Bilindiği gibi askerlerimiz İdlip’te devriye faaliyetlerine başladı. Ancak, Esad rejimine bağlı askerler bölgede yakıp-yıkmayı sürdürüyor. Esad’ın İran’dan da destek aldığına dikkat çekiliyor.

İran baştan bu yana Suriye üzerindeki ağırlığını Esad ile işbirliği yaparak pekiştirmeye çalışıyor. Böyle bir işbirliğinin Rusya’nın kontrolünde olabileceğinden de şüphe etmiyoruz.

Amerika ise İran’ın Suriye’deki etkisini azaltmak ve kırmak için halen bu topraklardan çekilmemekte ısrar ediyor. İsrail’in ise İran konusunda Amerika’ya baskıları sürüyor.

Son veriler şöyle:

Varılan ateşkes anlaşmalarına rağmen havan ve topçu füzeleriyle bölgeyi aralıklarla bombalayan Şam ordusu, yılbaşından bu yana çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 111 sivilin ölümüne, 335’ten fazlasının da yaralanmasına yol açtı. İdlib’de trajik anlara neden olan bombardıman Türkiye’nin devriye faaliyeti başlamasına rağmen ısrarla sürdürülüyor.

Esed rejimi ve İran destekli yabancı terörist gruplar, İdlib’in Han Şeyhun, Serakib ilçelerine, Maarşurin, Naciyye, Tel Mennis ve Der Şarki köylerine, Hama ilinin kuzey kırsalındaki Latamine ve Kefer Zita ilçelerine topçu saldırıları gerçekleştirdi. Yapılan bütün çağrılara rağmen Esad güçlerinin saldırıları önlenemiyor.

İdlib’in güneydoğusundaki sivil yerleşimler yoğun şekilde bombardımanla vuruluyor. Gab Ovası’ndaki Haviz köyüne de onlarca top mermisinin düştüğü de söyleniyor.

Saldırılara direnemeyen bölgelerdeki evlerin çoğunun boş olması nedeniyle ölü veya yaralı olmadığı kaydedildi. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, tacizleri durdurmaları yönünde Esed rejimini net bir dille uyarmış ve Rusya’dan devreye girmesini istemişti.

Ortada var olan bir Soçi mutabakatı duruyor. Bu mutabakata göre bölgede ateş-kesin olması gerekirken, tam tersi İdlib ateş altında tutuluyor.

Türkiye ve Rusya arasında İdlib’deki ateşkesi sağlamlaştırmak için imzalanan Soçi mutabakatına rağmen Esed, saldırılarının sürdürülmesi ise kafaları karıştırıyor.

Anımsatalım:

Astana anlaşması çerçevesinde Esed rejiminin garantörü olan Rusya’nın rejim saldırılarını önleme yükümlülüğü bulunuyor.

Askeri muhalifler, 17 Eylül 2018’de imzalanan mutabakatın öngördüğü bölgeden ağır silahlarını 10 Ekim 2018’de çekmişti. Rejim güçleri ise şubat ayının başından bu yana İdlib’e yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı.

Düşen bombalar nedeniyle son birkaç ayda 8 binden fazla aile Türkiye sınırındaki kamplara göçtü. Türkiye ile Rusya arasında İdlib’deki ateşkesi korumak için imzalanan mutabakattan bu yana ise 25 binden fazla aile evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Şimdi soru şu:

Rusya’dan bu durum karşısında “medet” ummak ne kadar doğru? Rusya’nın onayı olmadan zaten Esad rejiminin İdlib’ateş altında tutması mümkün mü? Bu işin arkasında önce Rusya’yı aramak gerekmiyor mu?

Bizim baştan bu yana Suriye konusunda söylediklerimiz şu:

Bu ülke üzerinde Amerika ile Rusya anlaştı. Her şey ve her gelişmeyi bu anlaşma çerçevesinde uyguluyorlar.

Türkiye’yi de buradan uzak tutmaya çalışıyorlar.

Bugünlerde Fırat’ın doğusunda oluşturulmaya çalışılan “güvenli bölge” nin bile Türkiye dışında tutulmaya çalışılması bunun somut bir örneğidir.

Kaldı ki, bölgedeki PYD/PKK’lı silahlı terörist gruplara destek veren sadece Amerika değil, bunun yanında Rusya’nın tutum ve davranışlarını da unutmamak gerekiyor.

Şimdi ise Rusya’nın da katkısı ile olduğuna inandığımız İdlib’de oyun oynanıyor.

Bütün bu gelişmeleri alt alta koyduğumuzda Suriye konusunun daha çok baş ağrıtacak boyutlara doğru sürüklenebileceğini görmekteyiz.

Türkiye’nin çok daha duyarlı ve dikkatli olması gereken bir sürece doğru sürükleniyoruz.