AK Parti'nin İstanbul'un ilçelerinde yaşanan "aday karmaşası"nı aşmak için günlerdir ardı ardına toplantılar yapılıyor. Pazar gününden itibaren Boğaz kıyısındaki yalılarda 06 plakalı araçlar, kapıda nöbet tutan kalabalık polis grubu dikkat çekiyor. Partinin önde gelen isimlerinin katıldığı toplantılarda ince elenip sık dokunuyor ve ilçeler teker teker yeniden masaya yatırılıyor. Başka önemli gelişmeler de var. Kısaca, bugüne kadar elden ele dolaştırılan birbirinden farklı listelerden hangisi elinize geçerse geçsin çöpe atın ve itibar etmeyin.

Örneğin, Sarıyer'e aday yapılacağı söylenen Ahmet Misbah Demircan yerinde kalıyor. Bunda babası Ali Rıza Demircan'ın "Sayın Cumhurbaşkanım artık Kurani vasıfları taşıyanlara oy vereceğim. Ahiretime zarar vermek istemiyorum" dediği ses getiren yazısı etkili olmuş mudur bilemem. Ama AK Parti içerisinde Ali Rıza Demircan'ı ilahiyatçı kimliğiyle ciddiye alan ve değer verenlerin önemli yer tuttuğunu biliyorum.

Elden ele dolaşan listelerde yeri değiştirilen 4-5 başkan da yerinde kalıyor. 3 dönemi tamamlayanların büyük çoğunluğu ya kenara çekilecek ya da CHP'nin elinde bulunan başka ilçelerde yarışa girecekler. O listelerin hepsinde Bakırköy adayı olarak gösterilen Ali Talip Özdemir'e kimsenin itirazı yok ve AK Parti kurmayları Bülent Kerimoğlu'nun geçirdiği başarısız dönem sayesinde Özdemir'in ipi göğüsleyeceğini düşünüyor.

* * *

Aslında birçok ilçede AK Parti'nin rakibi CHP değil. Belediye başkanlarının, "hesap vermezliğin" getirdiği rahatlıkla "güç zehirlenmesi" yaşamaları ve git gide halktan uzaklaşması. Her belediye başkanının çevresinde oluşan bir "güç halkası" var ve o halkayı aşamayanın varlığını sürdürmesi pek mümkün değil. Bu, belediyenin yaptığı ihaleler için de geçerli, imar izni, ruhsatlandırma gibi işlerde de. 

31 Mart seçimlerine kadar tablo değişir mi bilemiyorum ama AK Parti adaylarının bir başka "dişli" rakibi var sandık yolunda. İktidarın gücü soğana yetiyor ve ardı ardına depoları basarak stokçularla savaştığı görüntüsünü vermek istiyor. Ama sokaktaki vatandaşın gözünü, soğandan çok doğalgaz, elektrik ve su faturaları yaşartıyor. Faturalar kabardıkça, başkasının kullandığı kaçak elektriğin bedelini ödemeye mecbur edilen vatandaşın da suratı değişiyor. Sayaç okuma bedelinden, iletim bedeline kadar faturayı kabartan kalemleri gördükçe, en mülayim vatandaş bile (şimdilik evin içinde olsa da) tepki göstermeye başlıyor. Bu sesin, aday listelerini oluşturan ve bu listeler için lobi yapanlara ulaşması mümkün değil.

Pazar tezgahları ve marketlerdeki "el yakan" etiketler de tuzu biberi oluyor tüm bunların.

İktidarın "muteber" kabul ettiği medya organları da etkisiz kalıyor bu iklimin tersine dönmesinde. Her gün gazetelerin en tepesine iri puntolarla "Emekliye süper zam", "Emekliye dev zam" yazmaları da ilgi çekmiyor eskisi kadar. Hatta bu medya organlarına yansıyan, AK Parti'nin "aday adayları" arasında yaşanan "etik dışı" mücadele yer alınca emekli zammından daha fazla okunuyor.
Seçmenin eline vereceğiniz broşürü, diğer elinde tuttuğu faturalar şimdiden etkisiz kılıyor yani...

* * *

Peki bu arada ülkenin içinde bulunduğu durumdan ve İstanbul'da AK Parti'nin yaşadığı karmaşadan faydalanma fırsatı değerlendirme ihtimali olan CHP ne yapıyor? İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'na bakılırsa, AK Parti ile CHP'nin oyları başabaş gidiyor İstanbul'da. Hangi kamuoyu şirketine dayanarak söylüyor bunu bilemiyorum ama sokakta karşılığı olmayan iddialar bunlar.
CHP yönetimi daha önce yaptıklarından farklı bir şey yapmıyor. Eğer listelerde sıkıntı olmasaydı, AK Parti'nin ilçe belediye başkan adayları çoktan sahaya çıkmış çalışıyor olacaktı. Ama CHP daha adayları hangi yöntemle belirleyeceğine karar vermiş değil. Muharrem İnce'nin İstanbul adaylığı için ortaya koyduğu "Sandığı koyun, çıkarsam adayım" şartı yerine gelmeyecek. Çünkü Kılıçdaroğlu dahil, CHP'nin tepe kadrosu ile il yönetimi çok iyi biliyor ki, İBB adaylığı için ortaya sandık konulursa, ilçeler için de konulması gerekecek. 

Kılıçdaroğlu, geçmişte olduğu gibi yine zamanı su gibi harcıyor ve anlamsız bir şekilde oyalanmayı tercih ediyor. Bir yandan İYİ Parti ve SP ile "muhafazakar sağcı" seçmen üzerine ittifak görüşmeleri yaparken, diğer yandan "Kürt oylarını nasıl alırım?" hesabı yapıyor. 

Kılıçdaroğlu, Ekmeleddin İhsanoğlu'nda Abdullah Gül'de izlediği yolu izlemeyi tercih ediyor yine.
AK Parti'nin derin sarsıntı geçirdiği 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından 45 günlük anayasal süreyi "bol keseden" harcamış, hükümete ortak olması imkansız olduğu halde "istikşafi görüşmeler" uzadıkça uzamıştı.

Muharrem İnce adını da Cumhurbaşkanlığı seçimine çok kısa bir süre kala açıklamıştı Kılıçdaroğlu. 2017 yılında erken seçim çağrısı yapan, "Biz hazırız" diyen CHP yönetiminin hiç bir hazırlığının olmadığı net bir şekilde ortaya çıkmış oldu.

Anlaşılan, Kılıçdaroğlu diğer maçlarda olduğu gibi bu maçı da 90 dakika oynayamayacak. Rakip sahada 30 dakikada attığı kadar gol atacak, sahaya sürülen adaylar da 60 dakikada atılan golleri çıkarıp, bir fazlasını atmaya çalışacak.

Durum bu...