At gözlüğü ile bakmak diye bir deyimimiz var. Bir kişinin bir olaya tek açıdan baktığını, ona etken olan diğer olayları veya faktörleri göremediğini veya görmek istemediğini anlatmak için kullanılır. Yani bize oldukça uygun. Gündemimize poşet tartışması girdi.

Poşet konusunun üç yönü var. Birincisi çevre duyarlığı. Elbette bu duyarlığın olmasına, herkesin katkı vermesine kimse itiraz edemez. Ama, çevre duyarlığını yalnız poşete indirmek asıl sorunu es geçip at gözlüğü ile bakmaktan başka bir şey değil.

Poşet konusunun ikinci yönü ticari ahlak. Marketlerden seyyar satıcıya kadar herkes, artı poşet ücreti istiyor. Yasa gereği isteme, diyemeyiz. Yasanın gereğini yapmaktaki tizliklerinden dolayı gurur duyabiliriz. Yasaya uydukları için her türlü övgüyü hak ediyorlar. Amma, ambalajsız ekmek satışını da yasa yasaklıyor. Bunda niçin aynı titizliği göstermediklerini sorgulamak gerekli. Birinde para alıyorlar, diğerin de ise ek masraf yapmaları gerekli!!!

Poşet, çevre probleminde artı etken oluyor, caydırıcılık yaratalım, eyvallah. Bunu yaparken, poşete para alan müesseslerin kâğıt torba kullanma zorunluğunu niçin getirmeyiz. Haydi buyurun geleneksel kesekağıdı dönemimize gidelim.

Poşet konusunun üçüncü yönü, kamu duyarsızlığı. Her toplumda, görgüsüz, cahil, nobran, bencil kimseler vardır. Bunların kimi ruh hastasıdır. Çevreyi kirletir rahatsızlık yaratabilirler. Belki eğitimle, belki bu eylemi yapanları, zabıta tedbirleriyle bir ölçüde engelleyebilirsiniz. Ama bir de çevre temizliğiyle görevli kamu kuruluşları vardır. Günlerce, haftalarca, aylarca o yerlerde gereğini yapmazsanız, çöp dağları oluşur ve gördüğümüz dalga dalga poşetler, bir şamar gibi gözlerinize, yüreğinize oturur. Yalnızca kendimizi suçlar aşağılarız tamam da, kamu görevlileri niçin aklımıza gelmez, soruların muhatabı olmaz?

Bil cümle topluma poşet cezası keserken, çevre ve çevre ile ilgili vergileri, önleyici çevre vergilerini, destekleyici çevre vergilerini ve de hepimizin her hanenin ödediği çevre temizlik vergilerini toplayanlar niçin sorgulanmazlar? Geri dönüştürülemeyen bir atık var mıdır? Evet Cennete benzettiğimiz bir doğal güzelliğin içindeki hoş olmayan görüntüyü gösterelim. Toplumun dikkatini çekelim ama, o güzelliğin, o milli parkın vergisini toplayan, biletini kesenlere de soracak birkaç sorumuz olsun. Biz işte böyleyiz, dile bütün toplumu suçlayıp aşağılayarak işin içinden çıkmayalım.

Poşet konusunun dördüncü yönü, realite. Günümüzde, alışveriş merkezinden alınan poşet, evde çöp torbası işlevini görür, hizmetliniz veya kendiniz tarafından sokakta çöp konteynerine atılır. Toplanan çöpler toplanma alanlarında ayrıştırılır. Eğer bu yapılmıyorsa, o kentin belediyesi sorumludur, suçludur. Yani, poşet evde bir işlev için kullanılır. Bir an için yeni uygulama nedeniyle bu işlem için market poşeti kullanmadığınızı varsayınız. Ne yapacaksınız? 25 kuruşa poşet almadığınız marketten bu kez çöp poşeti satın alacaksınız ve kullanacaksınız. Her halde çöpünüzü öneriler bez torbalara koyup konteynere atmayacaksınız. Kaldı ki, marketlerden aldığınız hemen her şey ambalajlı. Haydi poşetten vaz geçirdiniz. Ambalajları ne yapacaksınız. Onlar çevre kirliliği yapmıyor mu? Belli ki, şurasından burasından kaldırılacak, “Bizde yasak üç gün sürer” mantığı hakim olacak.

Poşet konusunun beşinci yönü, sözde toplum mühendislerinin, terbiyesiz toplum terbiyecilerinin sahneye çıkması. Biat kültürünü, düşünce tembelliğinden kaynaklı toplumsal bir hastalık olarak tanımlayabilirsiniz. Sosyal medyadaki paylaşımlara göz atıyorum. Birisi, poşet kararını eleştirenleri eleştiriyor. Belli ki, yağdanlığın yağdanlığı: “Alışacaksınız, alışacaksınız. Başka türlü bu halk terbiye edilemez.” Buyurun terbiye öğretmeni terbiyesize. Onun ve benzerlerinin karın ağrısı, poşeti caydırma konusundaki çabaların yerinde olduğuna ilişkin fikir yürütmek değil, siyasi iradenin ortaya koyduğu bir yasayı eleştirenler kayıtsız şartsız “ötekiler” sayıp onlara hıncını boşaltmak.

Uzun sözün kısası, sorunlarımızın çözümü için yapacağımız haklı gerekçesi de olabilecek yasaları hazırlarken, at gözlüğü ile bakmak alışkanlığını terk etmeliyiz.

Sözü şiirle bitirelim. Ali Dilki’nin hicvinin adı, At Gözlüğü:

Ey ahali duyun bizi
Çıkarın at gözlüğünü
Kul yerine koyun bizi
Çıkarın at gözlüğünü
Tabuları yıkın biraz
Halk içine çıkın biraz
Gerçeklere bakın biraz
Çıkarın at gözlüğünü
Unutmayın sözünüzü
Kapatmayın yüzünüzü
Açın biraz gözünüzü
Çıkarın at gözlüğünü
Bir kez olsun kaldır başı
Bakın görün vatandaşı
Halk yapmadan iç savaşı
Çıkarın at gözlüğünü
ALİ der ki, teklersiniz
Dertlere dert eklersiniz
Daha neyi beklersiniz
Çıkarın at gözlüğünü.