Naylon poşetler marketlerde 25 kuruştan satılmaya başlayınca kızılca kıyamet koptu.
Ülkenin bir numaralı gündemi oldu...

Ülkemiz onca sorunla boğuşurken, naylon poşetin paralı satılmasının bu kadar gündemde kalması çok manidar değil mi?
Öteden beri tepkisiz, söylenene itaat eden ve kadere bağlayan bir toplum olduğumuz söylenir... Bunun tek istisnası direk cebimize dokunması... Cebimize dokununca tepkimiz bir anda yükseliyor... Dolaylı olarak cebimize dokunanı bile fark etmiyoruz. Aşırı itaat o kadar gözümüzü bağladı ki, o kadar olumsuzluğu savunacak bin bir bahane buluyoruz.
Marketten dün aldığımızı bugün yüzde on zamlı alıyoruz, sesimiz çıkmıyor.
Elektriği her ay zamlı tarifeden kullanıyoruz, ona da ses yok.
Başkasının kullandığı elektriği bile biz ödüyoruz, duyan yok...
Yolsuzluk haberlerini artık ciddiye almıyoruz, çalıyor ama çalışıyor diyoruz...
İsraf ve şatafatı, görmezden geliyoruz...
Daha sayılacak çok şey var da, anlayan anlamıştır zaten...
Ama naylon poşet için 25 kuruş istenince kızılca kıyameti koparıyoruz...
Bütün bunların kızgınlığını naylon poşetten mi çıkarıyoruz!
Olayın diğer yönü, naylon poşetin çevre duyarlılığı için paralı yapıldığı söyleniyor.
Paralı satılan naylon poşetler çevreye zarar vermiyor mu?
Bu neyin mantığıdır veya neyin kandırmacasıdır...
Naylon poşet kullanımı çevreye ve insanlara zarar veriyorsa, para ile satmak yerine hiç kullanmamayı niçin tercih etmiyoruz? Marketlerde veya diğer alışverişlerde naylon poşet hiç kullanılmasın. Onun yerine başka bir şey getirilsin...
Kullanılması zorunlu ise ve yerine başka bir şey de bulamadınızsa niçin para ile satarsınız?
İstanbul başta olmak üzere tüm şehirlerde devasa gökdelenler dikildi.
Yeşil alanlarda, parklarda, ormanlarda, hatta mezarlıklarda bile gökdelenler inşa ediliyor.
İnsanların güneşini engelliyorlar, gökyüzünü bile kapatıyorlar...
Karadeniz'de plansız ve programsız yapılan HES'ler yüzünden sular kurutuldu, ağaçlar yok edildi.
Yaylalar bile beton yığını haline getirildi.
Bütün bunlar çevreye zarar vermiyor da, sadece naylon poşet mi bizi zehirliyor...
Birileri başka bir hesap peşinde de, oyalanalım diye naylon poşeti bize sakız niyetine mi verdiler...

*****

Makam sevdası

Eski bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti. Elinde kağıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı. Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı. 
Derin bir nefes alarak "Biliyor musunuz ne düşünüyorum?" diye sordu ve devam etti: "Bu konferansta geçen yıl da, hem de aynı kürsüde konuşmuştum. Tek bir fark vardı; o zaman hâlâ bakanlık görevim sürüyordu. Buraya gelirken bana business class bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu. Beni önce bir otele götürmüşlerdi. Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı. Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı. Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi. Özel bir kapıdan içeri almışlardı. Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken porselen bir fincanda kahve ikram etmişlerdi. Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim."
Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı, "Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum" dedi ve bir an durdu, sonra yine devam etti:
"Dün buraya kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum. Beni havaalanında kimse karşılamadı. Otele taksi ile geldim. Kendi odama kendim çıktım. Bu sabah buraya otelden yine taksi ile geldim. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona bile almadılar. Sonra da bulabildiğim yerde oturdum. Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi. Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kağıt bardağa kahveyi kendim doldurdum. Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı. Makamıma sunulmuştu. Benim asıl bardağım işte bu."  
Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi.
Alkışlar bitince de şunları söyledi; "Size verebileceğim en iyi ders bu işte. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar; rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Size ait değildir. Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde porselen bardağınızı halefinize verirler. Çünkü aslında hep layık olduğunuz kağıt bardaktır."

***

TEBESSÜM

Aracı kim?

Bektaşi'nin biri her gün kasabada "Her şey Allah'tan, her şey Allah'tan" diye mırıldanarak dolaşırmış. Bir gün kasabanın serserilerinden biri yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi'ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış.
Canı fena halde yanan Bektaşi'nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görün serseri genç söylenir:
- Öyle ne bakıyorsun baba erenler, hani her şey Allah'tandı.
- Tabii ki, her şey Allah'tan da ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum.

*****
GÜNÜN SÖZÜ
İnsanların en çok inandıkları şeyler, en az anladıklarıdır.
Montaigne