İran-Irak savaşından itibaren bölgemizdeki birçok sıcak gelişmeyi yakından takip eden savaş muhabiri Elif Akkuş, savaş bölgelerinde yaşadıklarını anlattı. Akkuş "Savaşın cinsiyeti yoktur. Vicdanı olan herkes savaştan etkilenir" diyor

Savaş bölgelerinde her zaman ilk hedef gazetecilerdir. Birilerinin duyurmak istemediği haberler peşinde koşan gazeteciler mesleklerini icra ederken her an ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliyor. Savaş meydanlarına bir gazeteci olarak 20 yılını veren, Mavi Marmara Gemisi baskını, Irak Savaşı, Suriye Savaşı gibi pek çok olayın bizzat içinde olan Elif Akkuş, "Savaşın cinsiyeti yoktur. Vicdanı olan herkes savaştan etkilenir" diyor. Muhabirliğe başladığı zamanki ilk heyecanından savaş bölgesinde yaşadıklarına, Mavi Marmara baskınında yaşadıklarından çok özel anılarına kadar Elif Akkuş ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. 

- Gazetecilik hayatınız nasıl başladı?

"Kendimi bildim bileli bu işi yapıyormuş gibi hissetsem de öğrencilik zamanlarımda voleybol ile ilgileniyordum. Hayalim gazeteci olmaktı. Televizyon izlerken dikkatimi her zaman sıkıntılı bölgeler çekerdi ve orada olmayı isterdim. Üniversitenin ilk yılında 19 yaşımdayken TRT'ye stajyer olarak girdim ve montaj servisinde işe başladım. Ama gözüm sokaktaydı, ne zaman habere çıkacağım diye düşünüp dururdum. Haberi öğrenmek istiyordum ve sürekli haber merkezine geçmek için mücadele ediyordum. Stajyer olmama rağmen kanalda yatıyordum. En sonunda benden yaka silktiler ve başarmıştım sonunda haber merkezindeydim. Orada sürekli diğer muhabirlerin neler yaptıklarını izliyordum. Gece nöbetlerinde ne yapıyorlar, telsizle neler dinliyorlar diye. Her şeyi merak ediyordum."

- Peki, gittiğiniz ilk haber neydi, hatırlıyor musunuz? 

"Tabi, bir yangın haberi idi. Benim yine habere gidecek miyim diye düşündüğüm yoğun geçen akşamlardan biriydi. Bir yerde yangın çıkmıştı ve 'Elif, sen git' dediler. İnanın, hayatımın en mutlu anıydı. Sonunda başarmıştım ben de habere gidiyordum. İşine aşık olunca çok fazla çalışıyorsun ve vazgeçmiyorsun. Şimdilerde meslekte 20. yılım doldu. O günlerde hatıramda güzel anılar olarak kaldı."

- Savaş muhabirliğine geçiş süreciniz nasıl oldu?

"O aşama biraz sancılı oldu. Pek çok insanın belki de ilk düşündüğü bir kadının ne işi var savaş bölgesinde düşüncesidir. Ben mesleğin başlarındayken polis, adliye ve toplumsal olaylara bakıyordum. Sonra Doğu'daki operasyonları takip ettim. İran ve Irak sınırından yayınlar gerçekleştirdim. Sınıra kadar gitmişken öte tarafa da geçtim. Orada da karşıma kadın-erkek ayrımı çıktı ve ben 'Bu işin kadını erkeği yok, biz burada meslek icra ediyoruz' dedim. Orada kadın olmanın bana vereceği ekstra bir zarar olmadığını düşünüyorum."

- Savaş muhabirliği olmaya karar verdikten sonra çevrenizden ne gibi tepkiler aldınız? Aileniz bu durumu nasıl karşıladı?

"Ailem benim yaptığım işe her zaman saygı duydu ve beni hep destekledi. Onların kafalarında soru işaretleri, endişeleri elbette oldu ama hiçbir zaman bana bunu yansıtmadılar. Mesela Mavi Marmara Gemisi baskınından benden 3 gün boyunca haber alamadılar, Suriye'ye gittiğimde de öyle. Çünkü, gittiğim zaman uzun süreli dönemiyorum. Evet beni çok merak ediyorlar ama hiçbir zaman gitme demediler. Babam her zaman benim kızım halleder döner derdi. Elbette onlara sevgim sonsuz fakat benim yolum net değiştirmem."

- İlk sınır ötesine gidişinizde neler yaşandı?

"Bir gün eski DGM binasında haber takibi yaptığım sırada bir telefon geldi. 'Hazırlan, Irak'a gidiyorsun' diye. O an attığım çığlık adliye koridorlarında yankılanmıştı. Ve birkaç gün içinde gitmemi istiyorlardı, o an isteseler de o halim ile atlar giderdim."

İŞİMİ İLK GÜNKÜ AŞKLA YAPIYORUM

- Savaş bölgesinde haber yapmaya gitmeden önce kendinizi o bölge adına nasıl hazırlıyorsunuz?

"Öncelikle bu işin kadını ya da erkeği olduğunu düşünmüyorum. Orada bulunmayı istemekle ilgili bir durum. Orada nasıl davranacağını, nasıl giyineceğini bilmek çok önemli. Savaş bölgelerinde gazeteciler ne yapar, kendimi hep ona hazırlıyordum. Ne zaman karşısındakinin gözüne bakıp ne zaman bakmayacağını bilmek de önemli. Bizim meslekte öğrendim ya da ben artık oldum kelimesi söylenebilecek bir kelime değil kesinlikle. Benim bu mesleği sevmemin nedeni hep bir mücadele alanı olması.  Hala ilk günkü heyecanla mesleğimi icra ediyorum, hep derim bu iş sevmeden yapılmaz. Şimdi telefon gelse, yine atlar giderim."

- Savaş bölgesinde yaşayan kadınların psikolojisi nasıl? Siz nasıl etkileniyorsunuz?

"Öncelikle savaş bölgesine kadın erkek diye ayrı bir psikoloji yok ya da ben kadınım çok etkilenirim durumu. Savaş, vicdanı olan her insanı derinden yaralayan bir durum. Evet, o görüntüler gözlerimin önünden gitmese de üzülsem de işimi yapmaya devam etmek zorundayım. Düşünsenize, çocuklar okula giderken üzerlerine bomba düşmüş, o görüntüyü nasıl unutabilirsin ki? Ama bununla yaşamıyorsun bir şekilde hayata devam etmek zorundasın."

SADECE İŞİNİ YAPMAK ZORUNDASIN 

- Mesleğiniz ve duygularınız arasında kaldığınız oldu mu ya da müdahale etmek istediğiniz bir an oldu mu?

"Bu aslında yıllardır tartışılan bir konu. Oldu elbette fakat yaşadığımız o an ne kadar acı olursa olsun bizim orada bulunma amacımız işimizi yapmak. Ben de her zaman işimi yapmayı tercih ettim fakat sonrasında elimden gelen bir şey varsa evet onu yaptım. Suriye'de gittiğim 8 bin kişilik bir kampta da korkunç acılara şahit oldum, bir insanın tahammül edemeyeceği kadar acı olaylar yaşanıyordu. O anlarda sonra uzun süre kameramanıma bakamadım ve dönüş yolunda ikimizin de gözleri yaşlıydı, bir insanın dayanabileceği bir acı değildi çünkü yaşananlar."

- Bir beşik de sen al şeklinde başlatmış olduğunuz bir paylaşım binlerce kişiye ulaştı ve oradaki pek çok bebek meyve kasalarında kötü koşullarda uyumaktan kurtuldu. Bu süreç nasıl başladı, neler yaşandı bizlerle paylaşır mısınız?

"Ülkeye döndükten sonra savaş bölgelerinde çekmiş olduğum bebeklerin kasaların içinde, kutularda uyuduğu fotoğrafları paylaştım böyle bir durum var, haberiniz olsun dedim. O kadar çok duyarlı insan çıktı ki. Neticede bir gazetecinin görevi bir kampanya başlatmak değil fakat o paylaşımım bir beşik de sen al şeklinde bir kampanyaya dönüştü. Yüzlerce beşik, bebek maması, bebek bezleri geldi. Orada tanıdığım bir aile vasıtası ile o eşyaları yerlerine gönderdik ve oradan ilk görüntüler gelmeye başladı. O bebeklerin tozlu yerlerden kaldırıp beşiklerde uyumaları benim için çok özel ve duygusal bir andı."

- Döndükten sonra normal yaşama uyum sağlamakta zorlanıyor musunuz?

"Aslında herkesin rahat yaşadığını hatta yaşadıklarını düşünüyorum ve kendimi sorguluyorum. Çünkü, oradaki insanlar yaşayamıyor ya ölüyor ya da her an ölüm riski ile karşı karşıya. Ben buradaki insanların sürekli savaş bölgelerinde yaşayan insanları düşünerek bir hayat geçirmelerini beklemiyorum fakat o insanların yaşadıklarını o bölgelerin kaderiymiş gibi algılamak bana yanlış geliyor ve tahammül edemiyorum. Evet sorguluyorsun fakat empati yapabilmek çok önemli."

- Sizi etkileyen anılarınızı bizlerle paylaşır mısınız?

"Özgür Suriye Ordusu'nda Türkmenler vardı ve biz de onlarla hareket ediyorduk. Sabah bir operasyona gidilecekti ve bir anda herkesin telefonu çalmaya başladı. Telefonu açan ağlıyordu ben de olayı anlamaya çalışıyordum. Sonradan bir komutanın şehit olduğunu öğrendik. Bir süre sonra eşi geldi ve tek kadın ben olduğum için ben ilgilendim. Bir yandan da ötemizde savaş devam ediyor, savaşın içindeyiz yani. Kadın eşinin omzunu gördü ve canı çok yandı mı diye sordu. Ben de kendi kendime bu nasıl bir sınav diye sorguluyordum."

- Siz olayları bir camekandan izliyor gibi mi hissediyordunuz?

"Evet hem öyle hem de tuhaf bir şekilde olayların içindesiniz. Yönlendirmiyorsunuz ama dahilsiniz. Beni etkileyen başka bir anımda da Cerablus'da hastane kuran İsmail Arap şehit olmuştu ve 3 saatlik bir yolculuk sonrasında memleketinde defnedilecekti. Tabi askerler var ve ona ona veda etmek istiyorlar. Bir yandan da karısı orada perişan bir halde ağlıyor. Kadın, 'Ben onunla gideceğim, onun yüzünü unutmaktan korkuyorum, doya doya bakmak istiyorum' dedi. Ben de askerleri indirdim ve kadın 3 saatlik yolculuk boyunca eşinin ölmüş bedeninin yanında kaldı. O an dünya üzerinde hiçbir kadının hiçbir erkeği bu kadar sevemezmiş gibi hissetmiştim. Acılarını ölümün de verdiği etki ile o kadar farklı şekilde dile getirmeleri beni etkilemişti. Sonrasında köye geldik ve mayın dolu bir köydü orası. Tek çizgide ilerlemek zorundasın sonra defin işlemleri bitti ve kadın kucağımda bayıldı. İşte savaş gerçeği bu."

- Savaş bölgesinde haber takip etmeden önce almış olduğunuz güvenlik önlemleri neler?

"Çelik yelek ve baret dışında aldığımız önlemler  tecrübelerimizle sabit ama bir savaş bölgesinde sizi tecrübenin de çelek yeleğin de koruyamayacağı anlar vardır. Örneğin hava topu saldırısı. Böyle bir saldırıdan sizi koruyabilecek bir mekanizma yok artı tamamen bir güvenlik önlemi alman çok zor çünkü silahlı değilsin, orada sadece işini yapan bir gazetecisin. Orada hareket edeceğin insanları seçerken dikkatli davranarak, biraz önsezi, biraz tecrübe, az uyku ve çevrene tüm dikkatine vererek hakim olmak gibi kendince önlemler alıyorsun. Ama savaş bölgesinde asla tam bir güvenlik söz konusu değil."

AİLEM YAPTIĞIM İŞE HER ZAMAN SAYGI DUYDU

- Mavi Marmara Gemisi baskına uğrarken siz de bir basın mensubu olarak o gemideydiniz. O 3 gün boyunca neler yaşadınız? Dönemeyeceğinizi düşündünüz mü?

"Evet, düşündüm. Mavi Marmara'da baskın yediğimiz zaman basın odasında toplanmıştık ve eşyaları kapıya siper etmiştik. Sürekli sirenler çalıyordu ve en son birisi hoparlörden kelime-i şehadet getirmeye başladı. Tamam dedim bu son, buradan çıkış yok. O an hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmeye başladı, ama çok şükür bugün buradayız yaşayacak bir hayatımız varmış."

SAVAŞI TÜM ÇIPLAKLIĞIYLA VERMEK ZORUNDASINIZ 

- Savaş muhabiri olmak isteyenlere tavsiyeleriniz neler?

"Benimle sosyal medyadan ya da yüz yüze tanışıp savaş muhabiri olmak isteyen öğrencileri saygı ve mutlulukla karşılıyorum. Fakat bu iş vay be helal olsun desinler diye yapılacak bir iş değildir. Gerçekten hissederek yapmak gerekir. O öğrencilere de soruyorum ne ile karşılaşacağınızın farkında mısınız, hiç tahmin ediyor musunuz  diye. Aralarında bilmeyenler çıkabiliyor. Onlara tavsiyem gerçekten bu alana yöneleceklerse savaş muhabirlerinin hayatlarını, belgesellerini, filmlerini izlesinler, kitaplarını okusunlar. Savaş muhabirliğinde onu bütün damarlarınızda hissetmelisiniz. Orada o insanlar ne yaşıyor, neler oluyor diye yerinizde duramamanız gerekiyor işte o duygu size ne yapmanız gerektiğini söyleyecektir. Örneğin, Biz yıllarca kuşatma altında olan Halep' e girdik. Uçaklar bir yandan insanları vuruyor bir savaşın ortasındasın. Sen televizyon olarak o an oradan yayın yapmazsan Halep'e girmiş olmanın ne anlamı var. İşte bu şekilde gerçeği tüm çıplaklığıyla verebilirsin."

- Ülkemizin kanayan yarası kadına yönelik şiddete dair neler söylemek istersiniz?

"Kadın ya da erkek hatta tüm canlılara şiddete karşıyım. Çünkü, bir şiddet türüne karşı çıkmanın diğerini legal kıldığını düşünüyorum.  Ben hepsine eşit bir şekilde karşı çıkıyorum."

- Son olarak, neler söylemek istersiniz?

"Eğer bugüne dek iyi bir şeyler yaptıysam bunda en önemli noktanın babamın desteği olduğunu biliyorum. Onun şu anda hayatta olmaması yaşarken verdiği gücü hiçbir zaman eksiltmedi. Onu her zaman saygıyla anıyorum."