ABD'nin dengesiz Başkanı Trump, seçimleri Rus müdehalesiyle kazandığına dair soruşturmayı örtbas etmek ve kendisini kıskaca alan Anayasal mekanizmadan yakasını kurtarmak için tarihi bir hamle yaptı. Bugüne kadar tüm ABD başkanlarının dillendirdiği ama, düşünüp taşınıp "Zamanı değil" dediği adımı attı Trump ve İsrail Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıma kararını onayladı.

Bu, Trump'un sonunu getirecek ve koltuğun altından çekilmesini sağlayacak süreçleri de dondurdu adeta. İsrail'e bayram ettiren bu karar, Amerika'daki Yahudi lobisini de hayli mutlu etti. Siyonizmin büyük hayallerinden biri gerçekleşmiş oldu böylelikle. Halbuki, Obama giderayak İsrail'le ilişkileri bile sorgular hale gelmiş "şımarık çocuk" için hizaya getirici adımlardan söz etmişti.

Kudüs'ü, ABD ve müttefiklerine "başkent" olarak kabul ettiren İsrail hız kesmiyor. Hitler'in Almanya'da gerçekleştirdiği "ırkçı ve faşist" uygulamanın yasasını çıkardı. İsrail'i, sadece Yahudilerin devleti olarak kabul eden bir yasa çıkardı. Hatta, dünyadaki tüm Yahudilerin etnik ve dini temsilcisi oldu bu yasaya göre İsrail.
Siyonizm görünür hale gelmiş oldu böylelikle.

Artık, işgal altındaki Filistin toprakları da İsrail kabul ediliyor ve Yahudiler asli vatandaş, diğerleri ise "özel hukuka tabi" insanlar haline geldi. Dünyada eşi benzeri olmayan bir "ırkçı-faşist" bir uygulama başladı.
Kınadık, şiddetle kınadık, kabul edilemez bulduk, tepki gösterdik. Bitti...

* * *

İsrail, bu adımı yıllardır atmak istiyordu ama yeterince güvende olmadığı için buna cesaret edemiyordu. Evet, arkasında ABD vardı, İngiltere, Fransa vardı ama karşısında da  Filistinlileri yem etmeyeceğine inanılan komşu devletler vardı.

Libya'da Kaddafi, Irak'ta Saddam, Suriye'de Esad varken atacağı bu adımın ciddi bedelleri olacağını biliyordu. Alan temizlendi, Saddam ve Kaddafi kendi kurdukları "tek adam"lığa yenildi ve artık yok. Esad'ın ise İsrail'e karşı tek adım atacak mecali. Arap ülkeleri zaten "6 gün savaşları"ndan bu yana cesaret edemiyor İsrail'e "dur" demeye. İslam ülkelerinin teşkilatları toplanıyor, kınıyor, lanetliyor, çağrıda bulunuyor ve dağılıyor yıllardır.
İsrail'in petrolü, Barzanistan'dan, Suriye'de ele geçirilen petrol kuyularından, Arap çöllerinden nasılsa ulaşıyor ve Tel Aviv'i sıkıntıya sokacak en ufak bir ters adım da atılmıyor bölgede.

Bir tek İran kalmış İsrail'in "ırkçı ve soykırımcı" politikalarına karşı duracak ülke. Ama onu da parçalamak için Trump var gücüyle çalışıyor. Tıpkı Saddam Hüseyin'de olduğu gibi "nükleer silah" bahanesi dillendiriliyor uluslararası arenada. Bir avuç İsrail'de en güçlüsü bulunan nükleer silahın, bölgede başka ülkelerde bulunması emperyalizmin de, ırkçı çocuğunun da işine gelmiyor çünkü.

* * * 

Trump ile Putin, bir yandan Suriye, diğer yandan İran pazarlığı yapıyor. ABD, İran'ın Suriye'den çekilmesini sağlayacak güç olarak görüyor Putin'i. Halbuki, Rusya'nın bölgedeki varlığı tek başına bir şey ifade etmiyor. İran'ın çekilmesi, Rusya'nın da zayıflaması anlamına geliyor. Daha fazla asker ve silah göndermek zorunda Suriye'de Esad'ın elindeki topraklara Rusya. Bir de gönderdiği askerlerin yerel halkla yaşayacağı sorunlar var. Bunları ancak İran'ın milisleriyle aşabiliyor.
Barzani'nin "bağımsızlık" referandumu, Bağdat'ın elini güçlendirmiş gibi gözüküyor ama "İsrail'in eyaleti gibi olacak bir Barzanistan" projesinden vazgeçmiş değil Siyonist üst akıl dinamikleri. 
Kerkük'te yapılan seçime her türlü dış müdahale yapıldı ve kaos ortamının sonucunda Bağdat "olağanüstü hal" ilan etmek zorunda kaldı. 
ABD'nin, bundan 15 yıl önce bölgeye adım atar atmaz yaptığı ilk iş, Barzani'nin peşmergelerini silahlandırmaktı. Tıpkı, Kobani'de, Rojava'da PKK'ya yaptığını yapmıştı. Barzaniciler de, önce nüfus ve tapu kayıtlarını yok ederek başlamıştı "demografik tasfiye" harekâtına. Türkmenlere dair kayıtlar yok edilince, arazileri, evleri yağmalanmaya başlanmış, topluca sürgün edilmişlerdi. 

* * *

Direnenler direndi, asırlardık yaşadıkları toprakları terk etmedi. Türkmen bayrağını ata yurtlarında dalgalandırdı. Hiç kimseden "ciddi" destek görmeden ve hiç bir ülkenin gücünü arkasında hissetmeden. Bazıları, sürüldükleri topraklarda IŞİD'in tuzağına düştü, benlikleri zehirlendi, ABD'nin o topraklarda kalıcı olmasını ve hedeflerine ulaşmasını sağlayacak senaryonun figüranı oldu. 

Şimdi, Kerkük'te katliam var. Irkçı Kürt örgütleri, kendi içlerindeki anlaşmazlıkları bir kenara bırakmış, Türkmenleri katledip bölgeden sürmek için güç birliği yapmış çünkü. Nasıl olsa arkalarında İsrail var, ABD var. Silahları da onlardan geliyor, akıl hocaları da...
Kürtleri ABD kuklası yapan "sözde marksist" PKK da aynı oyunun yıldızı parlayan oyuncusu olmanın keyfini çıkarıyor. Nasılsa ABD, hem suyu hem de petrolü kontrol etme derdinde ve "Kürt lejyonerler" bu iş için biçilmiş kaftan.

Bu işe, Rusya'nın da pek itirazı yok. Putin ile Trump arasında varılan uzlaşmalardan biri de Fırat'ın kontrolünün İsrail karşıtı güçlere geçmemesi. 

Bölgedeki tüm devletleri parçalamayı ve yeni "kukla devletçikler" kurmayı hedefleyen BOP'un kaçıncı aşamasındayız bilemiyorum. Ama Trump'un, Putin'e tıpkı 2 asır önce Sykes-Picot'ta olduğu gibi "Bu işi birlikte başarabiliriz adamım" dediği net bir şekilde ortada.
Kerkük mü, Türkmen mi? Kimin umurunda. Kurumuş vicdanlardan ve Barzani sevicilerden bir ses, bir tepki, bir feryat duydunuz mu siz?