bir okka sirke döksen, balın içinde erir, gider. Balı tattın mı sirkenin tadını bulamazsın. Fakat tartarsan bir okka fazla gelir. Demek ki sirke, hem yok olmuştur, hem vardır. 
**  Kuru duayı bırak, ağaç isteyen tohum eker.
** Ayıpsız dost arayan , dostsuz kalır..  İnsanlarla dost ol. 
** Keskin dişli kaplana acımak, zavallı koyunlara haksızlıktır. 
Mevlâna,. bütün insanların duyan gönlü, düşünen başı  oldu.  Diyordu ki: 
"İnsanlar bir ağacın dalıdır. Topumuz bir inciyiz. Başımızda aklımız tek iken, bu iki görme, bu şaşılık niye? Bir can var canında o canı ara, Ey yürüyüp giden dost, bütün gücünle ara. Ama dışarıda değil, aradığını kendi içinde ara.."
Sevgi güneşi Mevlâna, "Bütün kainat bir birine sevgiyle bağlanmış. Sevgisini öğren ki, ölümsüz alemin de var olduğunu bilebilesin."  diyor bir şiirinde. Hoşgörünün en sağlam ve derin kaynağı  olan sevgiyi anlatıyor. Maddeci ideolojilerin beyin ve gönülleri tutsak etmeye çalıştığı günümüzde, Onun bütün kötülükleri dışlayan nefesine ve evrensel sevgi tomurcukları açtıran ruhuna ne kadar gereksinim duyuyoruz: 

 "Sevgiyle acılar tatlı olur
Sevgiden bakırlar altın olur
Sevgidir cansızlara can veren
Sevgidir sultanları kul  eden"
Mevlâna Müzesi'nin kapısında  şu sözler var: "Burası âşıkların kalesidir. Buraya noksan gelen tamamlanır." 

Aşık Veysel bir ziyaretinde; 
"Mevlâna Mevlâ'nın kulu
 Doğru Hakk'a gider yolu
 Deryası irahmet dolu
Kabul et Allah Aşkına..

Veysel adım budalayım
Size yalvarırım daim
Türk oğluyum Türk'tür soyum
Kabul et Allah aşkına.." 
demiş. Ahmet Kutsi Tecer'in şiiri ne güzeldir. Şöyle sona eriyor 
" Sabahtan vardım Konya'ya, / Baktım cihâna uyanık. / Kimi binek, kimi yaya; / Baktım meydana uyanık. //
Şehirde herkes ayakta, / Kepenkler kaldırılmakta / Asker, mektepli sokakta, / Baktım her yana uyanık. //
Sabahtan akşama kadar / Didinir terler çabalar / Uynık bütün babalar / Oğul, kız, ana uyanık..//
Görünmez bir debdebede / Gönüllerden bir türbede / Yeşil üsküflü kubbede / Uyur Mevlâna uyanık..."
Tasavvuf inancını insanî görüşleriyle destekleyen, Tanrı'ya olan aşkını özlü bir anlatımla sunan Mevlâna hakkında yarım saatte ne söyleyebiliriz? Varlık birliğine yürekten inanan; insanı Tanrı'dan parça kabul eden, insanlara birlik, barış, dostluk öneren bu yüce kişinin bir öğüdü ile söyleşimizi bitiriyoruz: 
 "Cömertlikte ve yardım etmede akar su gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Alçak gönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörülükte deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol."