Dünya tarihi savaşlar tarihidir aslında. Bazen megolaman imparatorların hırslarıyla çıksa da, genelde tüm savaşların temelinde ekonomi yatıyor. İşgal edilen topraklardan toplanacak vergiler gücü elinde tutanlara daima cazip gelmiştir.

Sanayi devriminin ardından enerji kaynaklarını elde tutmak için yaşandı ve yaşanıyor savaşlar. 1. Dünya Savaşı, bu yüzden Paylaşım Savaşı olarak adlandırılır.

Emperyalist devletlerin, petrol yataklarının tespit edildiği Osmanlı coğrafyasını paylaşmak için yaptıkları güç birlikleri ve başlattıkları savaşlar dünyanın son bir asrına damgasını vurmuştur.

Cetvelle çizilmiş haritalarla "aile devletleri" oluşturulmuş, yeraltı kaynakları emperyalistlerin hizmetine verilmiş, koca bir servetin üzerinde yaşayan insanlar ise sefalete mahkûm bir hayat sürmüştür. Ortadoğu topraklarında yüz yıldır devam eden karmaşa ve kaosun nedenidir enerji.

HARAMİLER DÜZENİ

Petrol yataklarının yeraldığı topraklar, bir bahane bulunarak daima küresel haramilerin savaş arenası olmuştur. "Arap dünyasına demokrasi getirme" masalıyla Irak'ın işgaliyle başlatılan süreç, Suriye ve Libya'da tüm hızıyla devam ediyor. Petrol karası uğruna bu ülkelerin tarihleri yeniden ve kanla yazılıyor.

Teknolojik gücünü sürdürmek için petrole ihtiyacı olan küresel haramiler, bu topraklarda son yüzyılda değişik hamleler denedi. Göreceli bağımsızlığını kazanan ülkelerde rejimleri değiştirmek için istihbarat örgütleri aracılığı ile satın aldıkları "yerli" işbirlikçilerle kanlı operasyonlara imza attılar.

Bu düzen 70 yıl önce de böyleydi, şimdi de aynı şekilde devam ediyor.

Topraklarında petrol ve doğalgaz yatakları barındıran İran'da seçimle işbaşına gelen Musaddık'ın bir İngiliz operasyonuyla devrildiği, MI6 ajanının itiraflarıyla kesinlik kazandı. İngiliz ajan, Şah Rıza Pehlevi'nin işbaşına gelmesini sağlayan darbeyle ilgili gerçekleri 1985 yılında verdiği bir röportajda anlatmış ama o röportaj yayınlanmayıp gizli tutulmuş bugüne kadar.

MI6 ajanı, petrol ve maden sahalarını emperyalistlerin hakimiyetinden alarak millileştiren Musaddık'ı devirmek için en yakınındakileri "bisküvi kutularının içinde" verdikleri rüşvetlerle satın aldıklarını da anlatıyor.

SADDAM'DAN KADDAFİ'YE

Kendisi de bir darbeyle işbaşına gelen ve devleti seçtiği dar bir kadro ile yönetip, ülke kaynaklarını da onların emrine veren Saddam Hüseyin'in macerası da "demokrasi" masalıyla bir çukurda son buldu. Ülkesinin enerji kaynaklarını, küresel petrol şirketlerinin tekelinden çıkarması riskini kabul edememişti küresel haramiler. "Nükleer silahı var", "kitla imha silahlarına sahip", "11 Eylül'de ABD'deki Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan saldırıyı finanse etti" gibi yalanlarla işgal ettiler Irak'ı. Burada da "ön hazırlık" ajanlar vasıtasıyla yapıldı ve Saddam'ın en yakınındaki generaller satın alındı önce. ABD'nin en büyük çekincesi olan Cumhuriyet Muhafızları, generallerin işbirliği sayesinde tek kurşun atamadan düştü Bağdat.

Türkiye'ye, Kıbrıs çıkarması dahil birçok dönemde önemli destekler veren ve Arap coğrafyasında Türkiye düşmanlığı taşımayan tek ülke olan Libya'nın başındaki Muammer Kaddafi de benzer bir operasyona kurban gitti. Bugün Irak'ta Saddam Hüseyin, Libya'da Muammer Kaddafi mumla aranır oldu. Halkı sefil perişan ve nerede ne zaman patlayacağı belli olmayan bombaların korkusuyla yaşıyor.

Enerji kaynaklarına ve nakil yollarına sahip ülkelerde belli dönemlerde yaşanan "faili meçhul" siyasi suikastlerde de küresel haramilerin parmak izi var.

BAĞIMSIZLIĞIN OLMAZSA OLMAZI

Yeraltı kaynaklarına sahip çıkamayan ve küresel haramilerin oyunlarına karşı "birlik" içerisinde olamayan devletlerin hali ortada.

Bir de bizim gibi çevresi petrol ve doğalgaz zengini topraklarla çevrilmiş, ancak enerjide tamamen dışa bağımlı ülkeler var. Ülke ekonomisinin ürettiği artı değerin büyük bölümü, enerjiye harcanıyor ve dolayısıyla toplanan vergiler dahil halkın ihtiyaçları yerine petrol ve gaz üreticilerine gidiyor. Enerjinin maliyeti artınca, bu enerjiyi kullanarak üretim yapanların dış pazarda rekabet şansı da düşüyor ve bundan tüm ülke halkı olumsuz etkileniyor. Çünkü bir ülkenin gücü, toplam varlığından ve üretim gücünden geliyor.

Enerjide bağımlı olan ülkelerin bırakın diğer ülkelerle rekabet etmesini, alım gücü düştüğü için vatandaşları refah ve mutluluğa hasret kalıyor. Bu da toplumsal gerilimleri tetikliyor, ülke küresel haramilerin oyunlarına açık hale geliyor.

Bölgemiz ve ülkemiz tarihi yakından incelendiğinde, ekonomik gücümüzün büyük bölümünün enerjiye gittiği hesaplandığında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın verdiği müjde daha da önem kazanıyor. Karadeniz'de bulunan 320 milyar metreküplük doğalgazın, vatandaşın cebine ne zaman yansıyacağını bilmiyorum ama gelirinin önemli bir bölümünü elektrik-doğalgaz faturalarına ödeyen birisi olarak bu müjde beni de heyecanlandırdı.
Dilerim kısa zamanda kendi malımız olan gazı ucuza kullanır ve ahir ömrümüzün son deminde biraz rahat nefes alırız.