Yurdumuzun işgale uğramış her yerinin kurtuluş destanı var. Ulusumuz vatanın her karış toprağını, bölünmez bir bütün olarak, canından kıymetli bilip, kem gözlerden sakınmış, hoyrat ellerden korumuş. 

Erzurum ve Sivas Kongrelerinin  "Her ne bahasına olursa, yurdu kurtarmak" kararınca,  ileri atılan, şanlı bir uğraş veren yörelerin başında Urfa gelmekte. 
Destanlara esin kaynağı olmuş, olağanüstü bir kurtuluş savaşının anıları, bu şehitler beldesinin üzerinde yankılanmakta.  Urfalıların işgalcilere isyan eden ruhunda yaşamakta. 
Tutsaklıktan kurtuluşu başarı ile gerçekleştirenler, hayatta değiller.  Hiç kuşkum yok ki,  onların torunları, aynı inanç ateşinde pişmiş, aynı yiğitlik örsünde döğülmüş birer pulat gibi gerekirse aynı  uğraşıyı verecek güçtedir.
Evet. Urfa, kapsam dışı kalmasına rağmen, Mondoros Mütarekesi'nin 7. maddesi bahane edilerek, 7 Mart 1919 günü (Resmi belgelere göre 24 Mart) İngilizler tarafından işgal edilmişti. İngiltere ve Fransa arasındaki Sykes-Picot antlaşmasıyla bölge  1 Kasım 1919'da Fransız işgali altına girmişti. 
Düşman, üstün kuvvetlerle, silahlarda donatılmıştı. Urfalıların ise, "Cehennem olsa gelen göğsümüzle söndürürüz" inancından başka bir şeyi yoktu. Bu inanç hiç bitmedi. Çünkü, esaret Urfalıların içine sinmedi, özgürlük  özlemi, coşkusu dinmedi. Giderek kükredi, şahlandı. 
Müdafaa-i Hukuk Heyeti çalışmalarına hız verdi. 
Savaşa kazanılınca zafer, kaybedilince kader denilir. Ama böyle bir kadere razı olamazdı Urfalılar. Hayat yalnızca yaşamak değildi. Asıl olan hür yaşamaktı. 
O günleri anlatanlardan dinleyenlerin aktardıklarına göre:
"Para gerekli!" denilmiş.  Urfalılar, "Ak akçe kara gün içindir"  atalar sözünün en güzel örneğini vermişler.  Varlıklarını bütünüyle dökmüşler. Çok vermekten değil,  az vermekten kaçınmışlar. Köylüsüyle, kentlisiyle bir bütün olarak üzerlerine düşeni canına minnet, savaşa katılmayı  hizmet bilmişler. 7 Şubat 1920 akşamı İşgal Ordusu Komutanına şehri boşaltıp gitmesi için ültimatom vermişler.

"......
1920 Şubat ayı, hava ayazdı
Yiğitlerin yürekleri köz, gözleri kıvılcım, gömlekleri beyazdı.
Alptiler koç yiğitler, 
Yürüdüler üstüne mitralyozun
Topun tüfeğin üstüne gittiler,
Elleri mengene, kolları balyozdu;
Külaflı'da, Tılfındır'da, Ağılında Keşiş'in
Makinalı yaylımına tutuldular, düştüler,
Susturdukları yalın elleriyle mitralyozdu;
Tumbul Bakır, Ömer Neban, Muhacır Hamit'diler, 
Beyaz atlarına binip gittiler... 
........"
İşgalci Komutan'ı sözü evelemiş, gevelemiş, oyalamaya getirmişti. Ertesi gün, kent, büyük bir bayram arifesinin kutsal coşkusuyla çalkalanıyor, karşı taraf hakim sırtlar üzerindeki karargahında  atağa hazırlanıyordu. 9 Şubat sabahı kuşluk vaktinde ilk kurşunu, düşman tarafı atmıştı. 
Zalim kurşunların yaraladığı göğüslerden akan kanlarla, vatan toprakları kızıla boyamaktaydı. Karlı bir gündü. Tanrı gökten şehitlerimize, kar değil kefen yağdırıyordu. 
Altmışbir gün sürdü bu kızılca kıyamet, bu şanlı direniş. Sonra, taşın bombayı, sopanın tüfeği, eski dille keyfiyetin kemiyeti, yeni dille niteliğin niceliği yendiği görüldü. 
İnsanüstü olayları,  tarihin ardında sayanlar, Urfalıların mucizesini görünce, yanıldıklarını anlamışlardı. Bir kez daha anladılar ki, Türk tutsak olmaz. 9 Şubat 1920 de başlayan silkiniş, 11 Nisan 1920'de zaferle sonuçlanmıştı. Türk'ün zulüm ve zalim karşısında  kutsal başkaldırısı, geride binlerce şehit bırakarak,  şanlı bir sonla taçlanmıştı.  
Aradan yıllar geçti.  Urfa Milletvekili  Osman Doğan ve arkadaşlarının, Kurtuluş savaşında gösterdiği kahramanlıktan dolayı Urfa ili adının "Şanlıurfa" olarak değiştirilmesine ilişkin kanun teklifi TBMM'nde 12 Haziran 1984 tarihinde kabul edildi.  3020 sayılı bu Kanun, 22 Haziran 1984 tarihli ve 18439 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. 
Bugün şehitlerimiz,   huzur içinde ve birer bağımsızlık madalyası gibi can verdikleri topraklarda ve bizlerin gönüllerinde uyumaktalar. Bazı  aykırı seslere, bölücülere, bozgunculara, ikilikçilere karşı "Aman ha!" dediklerini duyar gibiyiz. A. Naci İpek'in  anlattığı gibi; "Ağarıyor, işte, tan yeri... / Mehtap, gölde balıklara gelin gitti!/ İnce tatlı bir sabah rüzgârı / Ezelî sevgliden sevgiler, selâmlar getiriyorlar! /  Minarelerder selâ'lar yükseliyor!../ Urfa'da, /  Halilürrahman'da / Sabah oluyor! ...."sa Urfada  her sabah güneşin ilk ışınları, salkım söğütlerden süzülüp, göllere vuruyorsa, bu topraklar için göğüslerini hayasız bir akına siper edenlere borçluyuz.