Geçen haftanın gündemi şarbonlu etlerdi ama çok hızlı unuttuk. Hastanelerde şarbon tedavisi gören kaç kişi var, kaç mahalle karantinada, son durum ne bilen yok. Konuyla ilgili maalesef sağlık sektöründeki uzmanlar ve yarı uzmanlar dışında pek konuşan olmadı. Ne Tarım Bakanlığı’ndan ne de Gümrük Bakanlığı doyurucu bir açıklama yapmadı. Şarbonun boyutlarının henüz ne aşamada olduğunu ve insanları ya da diğer hayvanları nasıl etkilediğini bilmiyoruz. Sanırım ölümler başlasa da bilemeyeceğiz. Ölüm sebebinin şarbon olduğu da gizlenecek muhtemelen.

Şarbonun perakendecilerde, marketlerde ya da kasaplardaki et satışlarını nasıl etkilediğini bilmiyoruz. Ama bildiğimiz tek şey son yıllarda hızla artan “steak house” larda yemek yiyenlerin sayısında en ufak bir gerileme yok. Hatta bazı restoranların önünde kuyruk bile oluşuyor. Tıpkı daha önce içeriğinde at eti bulunan Burger King gibi. Hatırlarsanız iki kez at eti çıkmasına ve sağlıksız olduğu Dünya Sağlık Örgütü tarafından rapor edilmesine rağmen Burger King’in özellikle Türkiye’deki hiçbir şubesi bu durumdan etkilenmemişti.

Tuz serpiş şekliyle bir anda fenomen olan Nusret’e olan ilgi de sürüyor. Nusret’in lüks bir AVM’deki restoranında ortalama bin 500 porsiyonun üzerinde et satılıyor. Türkiye’deki tüm restoranlarında günlük satılan et miktarı ise 6 ton civarında. İşlerinde herhangi bir düşme olmadığın söylüyor restoran işletmecisi. Aksine hem Türkler, hem de Araplar Nusret’te et yiyebilmek için sıraya giriyor. Şarbon bir tek Nusret’in et aldığı yeri etkilenmiyor anlaşılan.

Haziran’da rapor

Eylül’de randevu

Gelelim sağlıktaki başka bir sıkıntıya. Bir okurumuz Haziran ayının başında İstinye Devlet Hastanesi’nin dahiliye servisinde muayene olmuş. Bu hastanede endokrinoloji bölümü olmadığı için Şişli Etfal Hastanesi’ne sevk edilmiş. Hastanenin endokrinoloji bölümünden randevu almış, ardından doktor kendisini emara (MR) yönlendirmiş. Haziranın başında gece yarısı emara giren hasta, sonuçları ayın 13’ünde almış ve doktorun odasına gitmiş. Ancak danışmadakiler raporun sonucunu göstermek için tekrar randevu alması gerektiğini söylemiş hastaya. Hastamız da önce internet üzerinden, olmayınca 182’den randevu almaya çalışmış ancak ne mümkün! Defalarca aramış ancak randevu alamamış. Telefondaki ses kendisine sürekli 15 gün içinde randevu alması gerektiği uyarısı yapmış. Türkiye’de sadece 2 bin endokrinolog (bir kısmı da özel hastanelerde) olduğundan bir türlü randevuyu denk getirememiş. Okuyucumuz “Diğer servisler 6 ay hatta 2 yıl sonrasına randevu verirken, endokrinolojiye neden alamıyorum. Raporumun tarihi geçecek bu kez de tekrarlamamı isteyecekler” diyor haklı olarak. Sonunda hastamız ısrar, kıyamet haziranın başında yaptırdığı raporun sonucunu eylülün 27’sinde gösterebilmek için randevu almış. Sağlıkta devrim değil, tersine evrim yaşanıyor anlayacağınız.

Çapa yerine Koç’a

Söz hastanelerden açılmışken, bir süredir Çapa Tıp Fakültesi’nde tedavi gören bir hastanın durumu ağırlaşınca yoğun bakım ünitesine alınması kararlaştırıldı. Ancak üniversitenin hastanesinde yoğun bakımında yer bulunamadı. Zaten sınırlı sayıda yatağın olduğu yoğun bakım ünitesinde doktorlar bu tür hastaları ve hatta reanimasyon hastalarını başka bir devlet ya da üniversite hastanesine değil, Koç Üniversitesi Hastanesi’ne yönlendiriyor. Çoğunluğu sigortalı ya da emekli olan insanları özel hastanelere yönlendirmenin nasıl bir açıklaması olabilir? Çapa Tıp Fakültesi ya da Sağlık Bakanlığı bu durumlar için “sağlıklı” bir açıklama yapar mı göreceğiz.