Kadın Kadına köşemin bu haftaki konuğu Ressam Sevinç Çiftçi. Uzun yıllar boyunca sinema ve televizyon alanında sanat yönetmenliği yapan Çiftçi aynı zamanda birçok proje için kostüm ve dekor tasarımı da yapıyor. Sanat yönetmenliği eğitimleri de veren Çiftçi, son olarak ismini Theo Angelopoulos'un Sonsuzluk ve Bir Gün filminden alan 'Yarın Ne Kadar Sürer' isimli kişisel sergisini sanatseverlerin beğenisine sundu. "Hiçbir şey sona ermedi ermez de, geçmişe doğru süzülüp giden bir hikâyenin başladığı yere döndüm. Zamanın tozunda berraklığını yitiren sonra da ansızın öyle bir anda rüya gibi geriye gelen bir hikâye, hiçbir şey sona ermez." İşte Sevinç Çiftçi'nin sergisinin adına ilham kaynağı olan bu kelimeler. İnsanın henüz şekillenmemiş ve katılaşmamış olma halini bizlere çocuk figürleriyle anlattığı, yaşamımızı sorguladığı sergi, Galeri Diani'de 27 Mayıs'a kadar açık olacak.

Farklı ebatlarda yağlı boya eserlerinin yanı sıra karışık teknikte üretilen resimleri ve desenleri de görebileceğimiz sergide ayrıca sanatçının üretim sürecine eşlik eden defteri de sergi süresince ziyaretçilere açık olacak. Resme aşık bir kadın olacağı çocukluğundan belli olan Sevinç Çiftçi, küçükken otları kırıp içindeki renkleri karıştırıp kumaşlara boyarmış. Malzeme ile deneysel ilişki kurmayı seven Çiftçi'nin resimlerinin hikayesini Galeri Diani'de dinledik.

Öncelikle, serginizin çok etkileyici bir ismi bulunuyor. Hikayesi nedir, öğrenebilir miyiz?

"Theo Angelopoulos'un Sonsuzluk ve Bir Gün isimli filmindeki bir replikten çok etkilendim. Tabi bunun bir ön aşaması da var. Beslendiğim kaynaklar o replikler ile etkileşime geçti. O karşılaşma anı benim için çok özeldi. Filmde sayılı günleri kalan başkahraman yarım kalan şiirleri tamamlayıp tamamlayamayacağı ile ilgili bir soru sorar. Bu soru, can yakıcı bir sorudur. Aslında hepimizin içinde yarım kalan bir şeyler var ve hepimiz tamamlanmayı bekliyoruz.

Aldığı cevap bizi kişisel zaman algısına götürür. Bu soru resimlerimi yaparken motivasyon kaynağım oldu. Motivasyon olan konuların birkaç kelimeye dökülmüş haliydi. Duyduğum heyecanla bu karşılaşmayı notlamak istercesine serginin başlığı haline getirdim. Bu başlığı zamanın kişiselliğine vurgu yapmak için seçtim. Sanatın soru soran yönünü bize hissettiriyor olması da diğer bir sebeptir. Ancak bu başlık planlı bir tercihten çok bir karşılaşma ile ortaya çıktı."

Eserleriniz nasıl bir hazırlık aşamasından geçiyor?

"Genellikle çalışmalarıma herhangi bir tema olmaksızın koşulsuz biçimde başlıyorum. Gündelik hayat ve doğrusal zaman algısının yaşamlarımızın içtenliği üzerinde bir tehdit oluşturduğunu düşünürüm. Sergi hazırlığı bunu kırma çabasını da içerir benim için. Bu süre boyunca her türlü gündelik yaşam unsurunun  doğal akışı içinde çalışmalarıma yansımasını isterim. Bu doğal süreçte tüm şartlanmalardan arınmak isterim. Böylelikle iç dünyanın kapılarını aralama imkanım doğar. Bu sergide kağıt işlerde ve defterde bunun izleri sürülebilir.

Epeydir zaman kavramıyla öznel ilişkime yoğunlaştığım gibi, diğer canlıların ve farklı yaş ve özellikteki kimselerin zamanla ilişkisi de dikkatimi çeker oldu. Albino bir çocuk, bir hasta, bir karga, bir yetişkin aynı zaman dilimini farklı alımlıyor. Bu sergi bazen bir gölgeyi bazen bir arıyı, bir ışığı bazen de bir esintiyi takip ederken ve tüm bunları görüntü diliminde yüzey üzerinde buluştururken oluştu. Sergideki eserler 2016 yılının sonlarından bugüne kadar ortaya çıkan işlerin bir seçkisidir."

Bir resmi çizmeye başlamadan önce neler hissediyorsunuz?

"Çok güçlü bir resim yapma isteği ve ona eşlik eden gizli bir cesaretsizlik hissediyorum. Kafamda dolaşan imgeler tuvalin başında yavaş yavaş ayıklanıp indirgenerek esnek bir konu biçimini alıyor. Bu bazen bir gün bazen aylarca sürer. Resim yapmak demek sanatçının tamamen kendi kendisiyle karşı karşıya kalması demektir. Çalışma sırasında başarı ve başarısızlık birbiriyle çarpışır. Çalışmadığım zamanlarda ise fırça ve boyalarımın beni sessizce beklediğini bilirim. Bu ağır sorumluluk duygusuyla günlük yaşamımı sürdürürüm."

Eserlerinizde genel olarak çocuk figürü hakim. Bunu sebebi nedir?

"Aslında çocuk figürü hakim değil. Ancak çocuk figürü olan resimler daha çok dikkat çekiyor sanırım. Bu süreç çocuk bedeninin form olarak benim üzerimde çok çeşitli çağrışımlara neden olması ve tuvale, çizgilere ve renklere dönüşüvermesiyle başladı. Kişisel olarak çocuklarla zaman geçirmeyi severim. Aslında benim büyümeyen yönlerime arkadaşlık ediyorlar. Onlarla birlikte, 'Ben çocuktum sen sanatçı düşümdeki yabancı' ve 'Merak atölyesi' gibi birçok proje gerçekleştirdik. Gerçekten keyif aldığım işlerdi."

Ülkemizde sanat hak ettiği yerde mi?

"Toplumların estetik davranış sergileyebilmesi için sanatsal anlamda gelişmiş olmaları gerekiyor. Hayatımızdan müziği, tiyatroyu, resmi çıkardığımız zaman geriye ne kalır ki? Bireyler farkında olsunlar ya da olmasınlar sanatın yoksunluğunda strestli bir hayat sürüyorlar. Hayatın gizil ve lezzetli yanları ancak sanatla ortaya çıkar. Toplumda sanata hiç ilgi yok diyemem fakat şartlanmalar ve geleneksel toplumlara özgü beklentiler sanatı lüksmüş gibi gösteriyor. Bizim toplumuzda sanatçı var fakat sanat alıcısı yok ve doğru yöntemler kullanılmıyor. Örneğin; ilkokulda resim dersine matematik öğretmeni girebiliyor. Resime gereken önem verilmiyor. Ben gelecekteki kuşakları resim adına kazanmak istedim. Elbette sanatçı olmaları gerekmiyor ancak estetik davranma estetik bilinç geliştirmenin sanatla ilişkilenmeden olması mümkün değil. Bence güne iyi başlamak ve iyi bitirmek için mutlaka sanatla ilgili bir şey yapmış olmak gerekiyor. Unutulmamalıdır ki sanatçılar toplumun vicdanıdır."

Serginizde ilginç bir detay olarak defteriniz bulunuyor. Nedir bu defterin önemi?

"İçerisinde hayatımdan pek çok detay bulunan, eserlerimi üretim sürecinde yanımda olan defteri de sergide sanatseverlerle paylaşarak iç dünyamın kapılarını onlara aralamak istedim."

Kadına yönelik şiddet ve taciz olayları ile ilgili bir sanatçı gözüyle topluma ne mesaj vermek istersiniz?

"Bizler zaten hassas insanlarız, bu tarz olaylardan fazlasıyla etkileniyoruz. Bir toplum hem kadınlardan hem de erkeklerden oluşuyor. İkisinin de etkileşim içinde normal bir şekilde yaşaması gerekirken, biz de kadını baskı altına almaya yönelik bir eğilim bulunuyor. Kadınların bu hazır şablonlara girmemesi gerekiyor. Kadınlar bunları törpülemeli ve bilgisiyle fikriyle ortaya çıkmalı.

Bir de şöyle bir durum söz konusu. Erkekler de kendi aralarında sürekli bir güç yarışı içerisindeler. Erkek olmak da zor bizim memlekette. Çalışacaksın, başarılı olacaksın, ağlamayacaksın. Sürekli bu koşullamalar içinde büyüyen erkeğin de zamanla duyarlılığı kilitleniyor. Duyarlılığı kilitlenmiş birisi karşısındaki ile nasıl sağlam bir ilişki kurabilir?"

Kadınların çalışma hayatında daha aktif bir şekilde yer alabilmesi için neler yapılmalıdır?

"Başarılı bir kadın görünce ben çok mutlu oluyorum. Kadınların kendi yolculuğu konusunda ısrarcı olmaları gerekiyor. Bunu hiçbir şey için feda etmemek gerekiyor asla kendi ideallerınden vazgeçmemeleri gerekiyor."