Yüksek Seçim Kurulu 250 sayfalık seçim iptaline ilişkin gerekçeli kararını açıkladı. Anlaşılan kararın içeriği de "çalınmış." Yanlış anlamayın halk dilinde söylüyorum. Seçimin iptal edilmesine muhalefet şerhi koyan 4 hakim dışında 7 hakimin söyledikleri, yazdıkları vs.'nin vatandaşta karşılığı yok zira. Ne iktidarın en tepesindeki ismin "Çaldılar, hırsızlık yaptılar" söylemini pekiştirecek bir delil, ne de tek başına rakibiyle TV karşısına çıkmaya cesaret edemeyen Binali Yıldırım'ın söylediği "halk dilindeki" hırsızlığa ilişkin en ufak bir "belirti" yok. Dolayısıyla günlerdir söylenen "seçmenin iradesinin çalınması" iktidar eliyle gerçekleşmiş oldu. Gördük, okuduk, biliyoruz, uzmanlardan da dinledik. CHP'nin de söylediği gibi 23 Haziran'da önceki oylamayı "şaibeli" hale getiren seçim tekrarlanacak, o zaman göreceğiz her şey daha mı iyi olacak, yoksa daha daha iyi mi? 

Milli Görüşçü Ermeniler

Tabii iktidarın en ses getiren isimleri diğer partileri ve seçmenleri tehdit etmeye devam ederken, küçük ortak MHP geri durmuyor. Devlet Bahçeli, YSK'nın sandıktaki "yolsuzluğu" ortaya çıkardığını savunuyor ısrarla. Süleyman Soylu, bir haftadır neden olduğunu tam olarak açıklamadığı bir şekilde İstanbul'da çalıştığını söylüyor. Yoksa son dakikada başkan mı değiştirecekler bilinmiyor. Ayrıca neden olmasın, iktidar isterse olur. Ne de olsa Millet İttifakı'nın adayı bir Pontus Rum. Dolayısıyla İBB koltuğunda oturması caiz değil. Oysa "Afedersiniz" diyerek aşağıladıkları milletlerden bürokrat vs. en fazla Milli Görüşçülerin içerisinde yani iktidarın yetiştiği yerden çıkmadı mı? Aklıma ilk gelen isim Oğuzhan Asiltürk... Kendisi Milli Selamet Partisi'yle parlamentoya girmiş, CHP-MSP koalisyonunda İçişleri Bakanlığı vs. yapmıştı. Ermeni'nin hasıydı... O bakanlık koltuğunda otururken Türkiye'ye halel gelmedi. Bundan sonra da geleceğini sanmıyoruz. Günümüze bakarsak Garo Paylan... HDP'den milletvekili ve Ermeni kimliğiyle o koltuklarda oturup, siyaset yapıyor. 

En kötü geride mi kaldı

23 Haziran'a az bir zaman kaldı. Geçen seçimde emekliliği gelen ancak görev süresi uzatılan Sadi Güven'in emeklilik dilekçesini verdiğine ilişkin duyumlar alıyoruz. Anlaşılan yenilenen seçimde herhangi bir zan altında kalmak istemiyor. Bu nedenle daha önceden yapması gereken hareketi "Bari şanımla gideyim" diyerek muhalefet şerhini koyduktan sonra gerçekleştiriyor. Yine de bu tarih önünde yargılanmayacağı anlamına gelmiyor. Peki seçimden bu yana "çok yakın tarihimize" bakmak gerekirse neler oldu. Örneğin dolar dün en son 6.20 liraydı. Hazine Bakanı Berat Albayrak nam, 3 alana 30 milyar daha para dağıtacaklarını söyledi. Devlet Bahçeli, Tunceli olan tabelasını Dersim olarak değiştiren belediye başkanını tehdit etti. Ardından bir grup ırkçı tarafından Komünist Başkan Fatih Maçoğlu'na saldırı gerçekleşti. Meclis'e giden işsiz bir vatandaş intihara kalkıştı, ama kimse duymadı. Onun dışında geçen hafta 3 kişi kendisini yakarak intihar etti. Gerekçeleri işsizlikti. Bakan Albayrak'ın "İşsizlikte en kötüsünü geride bıraktık" derken kastı buydu zannımca. Yani Türkçe'si önümüzdeki hafta kimse kendisini yakmayacak, intihar etmeyecek. Bakalım göreceğiz. Başta sanayiciler olmak üzere işverenler, "50 tane daha eleman al" çağrısına sessiz kaldıkları için gelen tehditleri de "Yeter artık dükkanı kapatacağız" diyerek bertaraf edemiyor. CHP'nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'na Cumhurbaşkanı'na hakaret ettiği iddiasıyla savcı 11 yıla kadar hapis istiyor. "Ülkemizi bilim insanları için cazibe merkezi haline getireceğiz" açıklamalarının ardından bilim insanlarının kaçının cezaevinde olduğu ya da kaçının görevden KHK'larla el çektirildiği hesaplanamıyor. Eğitimde temel dersler "zorunlululuk" olmaktan çıkarılıyor, Türkiye'yi bilimin cazibe merkezi yapmak isteyenler, din dersini bir kez daha zorunlu kılıyor. 

İHH ve Hasan Karakaya

Seçim güvenliği de cabası elbet... Ülkenin İçişleri Bakanı, "Şimdiye kadar görülmemiş bir Işid tehlikesinden" bahsediyor ki seçim güvenliğini yakından ilgilendiriyor. Ancak anladığımız kadarıyla seçime kilitlenmiş muhalefet, bakana nasıl bir önlem alındığını sormuyor. Işid tehlikesinden bahsetmişken Ekrem İmamoğlu'nun geçen gün Fox TV'de "Okçular'a yardım edeceğime İHH'ya yardım ederim" sözlerini de atlamamak gerekir elbette. Beylikdüzü Belediye başkanıyken gururla yardım yaptığını söylediği İHH'nın tırlarıyla Işid'çilere silah taşıdığını ortaya çıkartan Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının başına gelenleri unutmuş ya da konuyla ilgili hiçbir bilgisi yok. Cihatçı Akit yazarı Hasan Karakaya'nın cenazesine gidecek kadar sosyal demokrat olan İmamoğlu'nun bunları bilmemesine imkan yoktur elbet. Tabii "Zararın neresinden dönersek kardır" diyebilir ancak söz uçar yazı kalır ve hayat boyu bu karşısına çıkıp durur. En azından biz hatırlatırız. Türkiye'nin kriminal gündemine girmiyorum bile. Kaç kadın öldürüldü, kaç çocuk ihmal yüzünden daha hayatının en başında toprağın altına girdi. Kaç banka soyuldu, kaç eve hırsız girdi, ne kadar uyuşturucu madde yakalandı... Türkiye bir türlü sakinleşemiyor ve liste böyle uzayıp gidiyor.

Haftaya: İzmir'den mektup var...