Kendini şeyh ilan eden düzenbaz anlatıyor:

“Ben elimi öptürmeye meraklı değildim ama manevi bir uyarı aldım, bana dendi ki; ‘Niye elini öptürmüyorsun? Elini öpen cennete gidiyor!’ Ben de otuz elim kırk elim olsa bile Ümmeti Muhammed’e uzatıyorum işte, var mı diyeceğiniz?”

Dinleyenler mutluluk ifade eden ahlar vahlar çekiyor, ağlayıp haykırıyor.

Bu saçmalıkları söyleyen şeyh bozuntusu kız çocuğuna sarkıntılık yapıyor.

Herkes haklı olarak veryansın ediyor…

Elini öpenlerin cennete gideceğine inandınız da, şimdi kız çocuğuna sarkıntılık edince mi şaşırdınız!

Dinle ilgisi olmayan, en küçük bir ilmihal bilgisi bile içermeyen boş konuşmaları dinlerken sevinç gözyaşları döktünüz…

Üç beş oy fazla alabiliriz belki diye seçim döneminde makbul adam sayıp ziyaretine gittiniz, yetmedi sosyal medya hesaplarında paylaştınız, şeyhlik payesi verdiniz…

Muteber adam muamelesi gösterdiniz.

Hatta “Kamuda bizim adamlarımız yerleşmeli, en güzel sarığı biz saracağız, en güzel cübbeyi biz giyeceğiz” derken de alkışladınız…

Şimdi herkes öfke kusuyor.

Bu düzenbazı muteber adam sayanların, şeyh diye peşinden gidenlerin, elini öpmek için yarışanların, derneklerine, vakıflarına binlerce belki de milyonlarca lira yardım akıtanların hiç mi günahı yok?

Aslında sadece bu düzenbaz değil dini sömüren, Müslümanları kemiren…

Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz gibi tipler isim değiştirerek, kıyafet değiştirerek varlığını sürdürüyor.

Kimisi cennetten arsa satıyor, kimisi yanmaz kefenle cennet vaat ediyor. Kimisi cennet hurileriyle erkeklerin gönlünü hoş ediyor.

Adeta cenneti ben daha ucuza veririm, ben daha kolay cennete götürürüm yarışı var.

Dinle alakası olmayan, belki de en basit ilmihal bilgilerini bile bilmeyen insanlar şeyh, önder, kanaat lideri veya hazretleri gibi isimlerle anılıyor, saygı görüyor, binlerce kişi peşinden gidiyor.

Kandırdıkları insanlar sayesinde lüks ve şatafat içinde yaşıyorlar, eğitimden sağlığa kadar her alanda şirketler kuruyorlar, milyonlarca liraya hükmediyorlar.

Bu dolandırıcıların gerçek yüzünü anlamamız için illa birilerine sarkıntılık veya tecavüz etmeleri ya da adi bir suça karışmaları mı gerekiyor.

En büyük sorumluluk Diyanet’in ve din adamlarınındır…

Diyanet, Atatürk’le uğraşmak yerine bu düzenbazları deşifre etmeli, milleti bilinçlendirmelidir.

Hutbelerde, vaazlarda, sohbetlerde siyaset yerine din anlatılmalı, insanlara gerçek İslâm öğretilmelidir…

Aksi halde şeyh bozuntuları her geçen gün artacaktır.

*****

İmam ve felaket!

Hikaye bu ya…

Bir köyün camisinde, imam cemaate vaaz vermektedir. Ansızın içeri dalan bir köylü, köyü sel basmakta olduğunu haber verir. Cemaat hemen camiden kaçar, köyü terk eder. Sadece imam, bütün ısrarlara rağmen köyü terk etmeyi reddeder ve Allah’ın kendisini koruyacağını söyleyerek camide kalır.

Kısa bir süre sonra sular camiye ulaşır, imam çaresiz minareye çıkar. Sular minarenin ilk katına yükselirken bir tekne imamı kurtarmaya gelir. Ancak dini bütün imam, Allah’ın kendisini koruyacağını söyleyerek tekneye binmez.

Sular yükselir. İmam ikinci kata çıkmak zorunda kalır. Bir tekne daha gelir, ancak imam yine Allah’ın kendisini koruyacağına inancının tam olduğunu söyleyerek tekneye binmez.

Sular iyice yükselir. İmam artık minarenin en tepesindedir. Bir helikopter yaklaşır. İçindekiler, durumun kötü olduğunu anlatarak, imama helikoptere gelmesi konusunda ısrar ederler. İmam helikoptere binmeyi de reddeder.

Bir süre sonra sular iyice yükselir ve imam boğularak ölür.

Hikaye bu ya, kendisini ahiretin kapısında melekler karşılar.

Melek: “Hoş geldiniz, buyurun…”

İmam: “Cennete girmek istediğimden emin değilim!”

Melek: “Neden?”

İmam: “Tanrı’ya biraz kırgınım!”

Melek: “Ne oldu ki?”

İmam: “Ben hayatımı ibadet ederek geçirdim, insanlara hep iyilik yaptım, günahtan uzak durdum. Yaşadığım köyü sel bastı, herkes kaçtı ama Allah’ın beni kurtaracağına inandığımdan kaldım. Görüyorsunuz ki şimdi buradayım.”

Tam bu sırada yukarıdan Allah’ın sesi duyulur:

“Biz ona kurtulması için iki tekne, bir helikopter gönderdik… O akılsız kabul etmedi. Kurtarmak için daha ne yapacaktık?”

*****       

TEBESSÜM

Baklava

Mevlevi, Bektaşi ve Sofu yemekten sonra ikram edilen bir tepsi baklava için rüyaya yatarlar. En hayırlı rüyayı gören baklavayı alacak. Sabah olunca herkes rüyasını anlatır:

Mevlevi:

- Hayırdır inşallah göklere çıktım.

Sofu:

- Ben ise rüyamda cennete gittim!

Bektaşi de:

- Erenler, ben de gece birinizin göklere uçtuğunu, diğerinizin de cennette gezdiğini görünce, artık bunlar fani dünyaya dönmezler, diyerek kalkıp baklavayı temizledim, der.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

İlim öğrenilen değil, yaşanandır. Yaşanmayan ilim, geçmeyen para gibidir.

Cenap Şahabettin