Osman Nuri Çelikmen, duygularını dizelere şöyle dökmüş: 

 "Dillerde destandır o namlı adın
Sırrına ermeyen alamaz tadın
Artsın, eksilmesin her zaman şadın
Anılıp dillerde ey eşsiz Eğin

Çıktık yokuşları, düştük düzlere
Kim ki yardım etti uyup bizlere
Saygı ile selam olsun sizlere
Seni sevenleri sen de sev Eğin"

Bugün yurdun dört bir yanından, ama özellikle Eğin Kemaliye yöresinden onlarca türküyü repertuarımıza kazandıran bir türkü sevdalısı Mustafa Özgül'den söz edeceğim. Sanatçılarımız onun kaynak kişisi olduğu, derlediği, notasını yazdığı türkülerden bazılarını da hatırlatacağım.     

Eğin, Cumhuriyet döneminden önce Elazığ'a, sonra Malatya'ya bağlı ilçe merkezi yapıldı. Adı, Mustafa Kemal Atatürk'ten esinlenerek 1922'de Kemaliye olarak değiştirildi. 1938 yılında Erzincan sınırları içine alındı. Mustafa Özgül'ün repertuarımıza kazandırdığı türkü Eğin'i ne güzel anlatıyor: 

Eğin dedikleri küçük bir şehir
Ana ben cahilem çekemem kahır
Yediğim içtiğim ağuyla zehir
Digel yavrum Digel Eğinli misin
Sılaya gelmeye yeminli misin? 

Mustafa Özgül, 3 Nisan 1933'te Erzincan'ın Kemaliye - Eğin ilçesinin Sandık köyünde doğdu. Beş çocuklu ailenin ilk çocuğuydu. Doğuştan müziğe tutkundu. Henüz beş yaşlarından itibaren klarnet çalmaya başladı. Nefesli sazlarla tanışmasının ilginç bir öyküsü vardı. Mustafa Özgül, beş altı yaşına kadar anne sütünü bırakamamıştı. 

Sütten kesilebilmesi için babası ona bir "düllüce" kaval almıştı. Bu şekilde oyalanacak, Sütten kesilecekti. Nitekim öyle oldu. Çok kıza zamanda kaval çalmayı öğrendi. Arkasından klarnete geçiş yaptı. İlkokuldayken,  yörenin havalarını çalabiliyordu. O günlerde öğrendiği ve sonra TRT repertuarına kazandırdığı türkü şöyleydi:  

Bebeğin beşiği çamdan
Yuvarlandı düştü damdan 
Bey babası gelir Şam'dan
Nenni Bebek...  

Mustafa Özgül, ilkokulu bitirince terzilik öğrendi. Askerlik sonunda, 1956 yılında Ankara İncesu'ya yerleşti.  Bir terzi dükkânı açtı. Ama klarnetinden kopmadı. Kendi kendine nota öğrendi. Dost meclislerinde sazını çalıyor, Eğin türküleri havalandırıyordu. Adı çevrede duyulmaya başladı. Muzaffer Sarısözen'le tanışması yaşamının bir dönüm noktasıydı. Çünkü ilk kez Ankara radyosuna gitmiş ve Eğin havaları çalmıştı. Bundan sonra, Onun, Fırat'ın aktığı vadide, Eğinde yankılanmaya başlayan Müzik sevdası, artık pek çok türküde çoğalıp, yurdun sesine dönüşecekti.   

Mustafa Özgül,  "Yurttan Sesler" programına katılmayı sürdürdü. Burada birçok sanatçıyla tanıştı. Onlarla Anadolu'nun değişik yörelerini dolaşmak olanağı buldu. Böylece, Türk halk müziğini kaynağında izliyor, görgüsüne görgü, bilgisine bilgi katıyordu. Gezdiği yörelerden türküler derliyordu.  1966 yılında açılan sınavı kazanarak, Ankara Radyosu Türk Halk Müziği Şubesi'ne nefesli saz sanatçısı olarak girdi. 

Klarnetin dışında ney, kaval, davul, zurna ve bağlama gibi sazları çalıyordu. Mustafa Özgül, yurdun çeşitli yörelerinde türküler derledi. TRT Repertuarına girmiş ellinin üzerindeki türkünün notasını yazdı. Eğin, Kemaliye yöresine ait türkülerin, mayaların uzun havaların çoğu onun izini taşıyordu. Eğin türküleri, Eğin ağzı, Sandık ağzı, Venk ağzı, Apçağa ağzı, Tığman ağzı gibi tavırlarla söylenmekteydi. Klarnet, keman, tef, davul, darbuka, Eğin'de temel çalgı aletleriydi. Mustafa Özgül, yöresinin çalgısı olan klarnetin, halk müziğinde kullanım alanını yaygınlaştırdı. 1984 yılında açılan Şeflik sınavında başarı göstererek TRT Ankara radyosunda topluluk şefi oldu. Yurttan Sesler Topluluğu, Kadınlar Topluluğu, Beraber ve Solo türkülerin yöneticiliğini de üslenmişti. Bir Mustafa

Özgül türküsü şöyleydi:. 

Tevekteki üzümdür
Üzüm iki gözümdür
Gören maşallah desin
Oynayanlar bizimdir.

Yarınki yazımızda Mustafa Özgül ve onun derlediği türkülerden örnekler vermeyi sürdüreceğim.