Çocukluk döneminin en önemli özelliğinin vücut ağırlığının ve boy uzunluğunun ölçülmesi ile izlenebilen “büyüme ve gelişme” olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şanlıer; “Yaşamın ilk 5 yılı içerisinde büyümeyi etkileyen en önemli faktör beslenmedir. Okul öncesi dönem sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılması, normal büyüme ve gelişmenin sağlanması ile yetişkinlik döneminde ortaya çıkan kronik hastalıkların riskinin azaltılması açısından önemlidir” diyerek anne babaları uyardı.

İştahsızlık okul öncesi dönemde sıklıkla karşılaşılan önemli bir beslenme sorunudur

Prof. Dr. Nevin Şanlıer; “İştah genellikle geçmişte besinlerle olan deneyimlerde besinin verdiği hoş duygu olarak tanımlanmaktadır. Okul öncesi dönemde çocukların birçoğu yemeğe karşı isteksiz, diğer bir deyişle iştahsızken birçoğu yemeyi reddetmekte ya da seçici davranmaktadır. Yemeği reddetme ya da seçici davranma özellikle 2 yaş civarında sık rastlanan olumsuz bir yeme davranışıdır. Çoğu durumda çocuk iyi besleniyordur. Ancak ailenin beklentisi doğrultusunda yemiyordur. İştahsızlığın boyutu çocuğun büyüme ve gelişmesi üzerindeki olumsuz etkisi ile değerlendirilmelidir. Çocuklar her dönemde aynı büyüme hızını göstermeyebilmektedir” diyerek iştahın aslında ailelerin bildiğinden farklı bir olgu olduğunun altını çizdi.

Okul öncesi dönemde beslenmenin çocuk ve ailesi arasındaki duygu alışverişini belirtmenin en iyi yolu olduğuna dikkat çeken Şanlıer, “Çocuk tarafından yiyeceğin reddedilmesi, anne-babaya karşı kullanılan güçlü bir araçtır. Aile ve çocuk arasında yaşanan olumsuz yeme davranışının devam etmesi, anksiyeteye kadar varan sorunlara neden olmaktadır. Yemek saatlerinde kâbuslar yaşanmakta, çocuk ve aile savaşmaktadır. Genellikle de savaşı çocuklar kazanmaktadır” diyerek yemek saatinin aile ve çocuk arasında krize yol açmaması gerektiğini ifade etti.

Hep beraber sofraya oturmanın önemine de vurgu yapan Prof. Dr. Şanlıer; “Aile içinde çocuk değişmekte olan bir bireydir ve bu gelişme ve değişme döneminde çocuğun yeme alışkanlıkları da doğrudan veya dolaylı olarak ailenin, özellikle de anne ve babanın beslenme alışkanlıklarından etkilenmektedir. Yemek yeme alışkanlıkları aile sofrasında edinilmektedir” diye konuştu.

Aile sofrası yeterli ve dengeli beslenme için iyi bir model oluştururken, aynı zamanda aile bireylerinin bir araya geldiği mutlu bir ortam da olmalıdır.

Okul öncesi dönemin bütün yaşamı şekillendirdiğine de dikkat çeken Şanlıer; “Okul öncesi dönemde çocuk için yemek yeme davranışı sosyalleşme için önem taşımaktadır. Özellikle yaşıtları ile vakit geçirmeleri besin tercihlerini etkileyebilmektedir. Yemek yeme çocuğun kendi sorumluluklarındadır. Okul öncesi çağda çocuklar evde annelerini, babalarını, bakıcılarını, diğer büyüklerini, okulda ise öğretmenlerini taklit ederler, anne, baba ve kardeşler, okul öncesi çağdaki çocuklar için iyi birer modeldir. Taklit etme ve cinsiyet farkındalığı bu dönemin özellikleri olup kız çocukları anneyi, erkek çocukları ise babayı taklit etmektedir. Bu nedenle anne ve babanın besin tercihleri çocuğun yaşam boyu sürecek beslenme alışkanlıklarının kazanıldığı dönem olması açısından oldukça önemlidir. Ayrıca çeşitli besinlere karşı kesin yanıtlar da bu dönemde gelişmektedir. Sebze ve meyveler genellikle sevilmez, süt tüketim miktarları azalır ve etin kolay çiğnenen şeklini tercih etmektedirler. Elleriyle kolay yiyebildikleri besinleri yemek isterler. Doğru seçilmiş besinler, destekleyici bir çevre içerisinde verildiğinde çocuğun gelişimine de katkı sağlamaktadır. Çünkü bu çağda çocuklar, gelişim hızlarının yüksek olmasına bağlı olarak vücut fonksiyonlarını kontrol etmeyi, diğer insanlarla ilişki kurmayı, sosyal davranışları öğrenmektedirler. İleriki yaşlardaki her türlü davranışın ve alışkanlıkların temelleri de atılmaktadır” diyerek ailelere hatırlatmada bulundu.

İştahsız çocuklara beslenme önerileri

İştahsızlığın herhangi bir hastalığa bağlı olmaması durumunda beslenmede yapılacak küçük değişiklikler iştahın ve besin tüketiminin artmasını sağlamaktadır.

Prof. Dr. Nevin Şanlıer; “Çocuğun besin seçmesinde en büyük etken aile bireylerinin besinlere karşı tutumudur. Çocuk aile içinde bir otorite olarak gördüğü babadan, yakın hissederek her türlü zorluğunu çözen anneden ve paylaşma duygularıyla birlikte kıskançlıkla yaklaştığı kardeşlerinden ve de sınırsız toleranslı anneanne, babaanne, dededen etkilenmektedir. Beğenilerinde ve isteksiz davranışlarında onların davranış biçimleri ön plândadır. Aynı zamanda oyun, çocuk için çok çekici olacağından yemek yemeyi unutabilmektedir. Çocuklar yemeklerini yemekten ziyade keşfetmek isterler” diyerek iştahsız çocuklar için bazı tavsiyelerde bulundu:

- Her çocuk farklı genetik ve bireysel özelliklere sahiptir. Kesinlikle anne ve babalar tarafından başka çocuklarla karşılaştırılmamalıdır.

- Çocuğun gerçekten tükettiği besinler tespit edilmelidir. Günlük tüketilen enerji, protein ve gerekirse diğer besin ögeleri hesaplanmalıdır.

- Çinko eksikliği iştahsızlığa yol açtığından kırmızı et, ıspanak, yer fıstığı, mantar, bezelye, fasulye ve barbunya gibi çinkodan zengin besinlerin tüketimine özen gösterilmelidir.

- Birçok anne-baba çocuklarının vücut ağırlığı kazancı ve besin gereksinimleri konusunda gerçekçi olmayan beklentiler içindedir. Anne-babalar bu konuda bilgilendirilmelidir.

- Süt, meyve suyu, su, bitki çayı gibi içeceklerin tüketim sıklığı ve miktarı belirlenmelidir. Pek çok çocuk bir şeyler içmeyi, yemeğe tercih etmektedir ve kolayca doygunluk hissi duymaktadır. Böyle çocukların ailelerine, yemekten bir saat önce ve yemek sırasında çocuklarının sıvı alımını sınırlandırılmalıdır.

- Sütü fazla miktarda tüketen çocuklarda iştahsızlık dışında anemi ve kabızlık gibi sorunlar da görülebilmektedir. Ailelere günde iki su bardağı sütün yeterli olacağı anlatılmalıdır.

- Çocuğun besin seçimindeki öncelikleri dikkate alınarak tek tip besinler yerine farklı çeşitte besinler sunulmalıdır.

- Yemek porsiyonları annenin kendi ölçüsüne göre değil çocuğun gereksinimine göre ayarlanmalıdır.

- Bir öğünde verilen besin reddedildiyse tamamen farklı bir besin denenmelidir.

- Ana öğünün yenmesi engelleyebileceği için ara öğünlerin küçük porsiyonlar şeklinde olmasına dikkat edilmelidir.

- Küçük miktarlarda/porsiyonlarda beslenmeli, ikinci kez istediklerinde ve halen aç iseler tabaklarına yemek eklenmelidir.

- Kendileri için yiyecek hazırlamaları ve servis yapmalarına izin verilmeli hatta teşvik edilmelidir.

- Herhangi bir nedenle ödül olarak şeker, çikolata ve tatlı türünden besinlerin verilmemesine veya parka götürme, gezdirme vb. şekilde ödüllendirilmemeye veya cezalandırmamaya özen gösterilmelidir.

- Yiyecekler çocukların kolay yiyebileceği şekilde hazırlanmalıdır.

- Sevmediği besinleri yemesi için ısrar edilmemelidir. Sabırlı olunmalı ve sofrada tartışılmamalıdır.

- Yemek saatlerinin çocuğun gününün hoş bir bölümü olmasına özen gösterilmelidir.

- Çocuklar söyleneni-anlatılanı değil, gördüklerini taklit ederek öğrenirler. Bu nedenle anne-baba ve çocuğun bakımından sorumlu diğer kişilerin olumlu (tutarlı ve benzer) yeme davranışı içinde olmaları gerekmektedir.

- Geçici olarak bir yiyeceğe düşkünlük veya reddetme okul öncesi dönemde görülen yaygın bir sorundur. Normal gelişimin bir parçası olarak kabul edilen bu durum çocuğun bağımsızlığının bir ifadesidir.

- Reddetme durumunda ailelere çocuğu yemek konusunda zorlamanın doğru olmadığı, bunun sorunu kötüleştireceği bilinmektedir.

- Besinler ödül veya cezalandırma objesi olmamalıdır. Eğer bir besin reddedilirse bu sorun yapılmamalıdır. Reddettiği besin farklı bir zamanda tekrar denenmelidir. Okul öncesi çocuklar da yetişkinler gibi bazı besinleri sevmeyebilirler. Aile davranışları gözlemlenmelidir. Ailede bazı yiyecekler yetişkinler tarafından reddediliyor mu diye irdelenmelidir.

“Sağlığın korunması söz konusu olduğunda yaşam boyu devam ettirilecek yeterli ve dengeli beslenme kavramı kritik öneme sahiptir” diyen Prof. Dr. Şanlıer; “Anne karnından başlayarak yaşamın her döneminde yapılacak yeterli ve dengeli beslenme ile çocuklara kazandırılacak doğru beslenme alışkanlıkları yaşam kalitesinin artması için oldukça önemlidir” dedi.

Eğer ortada yeme davranışı ile ilgili bir sorun varsa bunun tek sebebi çocuk değildir.

Ayrıca çocukların karşılaştırmaya tabi tutulmaması ve iştahsız olduğu için suçlanmaması gerektiğine dikkat çeken Şanlıer, “Her çocuğun farklı özelliklere sahip olduğu unutulmamalıdır. Oyun veya ödül-ceza yöntemiyle çocuklara besin yedirilmemelidir. Zira yemek yemek ve beslenme alışkanlığını kazanmak fizyolojik bir süreçtir. Hem çocuğun hem de ailenin sorunu birlikte çözmesinin gerekliliği herkes tarafından iyice kavranmalıdır” diyerek sözlerini noktaladı.