Spor eğlencedir… Kardeşliği, dostluğu pekiştirir, insanların kaynaşmasını sağlar…

Taşkınlıklar, kavgalar yaşansa da en azından dostluk için olması gerekir…

Çocuklarınızla, bir voleybol veya basketbol maçına gider, güzel saatler yaşarsınız…

Ama çocuğunuzu yanınıza alıp maalesef süper ligde bir futbol maçına gidemezsiniz…

Kalabalık olması veya bilet bulunmamasından değil…

Passolig gerekli…

Şehir dışından bir misafiriniz geldi, futbola da ilgisi var… Birlikte maça gitmek istersiniz…

Yine gidemezsiniz… Sizin passolig kartınız var ama misafirinizin yok… Stada giremiyorsunuz…

Futbol maçı seyretmek için bilet dışında ayrıca kart isteyen hiçbir ülke yok.

Sadece Türkiye passolig diye bir şey çıkardı… Kartın yoksa maça gidemiyorsun…

Sadece bir kez almak yetmiyor… Her yıl da yenilemen lazım... Yenilerken de yeni kart alıyormuşsun gibi üstüne para ödüyorsun…

Tamamen kâr amaçlı getirilen bir uygulama…

Örneğin Beşiktaş ile Erzurumspor, İstanbul’da Türkiye Kupası maçı oynadı…

İstanbul’da yaşayan Erzurumlular, eğer passolig kartı yoksa maça gidemedi.

Beşiktaş- Erzurumspor maçını seyretmek için ya Beşiktaş passoligi alacaksın maça gideceksin veya gidemeyeceksin… Çünkü alt ligde olduğu için Erzurumspor’un zaten passoligi yok…

Takımlar boş tribünlere oynadı… Erzurumspor’un tarihi başarısını İstanbul’da yaşayan Erzurumspor taraftarları maalesef statta seyredemedi…

Daha da garip olanı… Örneğin sizin Trabzonspor passolig kartınız var…

Trabzonspor, İstanbul’da Kasımpaşa veya Başakşehir ile oynuyor…

Trabzonspor’a tribünde az yer ayrıldığı için Trabzonspor bileti alamadın…

Trabzonspor passoligi ile Kasımpaşa veya Başakşehir tribünlerinde maça gidemiyorsun…

Böyle bir garabet olabilir mi?

Biri çıksın da şu passoligin kime ne faydası var anlatsın…

Güvenlik için diyecekseniz, herkesin adına bileti satarsın, kim nerede oturmuş belli olur… Sorun ortadan kalkar…

Sonuçta milli maçlarda herkes bilet alıp passolig olmadan stada girebiliyor.

Alt lig futbol maçları ile basketbol veya voleybol maçlarına da pasolig olmadan gidebiliyor…

Fanatik taraftarlar tabii ki passolig alıyor…

Anadolu takımları büyük şehirlere maça geldiklerinde takımlarını desteklemek isteyen taraftarlar passolig olsa bile maçlardan mahrum kalıyor…

Bu işkenceye artı son verin…

*****

Burnundan kıl aldırmak

Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır. İlaç alır, geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrı kesici verir, gider. Lakin Osman Efendi’nin baş ağrısı artarak devam eder. Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar.

Osman Efendi, şehrin ileri gelenlerindendir; ağrıyı kesene servet vaat eder. Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. Baş ağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendi’yi İstanbul’a götürmeye karar verirler.

İstanbul’da en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır... Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir. Oysa dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirir.

Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Osman Efendi apar topar yurtdışına götürülür. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanır.

Sonuç; Osman Efendi’ye teşhis konulamaz. Artık yerinden kalkamayan Osman Efendi’ye ağrı kesici iğneler verilir, ülkesine dönüp dinlenmesi, daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir.

Osman Efendi bitkin, aile perişan. Kader denilir, memleketine dönülür. Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar.

Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Osman Efendi’nin eski berberi çağrılır. Berber yataktan kalkamayan Osman Efendi’yi tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler. Berber, bir an düşünür; “Beyim, sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın” der.

Hemen bakar, “Hah işte, kıl dönmüş” der.

Osman Efendi’nin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker.

Ev halkı, Osman Efendi’nin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar. Berberi, Osman Efendi’nin elinden zor alırlar. Berber, cımbızın ucunda tuttuğu uzun kılla kapı dışarı edilir.

Osman Efendi’nin kanayan burnuna pansuman yapılır, kolonya koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır.

Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, berberi çağırır ve ona bir servet bağışlar.

*****

TEBESSÜM

Sinyal

Temel, Cemal'e telefon eder, sekreter çıkar.

- Telesekretere not bırakacaktım.

- Bana da bırakabilirsiniz.

Uzun süre ses çıkmayınca, sekreter, Temel’e ne olduğunu sorar.

Temel cevap verir:

- Sinyal vermediniz ki…

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar.

Tolstoy