Bir hafta sonra hükümet sistemini değiştiren Anayasa referandumunun sonrasında ortaya çıkan Cumhurbaşkanlığı modelinin ilk uygulayıcısı ilan edilmiş olacak. Türkiye ilk kez bu kadar dar zamana sıkıştırılmış, hatta Uyum Yasaları hazırlanmadan bir seçime gidiyor. Bu yüzden adaylar, tüm zamanlarını ve enerjilerini maksimum kullanabilmek için özveride bulunarak sürdürüyor propaganda çalışmalarını. Ramazan ayı olmasına ve havaların hayli sıcak geçmesine rağmen meydanlardaki kalabalıklara bakacak olursak vatandaş bu seçime hayli ilgili gözüküyor. Medyada en fazla yer alan adaylar, meydanlarda da en çok ilgiyi kendilerinin gördüğünü iddia ediyor. Ama her zaman meydanları dolduran sandıktan çıkamıyor. 

Cumhurbaşkanı adayları, bir yandan projeler sıralayarak seçmenin gönlünde yer etmeye çalışıyor, diğer yandan rakiplerine dönük sert eleştirilerle onu gönüllerden düşürmeye çalışıyor. Muharrem İnce, Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu ve Selahattin Demirtaş'ın hedef aldığı tek aday Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Aday olması için gereken 100 bin imzayı CHP'lilerin desteğiyle tamamlayan Doğu Perinçek'in hedefinde ise tüm adaylar var. 

Her adayın kendisine göre artıları ve handikapları var. Yakın çevresinin adaylara hep pozitif şeyleri gösterdiğini, kendileri için dezavantaj olabilecek şeyleri gizlemeye çalıştığını açıkça söylemiş olalım. Bunu söyleyelim ki; amacımızın okuyanların oyunun rengini değiştirmek olmadığı da bilinsin. Her vatandaş gibi gazetecilerin de bir oyu ve o oyu vereceği bir tercihi var elbette. Ama sütununu bir siyasi kişiliğin propagandasına, rakiplerinin de negatifliklerine açınca o gazetecinin inandırıcılığı kalmıyor. O yüzden "yandaş" veya "candaş" diye tasnif edilir oldu gazeteciler. İkisinin de kazançlı tarafları olabilir ama bana hiç hoş gelmiyor.

* * *

Seçimler ikinci tura kalır mı belli olmaz ama, şu anda 2 aday arasında geçiyor yarış. Yüzde 51,79 oy oranıyla 2014'te Cumhurbaşkanı seçilmiş, partisinin girdiği en son seçim olan 1 Kasım 2016'te yüzde 49,49 oy oranını yakalamış, 16 Nisan 2017 Anayasa referandumunda 1 milyon 379 bin 934 oy farkıyla ve yüzde 51.41 oy oranıyla zaferle çıkmış Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten yarışa çok önde başlamıştı. CHP, her ne kadar Ekmeleddin İhsanoğlu'nun aldığı yüzde 38,44 oy oranını gösterge alsa da, Muharrem İnce'nin yarışa yüzde 25'le başladığı gerçeği var orta yerde.
Yeni kurulan İYİ Parti'den umutlu olanlar ise, Meral Akşener'in ikinci tura kalacağı inancında. "Neden" sorusuna ise, "Bunca medya ambargosu, kamoyu şirketlerinin manüpilasyonunun sebebi, Meral Akşener'in ikinci tura kalmaması için. Seçmen bunun farkında" cevabını alıyoruz İYİ Parti taraftarlarından. Teşkilatlarının Meral Akşener'in temposuna ayak uyduramadığını hatta çok gerisinde kaldığını gördükçe, Akşener için ikinci turun gittikçe zorlaştığını söylemek "manüpilasyon" veya "algı yönetimi" olmaz. 

* * *

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın elinde hiç olmasa 7 Haziran 2015 tarihinde alınan yüzde 40.87 vardı erken seçim ilan edildiğinde. O günden bugüne, bu oranı yüzde 50+1'e çıkarmak için birçok hamle gördük. Emeklilere bayram ikramiyesinden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "gündemimizde yok" diye birkaç kez elinin tersiyle itmesine rağmen "seçim sonrasına" umut verilen bedelli askerliğe kadar geniş bir yelpazede seçmene dokunacak adımlar atıldı. Tüm bu adımların kaç kişinin tercihini değiştirip Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve AK Parti'ye yönelmelerini sağladığını da 24 Haziran gecesi göreceğiz. 
CHP'nin, daha doğrusu Kılıçdaroğlu'nun "bir taşla çok kuş vurma" hamlesi yaparak aday gösterdiği Muharrem İnce ise, yola çıktığı yüzde 25'in üzerine en az 10 puan koyduğu iddiasında. Meydanlara bakarsak İnce'nin yüzde 10 olmasa da CHP'nin daha önceki seçimlerde aldığından fazla oyu "tek başına kalması" halinde alması muhtemel. "Tek başına kalması halinde" diyorum, çünkü İnce'ye avantaj sağlamak için ortaya çıkıp çeşitli açıklamalar yapan CHP'li yetkili ağızlar, bazen paçasından aşağı çeker gibi davranıyor.

* * *

İki net örnekle anlatalım:

Muharrem İnce tarafından ortaya atılan "FETÖ elebaşı, ABD'den iade edilecek şekilde istenmedi" iddiasıyla ilgili olarak Adalet Bakanlığı'nda CHP'li heyetin yaptığı incelemenin ardından Kemal Kılıçdaroğlu "Öyle iadeye engel teşkil edecek eksikler bulamadı arkadaşlar" açıklamasını yaptı.

Halbuki, İnce "Gönderildiği iddia edilen belgelerin tamamı bize verilmedi. Bazı belgeler tercüme edilmemiş. Gazete kupürleri belge olarak lanse edilmiş. Suç tarihi 2010 olan bazı olaylar da deliller arasına konulmuş..." gibi yeni iddialar attı ortaya.
Kılıçdaroğlu, açıklaması ile İnce'yi ters köşeye yatırdı, hatta "kendi kalesine gol atmış" gösterdi. İnce'yle paralel açıklamalar yapsa kim ne diyebilirdi ki?

İkinci örnek ise Barış Yarkadaş'tan... Gazeteci-milletvekili olarak "Aydın Doğan, Demirören grubundan medya şirketlerinin parasını alamadı" diye bir açıklama yaptı. Daha bu açıklaması dolaşımdayken, yalanlama Doğan Grubu'ndan geldi. İnce ne kadar "sahici" profil çizmeye çalışırsa çalışsın, bu iki gol maalesef onun bu imajını zedeledi. 

"Kendi kalesine gol atma" hadisesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan cephesinde de yaşanıyor. Onları da örnekleriyle anlatmazsak eksik bırakmış oluruz.