CHP'nin müstafi genel başkanı Deniz Baykal, bir kez daha Ahmet Hakan Coşkun'un konuğu olarak vitrinde kalma çabasını net bir şekilde ortaya koydu. Programda söyledikleri hâlâ konuşuluyor, tartışılıyor. Eminim ki, bir süre daha tartışılmaya devam edecek. Baykal da, gündemde kalmak için elinden geleni yapacak. Durum onu gösteriyor.

Baykal, ilk çıkışını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın referandumdan sonra söylediği "Maç bitti" sözüne karşı yaparak "Daha bitmedi, 2019 var" demiş, hedefini hissettirmişti. Önceki akşam biraz daha somutlaştırdı meramını. "Kendim için istiyorsam namerdim" demedi ama, "İstemem yan cebime koy" mihvaline gelecek yuvarlak sözlerle 2019'da Cumhurbaşkanı adayı olmak istediğini yeterince hissettirdi.

Tıpkı, 2007'deki çok tartışmalı Cumhurbaşkanlığı seçiminden 1,5 yıl önce yaptığı gibi...

Neler olmuştu o zaman, kabaca hatırlayalım:

* * *

Ülkenin çok daha önemli tartışılması gereken konuları varken, CHP Genel Başkanı olarak ağzını her açışında "Cumhurbaşkanlığı" konusunu tartışmaya açma çabasındaydı. "Eşi türbanlı bir Cumhurbaşkanı olmaz" tartışması, Ahmet Necdet Sezer'in görev süresinin dolmasına daha 1,5 yıl kala ortaya atılıp tartışılmaya başlandı. Tartışmanın öncüsü Deniz Baykal'dı.

Peki ne oldu sonrasında?

Cumhurbaşkanı'nı TBMM seçiyordu ve CHP'nin tek başına Cumhurbaşkanı seçme gücü yoktu. Erkan Mumcu ile Mehmet Ağar'ın DYP ve ANAP'lı milletvekillerini meclis genel kuruluna sokmayarak süreci tıkama girişimi başarılı oldu ve ortaya CHP tarafından atılan 367 garabeti yüzünden süreç tıkandı. Başrolde yine Baykal...

"Erken seçimin yolu açılmıştır" diyen de Baykal'dı. AK Parti'nin 357, CHP'nin 154, ANAP'ın 21, SHP ve DYP'nin 4'er, HYP'nin 1 milletvekili olduğu Meclis'te 5 milletvekili de bağımsız olarak yer alıyordu.

Baykal, Cumhurbaşkanı seçimi yapılabilmesi için TBMM Genel Kurulu'nda 367 milletvekilinin bulunmasının şart olduğu dayatmasına destek verdi. 27 Nisan'da TSK'nın internet sitesine konulan "Sözde değil, özde laik" bildirisinden medet umdu.

* * *

Erken seçim yapıldı, AK Parti 341 milletvekiliyle tek başına iktidar oldu. Mumcu'nun DYP'si, Ağar'ın ANAP'ı barajın altında kaldı yine. 2002 seçimlerinin tarihini belirleyen ama baraj altında kalan Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP tekrar TBMM'ye döndü. CHP'nin milletvekili sayısı da 112'ye düştü. Baykal, sadece Cumhurbaşkanlığı iddiasını kaybetmedi, partisine 42 sandalye kaybettirdi. Aynı yıl "Cumhurbaşkanı'nı meclis mi seçsin, halk mı seçsin" diyerek halka soruldu. Vatandaş da "Biz seçelim" dedi. Abdullah Gül, gecikmeli olarak Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü'ne kuruldu.

Siyaset sonuç alma sanatıysa, Baykal'ın aldığı sonuç zaten o zaman genel başkanlık koltuğunu bırakmasını gerektiriyordu. Tıpkı 1999 seçimlerinde partisini baraj altında bıraktığı gibi, bedel ödemesi gerekiyordu. Yapmadı...

Meşhur "kaset" olayıyla bırakmak zorunda kaldı koltuğunu. İsteyen "kaset kumpası" diyebilir, isteyen de "özel hayat" vesaire diyerek konuyu kapatabilir. O olayda asıl vahim olan, Baykal'ın Ankara'nın seçilmesi garanti bir yerden "özel hayat"ı içerisinde yer alan "Genel Merkez özel sekreteri"ni aday göstermesidir. Partiden birçok birikimli, kamuoyunda karşılığı olan ismi ihraç ederken hem de...

* * *

Baykal, siyaset tarihinde yaptığı "kritik" hatalar nedeniyle hem partisine, hem de Türkiye'ye bedeller ödetmiştir. Bu yüzden, ne partisini yüzde 49'luk "hayır" pastasının sahibi görsün, ne de kendisini "Yüzde 49'un ortak adayı"... Seçim bölgesi Antalya'dan ön seçimde ikinci çıkan birisi olarak hiç böyle bir role soyunmasın. Ön seçimle ilgili "delegeler şöyle, böyle" falan da demesin, çünkü bu delege yapısını CHP'de kökleştiren de Baykal ve omuzdaşı Önder Sav değil miydi? Yıllarca partiye üye kabul etmeyen, delege ağalarıyla partiyi yöneten...

Sahayı koklayan, siyaseti de tarafsız gözle iyi takip eden birisi olarak Baykal'a "sakın yapmayın" diyorum. Genel Başkanlık'tan istifa etmek zorunda kaldığınızda gözyaşlarına boğulan eski Gençlik Kolları Başkanınız Savcı Sayan bile arkanızdan gelmez. O yüzden düşüncelerinizi, önerilerinizi toplumla paylaşın ama sakın bir kez daha Cumhurbaşkanlığı'na göz dikerek kendinizi "çatı aday" görmeyin. Gaza gelmeyin, "bir bilen" olmak varken, "bir bölen" olursunuz...