Millet İttifakı ile tüm muhalif kesimlerin çevresinde birleştiği Ekrem İmamoğlu, her gün "mazbatayı ver" sloganları arasında düzenlediği ilçe turlarının ardından arzusuna kavuştu. İBB Başkanlık makamının da bulunduğu Saraçhane'deki binanın önünde miting havasındaki onbinler eşliğinde mühürü teslim aldı ve göreve başladı İmamoğlu.

Ancak AK Parti'nin Maltepe'deki sayım bittikten sonra YSK'ya yaptığı "olağanüstü itiraz" seçimin iptal edilip yenilenmesi ihtimalini hâlâ sıcak tutuyor. AK Parti kurmayları tarafından YSK'ya yapılan "mazbatayı vermeyin" itirazı zaten yasal dayanağı olmadığı için reddedildi. Ama sonrasındaki iddialar eğer gerçekten seçimin "murdar" olduğunu belgelerse ve hukuken sağlam dayanaklar içeriyorsa ülkenin gündemi 2.5 ay daha İstanbul seçimleri olacak.

* * * 

YSK'nın alacağı karar ne olursa olsun, her iki tarafın da hukuki gerekçelerine ikna olması şart. Özellikle "Hukuk her zaman her şey demek değildir, kamu vicdanı da önemli" diyenlere karşı. Hukukun tarafsızlığına ve herkese eşit şartlarda işlediğine toplumu inandırıp, tüm yargı organlarının itibarı için de önemli bir karar olacak bu.
AK Parti İstanbul teşkilatının seçim öncesinde vatandaşla ilişkilerde gevşeklik sergilediği, 31 Mart'ta sandıklara sahip çıkamadığını partinin üst düzey kurmayları da kabullendi ve bu minvalde açıklamalar yaptı. 
Özellikle AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz'un açıklamalarının bir bölümü muhalefete malzeme verirken, gönlü AK Parti'den yana olan ancak olayları sorgulayan vatandaşlar tarafından da şaşkınlıkla karşılandı. "Hiçbir şey olmasa bile diyoruz ki kesinlikle bir şeyler oldu" sözüne kimse anlam veremedi mesela. Hele hele, FETÖ'nün birinci dereceden akrabalarının sandıklarda görev alarak operasyon çektiğini söylemesi, darbeci ve FETÖ'den ağır hapis cezalarıyla yargılananların benzer akrabalıklarını sorgulatmayı gerektirmiyor mu?

* * *  

Bunlar elbette önümüzdeki dönemde de konuşulmaya, tartışılmaya devam edecek. Ancak şimdi sırası değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "YSK sonucu beklenecek" dedikten sonra sarf ettiği çok önemli bir cümle var:
"Dönem kızgın demiri soğutma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemidir."
Özellikle parti çevresinde pozisyon almış ve kendisini çok önemseyen bazı yapılar ile "balıkçıl kuşlarla" anılan medya tayfası bu mesajı almalı ve kendilerine çeki düzen vermeli. Çünkü onların attığı hiç bir manşet, yazdığı hiç bir yazı, ortaya koyduğu hiç bir uçuk iddia AK Parti'ye tek bir oy kazandırmıyor. Aksine artık ters tepiyor, fatura "tüm yetkiler onda toplandı nasılsa" denilerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'a çıkarılıyor. 

* * * 

Cumhurbaşkanı'nın bu birlik ve beraberlik çağrısına benzer mesajları seçim öncesi ve sonrasında Ekrem İmamoğlu da sık sık verdi ve gerilimden usanan vatandaşın gönlünü kazanmayı başardı. 
Cumhur İttifakı'nın en üst seviyede strateji olarak devreye soktuğu gerilim dilinin tepki çektiği ve bunun da oy kaybına yolaçtığı artık "tahmin" değil, net gerçek.
İstanbul teşkilatının "eskortlu ve çakarlı makam aracı kullanan" yöneticilerinin, işlerin yolunda gitmediğini dahi görememiş olması, görmüşlerse bile "Reis meydanlara çıkar ve işleri toparlar" rehavetine girmesi de...

* * * 

Önümüzde yeni bir dönem var. YSK'nın seçimlerin yenilenmesine karar vermesi "hukuku" ve "kamu vicdanını" ne kadar sarsar? YSK'nın yenileme için dayanak gösterdiği argümanlar daha önceki seçimlerde de gündeme geldiyse ve reddedildiyse, o seçimler de tartışmalı hale gelir mi? Yani murdar olur mu? Seçimleri yenileme kararıyla birlikte mühürün İmamoğlu'nun elinden alınması, dış dünyada esen "kara propaganda" rüzgârını fırtınaya çevirir mi? Finans çevrelerinin Türkiye'ye bakışındaki "risk oranı" artar ve muslukları kısıp, ihtiyacımız olan borç için isteyecekleri faizi yükseltirler mi? "Omlet yapmak için yumurtaları kırmak gerekir" deyip tüm olası sonuçları göze almak Türkiye'ye ne kazandıracak? Bu kararın olumlu getirilerini, toplumda itibarı olan ciddi adamların son soruya verecekleri cevaplardan anlayabiliriz.

* * * 

YSK'nın yenileme kararı almaması halinde neler olabilir? Ülke ekonomisi ve sosyal yapısı nasıl olumsuz etkilenebilir? AK Parti'nin çoğunlukta olduğu, Ekrem İmamoğlu'nun belediye şirketleri dışında hiç bir kararı tek başına alamayacağı ortadayken; İBB'nin Türkiye'nin de ihtiyacı olan "uzlaşma" kültürüyle yönetilmesi mümkün değil mi? Bu durum, ateşi soğutmaktan öte, ülke siyasetinde 1974 CHP-MSP koalisyonunun ortaya koyduğu iklimi getirmez mi? Bugüne kadar sergilediği dili sürdürmek zorunda olan İmamoğlu, partisinin "marjinal ve sekter" öncülerine örnek olamaz mı? İBB Meclisi'nden AK Parti-CHP oy birliğiyle geçecek çok güzel projeler, demokrasinin ne kadar güzel bir nimet olduğunu toplumun tüm kesimlerine yansıtmaz mı? Tüm bunlardan ülke kazanmaz mı?
Bu sorular üzerine parti veya kişi fetişizmine kapılmadan ciddi ciddi düşünmek şart.
İmamoğlu'nun da vaatlerinin yanında seçim sonrasında ortaya attığı iddiaları bir an önce ispatlamak ve gereğini yapmak zorunda. Çünkü, kime yapılırsa yapılsın, "çamur at izi kalsın" mikrobu bir an önce bu toplumdan kazınıp atılmalı...