İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için 23 Haziran'da tekrarlanacak seçimlerden önce Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu ile Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım'ın 16 Haziran'da biraraya gelip canlı yayında soruları yanıtlayacak olması, seçimin eksenini değiştirir mi? İşte seçime kadarki gündem artık bu. Ne adayların vaatleri, ne gezdikleri ilçelerde gördükleri coşku, sevgi seli bu röportajın önüne geçemez. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "bu kez" İstanbul seçimleri için ortada olmaması "tuhaf bir durumun" işareti aslında. İktidara yakın şirketlerin bile anketlerinde İmamoğlu'nun önde göründüğüne dair iddia Erdoğan'ın herhangi bir "hezimetle" sonuçlanacak seçimler için propaganda yapmamasının en önemli göstergesi. Zira Erdoğan'ın 31 Mart öncesi "beka" söylemi seçmende karşılık bulmadı. İmamoğlu'na karşı ellerinde herhangi bir argüman olmadığı için de geri çekilmiş olabilir. Aslında iki ucu kirli değnek. Binali Yıldırım'ın kazanması halinde seçmenin aklına (uzun süredir ortalarda görünmediği için) "Seçim Erdoğan'sız da kazanılabiliyormuş" algısı yaratabilir. Ancak diğer türlü Erdoğan'ın işine daha çok gelir. Neden mi? Bu kez de Cumhurbaşkanının "Bensiz hiçbir şey yapamıyorsunuz. Bir belediye başkanlığı seçimini bile kazanamıyorsunuz" demesi için elinde güzel bir koz olur.

ERDOĞAN YERİNE SOYLU

Bu nedenle Tayyip Erdoğan, "bir miktar" farklı söylemle ama "amacından" fazla da sapmadan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu alanlara sürmüş olabilir. Zira Soylu'nun İYİ Parti'nin de dikkatini çeken "kışkırtıcı, ayrıştırıcı ve tahrik edici bir dil kullanması, bunun görev tanımı içinde yer alan milletin bölünmez bütünlüğünü ve genel ahlakı korumak ilkeleriyle çelişmesi" bu durumu Meclis Genel Kurulu'na kadar taşıdı. İYİ Parti'nin Soylu hakkındaki önergesi AKP'nin çoğunluk oylarıyla elbetteki reddedildi. Ancak Soylu, "beka" söyleminin "biraz" daha dışına çıkarak işi öyle abarttı ki "Binali Yıldırım'ın başkan olması halinde PKK'nın İstanbul'a sızması engellenecek" bile dedi. Yani "İstanbul'a sızmasınlar da başka hangi şehre giderlerse gitsinler" demek gibi bir şey bu. İmamoğlu hakkındaki "tokat attı, sinirli, valiye it dedi" gibi karşılıksız cümleler de yerini bulmayınca AKP nasıl bir "seçim politikası" izleyeceğini şaşırdı. Bakalım bugün MHP lideri Devlet Bahçeli, Millet İttifakı kapsamında alanlara çıkıp neler söyleyecek?

İMAMOĞLU'NUN SONU İNCE GİBİ OLUR MU? 

Gelelim öbür tarafa... İmamoğlu, iki türlü de kazançlı çıkacak. Kazanması halinde "Zaten önceden de kazanmıştık, hakkımızı yediler" söylemi sürecek. Yenilgisi ise yeni bir mağdur yaratmanın ötesine geçmeyecek ve her fırsatta "Siz kazandınız ama biz haklıyız" noktasına gelecek. Bundan sonra CHP içerisinde nasıl bir "muhalefet" belirlenecek sonrasında göreceğiz. Aslında işin sonu başından belli. Muharrem İnce'nin "kaybetmesinin" ardından partide esamesinin bile okunmaması seçim yenilgisi yaşanırsa İmamoğlu'nun başına da geleceğe benziyor ki aslını söyleyen çıkarsa buyursun... Ezcümle iki adayın kaderi 16 Haziran'da yapılacak büyük münazara sonrası aşağı yukarı belli olacak...

VAKIFLARA YARDIM NE OLACAK?

Peki bu münazaranın moderatörü ben olsaydım neler sorardım? Aklıma gelen birkaç soruyu buradan paylaşmak istiyorum ki belki tartışmayı yönetecek kişiye "ilham" olur. Öncelikle Binali Yıldırım'a "Unumu eledim eleğimi astım" söyleminden hemen sonra bu "İstanbul için çalışma aşkının nereden geldiğini" sorardım. İmamoğlu'nun yol verdiği ve bir kısmı AKP'li meclis üyelerinin apar topar oy vermesiyle gerçekleşen vaatler önceki İBB başkanları döneminde yapılamaz mıydı? Karşılıklı sadece "İstanbul'un konuşulduğu" programda acaba "hırsız, oyları çaldılar" vs. gibi söylemlerde bulunduğu rakibiyle nasıl karşılıklı oturacak diye sorardım örneğin? Ve en önemlisi zarar eden İBB şirketlerinin nasıl zarar ettiğini, kazanması halinde iktidara yakın vakıflara yardımların devam edip etmeyeceğinin cevabını almak isterdim.

İHH'YA YARDIMA DEVAM MI?

İmamoğlu'na gelince, kendisi henüz belediyecilikte ve siyaset adamlığında fazla tecrübeli olmadığı ve İçişleri Bakanı müfettişlerinin ikinci denetiminden geçtiği halde hakkında herhangi bir "yolsuzluk, ihaleye fesat" vs. gibi suçlamalar bulunmadığı için soracağım en önemli soru şu olurdu: İktidarı eleştirdiğiniz vakıf, dernek vs. yapılan yardımların daha önceki belediye başkanlığınız döneminde 8 kez destek olduğunuzu gururla söylediğiniz İHH'ya mı aktaracaksınız? Söz verdiğiniz gibi İBB'de halihazırda bankamatik elemanı olarak çalışanların işine her türlü iktidar baskısına rağmen son verecek misiniz?