Hakim gücün yaptığı yanlışlara karşı çıkmak, inandığı gerçeği dile getirmek ve bunda ısrarcı olmak ağır bedelleri göze alacak cesaretle mümkündür. Her babayiğidin harcı değildir. Çünkü, gücü elinde tutanlar genellikle yaptıkları her şeyin tasdik edilmesini, sorgusuz biat edilmesini ister. En kritik zamanlarda, işler tersine doğru gitmeye başlamadan, yani "tekerlek kırılmadan" yol göstericiliğe soyunanlar da genellikle "kara koyun" muamelesi görür. Tarihimizde bunun sayısız örnekleri vardır. 

Şimdi size tamamen "yerli ve milli" hasletlerle, kelleyi kaybetme pahasına dönemin Saray yönetimine sunulan "muhtıra" niteliğindeki bir rapordan bölümler aktaracağım:

"Halkla idare arasıda bağlar sarsılmıştır."

"Evlerinde kalan halk, her yönden hükümettenuzak kalmayı yararlarına daha uygungörmektedir. Çünkü kalan bu halk ya kadınlardan, ya âcizlerden veya asker kaçaklarından ibaret olup, bütün çabaları hayatlarını sürdürmeye yetmezken, mülkî ve askeri hükümet, onlardan açlık ve ölüm karşılığında mal ve mülklerini istemek ve almakta daha çok ısrar etmek ve inatçı olmak zorundadır. 

Diğer taraftan, mülkî hükümetin tam bir acz içinde bulunuşu, genel bir anarşiye sürüklenen ulusun genel yaşantısını idareye engel olup, halkın hukuku için ne düşünülüyorsa hepsini hak ve adalete aykırı ve bu sebeple halkın nefretini üstüne çeken bir biçimde çözümlemek zorunda ve alışkanlığındadır."

"Mülki hükümetin güçsüzlük içerisinde bulunuşu, ihtiyaçları yüzünden memurların genellikle çalma, hile ve yetkiyi kötüye kullanma işlerine karışmalarıyla, keyiflerine düşkün bir hale gelmelerinden ve adlî işlerin kesinlikle işlememekte olmasından ileri gelmektedir."

"Bugün bir para meselesi ortaya çıkmıştır ki, bu dert ne halkta, ne de memurlarda geleceğe güven bırakmamıştır ve namuslu kimseleri zorla kutsal bildikleri değer hükümlerinden ayrılmaya itmektedir."

* * * 

Buraya kadar olan bölüm, ülkenin genel durumuyla ilgilidir ve devlette çürümüşlüğün çöküntüyü getireceğine dair uyarılar içerir. Raporun (yani muhtıranın) bir de askeri bölümü vardır.

Osmanlı'nın "Peygamber'in muzaffer orduları" sıfatını taşıyan askeri gücü, besmelesiz, sünnetsiz Alman komutanların emrine verilmiş, Hicaz, Şam, Kudüs, Sina Çölü cephelerinde zor anlar yaşanmaktadır.

Yukarıdaki muhtırayı yazan komutan, Alman generallerin kararlarının düşmana adeta "gelin bizi mağlup edin" edasında olduğunu vurgular muhtırasında. 

Ordunun genel durumunu, zayıflığını, cephelerdeki vaziyeti anlatan komutan Ortadoğu'nun bir bölgesiyle ilgili şu cümleleri kullanır muhtırasında:

"Sina ve Hicaz cephelerinde düşman askerî hedeflerini henüz elde etmemiştir. Anlaşıldığına göre bunun için aşırı bir çabayla hazırlanmaktadır, İngiltere'ye hizmet eden bir İslâm âlemi oluşturulması ve İngiliz etkisi altında bir Filistin Hıristiyan Hükümeti'nin kurulması ve bu suretle Mısır, Süveyş ve Kızıldeniz'in sonsuza kadar emniyete alınması ve Türkiye'yi son dini kuvvetlerinden ve en güzel, en bayındır topraklarından uzaklaştırmak ve ayırmak hevesleri, İngiltere için âdeta bu harbin hedeflerinden olacak kadar önemli, bizim için telâfisi mümkün olmayan hayatî darbelerdendir."

Ordunun başındaki Alman kurmay kadrosunun ve Yıldırım Orduları'nın başına getirilen Almanya'nın eski Genelkurmay Baqşkanı Mareşal Erich von Falkenhayn'ın kararlarının yanlışlığını anlatan bu Osmanlı komutanı muhtırasında şu önemli tespitte de bulunmuştur:

"Harp devam ettiği takdirde karşısında bulunduğumuz en büyük tehlike her taraftan çürüyen muazzam saltanat binasının bir gün birdenbire ve hep birden içinden çökmesi ihtimalidir." 

* * *

Bu muhtıra, şifreli şekilde kurye ile iktidarı elinde bulunduran İttihat ve Terakki'nin iki güçlü ismi Talat Paşa ve Enver Paşa'ya gönderilmişti. Biri Başbakan, diğeri Genelkurmay Başkanı'dır. "İsyan muhtırası" niteliğindeki bu rapora dayanılarak, yazan ve imzalayan komutanın idamına bile karar verilmesi mümkündür. 

Almanlar'ın "çil çil altınları" uğruna, İslâmın sancaktarı ordunun Alman kaprisleriyle hezimete uğramasından önce bir uyarı muhtırasıdır bu. Bedelini kellesiyle ödemeyi göze alarak gerçekleri haykıran ise, Osmanlı'nın 7. Kolordusu'nun komutanı Mustafa Kemal'dir.

Muhtırayı, sadece Topkapı Sarayı'na göndermemiş, aynı zamanda çoğaltarak İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde de yayılmasını sağlamıştır. Bir anlamda gemileri yakmış, tüm bedeli göze almıştır.

Bugün, emperyalist işgalcilere karşı verilmiş bağımsızlık savaşının en büyük günlerinden biri, yani 30 Ağustos...

Büyük Taarruz yürüyüşü Samsun'dan, Erzurum'dan, Sivas'tan başlamış olabilir. Ama Mustafa Kemal için bu yürüyüş, Osmanlı ordularının Alman generallerin emrine verilmesine isyan etmesiyle başlamıştır. İkbal, istikbal kaygılarından arınmış, ölümü göze almış bir inanç ve ruh vardır o muhtırada...

NOT: O dönemin ayrıntıları ve Mustafa Kemal'in Talat Paşa ile Enver Paşa'ya isyan muhtırasının tamamını Kerem Çalışkan'ın kaleme aldığı Mustafa Kemal'in İsyan Muhtırası kitabında bulabilirsiniz. Kitap, Mustafa Kemal'i Atatürk yapan önemli ayrıntıları da içeriyor...