Dünyayı yeni bir kaosa sürükleyen Kovid19 virüsü, hem devletleri hem bireyleri derinden etkiliyor. Virüs bulaşsın bulaşmasın, herkese bedel ödetiyor. Ülkelerin ekonomilerinde derin yaralar açılıyor, özel sektörde şirketler kapısına kilit asma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor, milyonlarca insan işsiz kalıyor ya da işsiz kalma korkusuyla yaşıyor.

Türkiye de bundan nasibine düşen sıkıntıları fazlasıyla alıyor.

Devlet; sahip olduğu olanaklar çerçevesinde yapılan düzenlemelerle, bir yandan ekonomiyi ayakta tutmak, diğer yandan vatandaşın süreci en az etkiyle atlatmasını sağlamaya çalışıyor. Alınan kararları, yapılan düzenlemeleri yetersiz de bulabilirsiniz. Ancak devletin her yarayı sarması, her zor duruma düşene el uzatması içinde bulunduğu şartlar gereği mümkün değil.

Her gün değişik sektörlerde faaliyet gösterip işsiz kalan, daha doğrusu nafakasını temin edemeyen vatandaşlardan yığınla serzeniş alıyorum. "Sesimizi duyur" diyenler arasında, restoranlarda günlük yevmiye ile çalışan garsonlar da var, müzisyenler de... Taksici de var, minibüsçü, simitçi, seyyar plavcı, kahvehaneci de...

MARKETLERİN BAHANESİ ÇOK

Pandemi şartlarından etkilenmeyen sektör neredeyse yok gibi. Kapasite kaybı yaşadığı için yıllık planlarını revize edenler çoğunlukta.

Ancak bazı sektörlerde, pandeminin faturası vatandaşa, daha doğrusu "müşteri"ye çıkarılıyor.

Bunların başında marketler geliyor.

İstanbul'da hal fiyatları günlük olarak internet üzerinden yayınlanıyor. Bir ürünün halde kaç liraya işlem gördüğünü oradan takip edebiliyorsunuz. İBB'nin hal fiyatlarıyla ilgili listesini elinize alıp markete gittiğinizde arada dudak uçuklatan bir fark olduğunu görüyorsunuz.

Market zincirlerinde bile etiketler artık günübirlik değiştirilir oldu. Döviz yükseldi, zam. Yağmur yağdı, zam. Güneş açtı zam.

Bahaneleri çok.

Satılan ürünün kalitesi deseniz o da tartışılır. Halde en düşük fiyattan işlem gören sebze-meyve, market tezahında en yüksek fiyattan işlem gören "seçme" ürünün 4 katına etiketleniyor.

Sıkı bir denetim, vatandaş için en iyi hizmet olacak. Artık bu konuda belediyeler mi yetkilidir, yoksa sadece Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri mi orasını bilmem. Ama marketler acilen hizaya getirilmeli.

ÖĞRENCİ VELİLERİ DERT KÜPÜ

Bir de özel okulların durumu var.

Daha doğrusu özel üniversiteler, ya da diğer bir deyişle "vakıf üniversiteleri."

Çoğu akademik formasyon açısından zayıf, hatta yetersiz olan, apartman kiralayıp "kampüs" (!) adını veren, öğretim görevlisi bulamadığı bölümü "asistan"la sürdürmeye çalışan üniversiteler hani. Bir yandan da bol keseden akademik unvan dağıtma aracı haline getirilen üniversiteler...

Pandemi şartlarında yeni eğitim-öğretim dönemine hazırlanan özel üniversiteler (vakıf demeye dilim varmıyor), televizyon ekranlarını, bilboardları reklamlarıyla donattılar. Reklam bütçeleri ile ARGE çalışmalarına ayırdıkları bütçeyi karşılaştırdığımızda arada büyük bir uçurum olduğunu görüyoruz. Bütçesinin büyük bölümünü, yeni müşteri (öğrenci) kazanmak için reklama harcıyor bu üniversiteler.

Bu yıl da diğerlerinden farklı olmadı ve "kampanyalar"la öğrenci kayıtlarını yaptı özel üniversiteler.

Şimdi gelelim, özel üniversite müşterisi olan öğrenci velilerin şikayetlerine:

Devlet; eğitimde KDV oranını eğitim-öğretim yılı başlamak üzereyken yüzde 8'den yüzde 1'e düşürdü. Bu karardan önce özel üniversitelere kayıt yaptıran ya da sözleşme yenileyen veliler, aradaki yüzde 7'lik farkın kendilerine ödenmediğinden yakınıyor.

Bazı üniversiteler, velilerden yıllık 5 bin lirayı bulan "yemek parası"nı da fiyatlarına ekledi. Ama pandemi nedeniyle alınan "uzaktan eğitim" kararı gereği, öğrenciler doğal olarak bu haktan faydalanamıyor. Ve veliler de yemek parasının kendilerine iade edilmesini istiyor. Birçok özel eğitim kurumu, bu isteğe de olumlu cevap vermiyor.

ÇALIŞANLAR DA DERTLİ

Özel üniversitelerde çalışanlar da pandemi koşullarında kendilerine dayatılanlardan dertli.

Devletin sektörlerin pandemi döneminde ayakta kalabilmesi için açıkladığı desteklerden biri olan "kısa çalışma ödeneği" hakkını kullanan üniversite yönetimleri, çalışanlarına yarım maaş öderken, tam zamanlı çalıştırmaya devam ediyor.

Tam zamanlı çalıştırdığı elemanlarının SGK primini de yarım yatırıyor. Dolayısıyla çalışanların emeklilik hesapları şaşıyor.

Özel üniversitelerin eğitim-öğretim kadrosunda olanlarla yaptıkları sözleşmelerde yer alan "özel sağlık sigortası" da pandemi bahane edilerek tam aktifleştirilmiyor.

Dertlerini dinlediğim bir öğretim görevlisi, "Üniversite yönetimi devletin pandemi nedeniyle sağladığı tüm imkânlardan faydalanıyor. Ama bu arada bizim çalışma süremiz ve performansımızda bir azalma olmadığı halde maaşımız yarım ödeniyor, SGK primlerimiz eksik yatıyor" diyerek serzenişte bulunuyor.

Şikayet edilenler arasında "marka" sayılan eğitim kurumları da var.

Bir semt hastanesini kiralayıp, kadrosundaki uzman ya da doçentleri kadrosunda gösterip "tıp fakültesi" açan özel üniversite de...
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'tan, YÖK'e kadar ilgili tüm birimlerin artık vakıf üniversitelerinin eğitim kalitesinden ticari faaliyetlerine kadar el atması zamanı gelmiştir.

Akademik dünyada en ufak iz bırakamayan, verdiği diplomanın, mezun olan için piyasada hiç bir şey ifade etmediği özel üniversiteler bir an önce tasfiye edilmelidir.