Pazar günü belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği ve muhtarlıklar için seçim yapılacak...
Ülkemiz öyle bir havaya sokuldu ki, sanki seçime değil de savaşa gidiyoruz...
Seçimi ölüm kalım meselesi olarak görmeye ve özellikle de bu şekil göstermeye çabalayanlar var.
Türkiye'nin geleceğini değil, belediye başkanlarını ve muhtarları seçeceğiz...
Cumhurbaşkanlığı veya milletvekili genel seçimleri bile değil...
Buna rağmen seçimi ölüm kalım savaşı olarak görmek, göstermek kime ne kazandıracak?
Üç beş oy fazla alabilmek uğruna toplumu bu kadar ayrıştırmaya, farklı partiye oy verecek insanları bu kadar bölmeye ve birbirine düşürmeye değer mi?
Partilerin üst yönetiminde olanların yüksek perdeden konuşmasına, birbirine akıl almaz ithamlarda bulunmasına alışığız...
Onlar bir kavga eder, bir barışır...
Nitekim dün birbirleri için demediklerini bırakmayanlar bugün kardeş oldu...
Dün kardeş olanlar ise bugün en azılı düşman...
Ancak en yakın dostuna, kapı komşuna, işyeri arkadaşına, akrabana, hatta kardeşine bile bir oy için demediğini bırakmazsan...
Yarın unutulmaz, bu kavga yıllarca sürer...
Olanları anlatmak şöyle dursun...
Fotomontaj resimlerle, uyduruk montaj videolarla ve söylenmedik sözlerle iftira atarsan...
Seçim sonrasında bunun altından nasıl kalkacaksın?
İstediğiniz partiye oy verebilirsiniz, istediğiniz partiyi veya adayı da savunabilir, destekleyebilirsiniz... Bu herkesin en doğal hakkı...
Ama kırmadan, dökmeden, iftira atmadan, hakkı gözeterek yapmalısınız...
Birlikte huzur içinde yaşamak zorundayız...
Bugün çok gönül kırarsak, çok hak yersek yarın altından kalkamayız...
Sonuçta bu bir seçimdir. Bu seçimi kaybedersin, önümüzdeki seçimi kazanırsın...
Ama insanlığını kaybedersen bir daha geri dönüşü yoktur...

*****

Altın veren tohum

Bir zamanlar ülkenin birinde yoksul bir adam, o denli aç ve bitkin düşmüştü ki kendini tutamayıp bir armut çaldı. Adamı yakaladılar ve imparatorun karşısına cezalandırılmak üzere çıkardılar. 
Hırsız, İmparatoru görünce ona şöyle dedi;
- Değerli efendim, çok aç idim. Dayanamadım çaldım, yedim. Beni af etmeniz için yalvarıyorum. Af ederseniz, size paha biçilmez bir armağanım olacak. 
İmparator dudak büktü:
- Senin gibi birinde paha biçilmez ne olabilir ki?
Hırsız, o anda avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatarak:
- Bu çekirdeği ekerseniz, bir gün içerisinde altın meyveler veren bir ağacın yeşereceğini göreceksiniz.
İmparator bir kahkaha atarak; "Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni" der.
Yoksul adam:
- Haşmetlim bu tohumu ben ekemem, çünkü ben bir hırsızım. Bu sihirli tohumu ancak ömründe hiç çalmamış, başkalarına haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir. Aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilmez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz. 
İmparator irkildi, suratını astı. Bir süre düşündü, sonra da hırçın bir sesle: "Ben imparatorum, bahçıvan değil, o tohumu başbakana ver, eksin de altın meyveleri görelim" dedi.  
Yoksul adam tohumu Başbakan'a uzattı. Başbakan telaş içerisinde İmparatora dönüp itiraz etti: 
- Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim. Sihirli tohumu yanlış eker, ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin. 
Hazinedar başı hemen bahane buldu ve bu görevi bir başkasına devretti.  
Orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohumu ekme görevinden kaçındı.
İmparator sessizce bir süre düşündü. Başı öne eğik duran başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik bakarak "Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumunun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim" dedi.
İmparator cebinden bir altın çıkardı ve yoksul atama tutması için attı. Ardından herkes ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama verdi. Sonra da İmparator gülerek, "Bas git buradan be adam, bugünlük hepimize bu ders yeter" dedi.

***

TEBESSÜM

Tren

Temel trene biner. Bilet kontrol için gelen görevli, Temel'e biletinin İstanbul'a olduğunu, ancak trenin Ankara'ya gittiğini söyler.
Temel kendinden emin:
- Peki, makinist yanlış istikamette gittiğini biliyor mu?

*****

GÜNÜN SÖZÜ
Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.
Mevlana