Hayat her yerde başka başka akıyor. Kimimiz sabahın altısında kalkıp belediye otobüslerinin peşinde koşuyor kimimiz ise o saatlerde çoktan tarlasında, bahçesinde çalışmaya başlamış oluyor. Nerede duydum nerede okudum anımsamıyorum ama yürekten katılıyorum ‘’her insan bir dünyadır’’ sözüne. Biraz genişletecek olursak bu cümleyi yaşayan her insan için bir cennet yaşayan her insan için bir cehennem var diyebiliriz.

Çanakkale, Bayramiç, Ahmetçeli Köyü’nde yanlarından geçerken merhaba demek için uğradığım Keçili ailesinin şeftali bahçesinde şeftali ağaçlarının altına oturup sohbet ederken geçmişti kafamdan bu düşünceler. Büyük şehirlerde onca sıkıntı arasında yaşayıp giderken pazardan ya da manavdan on-on iki liraya aldığınız şeftaliyi sabahın altısında bahçesinden toplayan insanlar iki-üç liraya zor satıyor.

Elbette sizlerde sıkılmışsınızdır yıllardır aynı sözcüklerle kurulan cümlelerden. Artık hepimiz ezberledik üretenin değil aracıların para kazandığını. Yıllardır aynı tespitler yapılıyor ama bir tane bile çözüm önerisi yok. Geleceğe dair akılcı bir planlama yok. Bol tekrar var; aracılar kazanıyor, çiftçi eziliyor, tarlada ucuz tezgahta pahalı cümlelerini kurup kurup rahatlıyoruz. Söylemek zorunda olan söylüyor, dinlemek durumunda kalan dinliyor sonrasında tüm sorunlar çözülmüş hissiyle evlere dağılıyoruz.

Kalıplaşmış cümleler kurmak istemiyorum. Topraktan, ağaçlardan, bereketten söz etmek istiyorum sizlere. Anneler babalar bahçede çalışırken neşe içinde oyun oynayan çocukları anlatırım belki bir gün de.

İste buradayız; şeftali ağaçlarının altında yumuşacık toprağa oturmuş sohbet ediyoruz. Toprağın bereketi hepimize yetiyor ve bu gün şeftali ağaçlarından üzerimize sarkıyor. Cenk ve Cemre koşturuyor etrafımızda. Fahri Ağabey, Halit, Zeynep ve ben sohbet ediyoruz. Şeftali ve erik yiyoruz. Cıvıltılı sesleri dağılıyor çocukların bahçenin her tarafına. Bizleri mutlu eden ne varsa ağaçları da mutlu ediyor inanın. Kuşlar, ağaçlar, bitkiler ve insanlar aynı bütünün parçası. Hepimiz bir diğeri sayesinde nefes alıyoruz, yaşıyoruz. Ve yaşam hepimize bahşedilmiş bir armağan.

Burada gözü gönlü tok insanlar yaşıyor. Herkes ürettiğinden ikram ediyor çevresine. Aynı hafta içinde beş-altı kişiden duyuyorsunuz ‘’bak sakın çekinme bu bahçeye gir istediğin kadar al, ye’’ cümlesini. Yolda durdurup nektarin, şeftali, erik veriyor insanlar. Nereye gitseniz poşet poşet domates, biber, salatalık tutuşturuyorlar elinize. İyi insanlar size durmadan ‘’insan’’ olduğunuzu hatırlatıyor.

İyi insanlar nasıl huzur katıyorsa yaşamınıza kötüler de o kadar huzursuzluk ekliyor. İnsanın insana, insanın doğaya, insanın toprağa ettiklerine rağmen toprak ve doğa bizlerden asla vazgeçmiyor.

Tıklım tıklım otobüsler, tramvaylar, metrobüsler yok burada. Toprak insanı kirletmeyip sürekli arındırıyor biliyor musunuz? Sizler dokunduğunuz her yerden mikrop aldığınızı hissederek yaşıyorsunuz; merdiven korkuluklarından, asansör düğmelerinden, kapı kollarından ‘’kirleniyorsunuz.’’ Bizler hiç korkmadan bırakıyoruz kendimizi toprağa.

Bilin isterim insan insandan kirleniyor. İnsanı insan arındırıyor.

Milyarlarca insanız bu dünya üzerinde. Hepimizin aklında, gönlünde, geleceğinde kurduğu milyarlarca dünya var.