Hay huy, seçim, geçim derken Temmuz'un ikinci yarısın geçtik. Takvim yapraklarını çevirirken Osman Gazi'nin 1 Ağustos 1258'de Söğüt'te doğduğu notunu gördüm.

Derler ki Türk milleti şair bir millettir: Çobanından padişahına kadar... Padişahlardan örnekler verirler ki, Osmanlı padişahlarının hepsinin küçümsenmeyecek ölçüde şair olduklarını biliriz. Osman Gazi de şiir yazmış mıdır, diye arandım. Bulmam zor olmadı: Osman Gazi şiirinde şöyle diyor:

"Kurt olup, gel gir sürüye

Aslan ol, bakma geriye

Çar edüp, haydi çeriye

Dil geçidini hisar yap

Osman Ertuğrul oğlusun,

Oğuzhan Karahan neslisin,

Hakkın bir kemter kulusun

İstanbul'u aç gülzâr yap!

..........."

Son kıtada ''Osman, Ertuğrul oğlusun, Oğuz soyundan ve Karahan neslindensin. Sen Allah'ın aciz bir kulusun,  İstanbul'u al, gül bahçesine çevir...'' derken iki yüz yıl sonrasının hedefini çizivermiş.

Osman Gazi, Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu... Söğüt dolaylarında kurulan devlet, kısa zamanda gelişti.  624 yıl devam etti.

Osman Gazi'nin asıl adı Otman'dı. Yabancı kaynaklarda Osmanlılar'a "Otmanlılar" denmesi bundan.  "Ot" kelimesi eski Türkçe'de "ateş", "man" da "adam" demekti. Osman Gazi, Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundandı.

Osman Gazi, babasıyla savaşlarda bulundu. Cesur ve yiğit bir delikanlıydı. Uzuna yakın boylu, geniş omuzlu, uzun kollu, yuvarlak yüzlü, siyah çatık kaşlı, elâ gözlü, koç burunlu ve değirmi sakallıydı. İyi bir asker olmakla beraber edebiyata da meraklıydı.

Osman Gazi'nin ilk eşi, bir Türkmen önderlerinden olan Ömer Bey'in kızı Malhatun'du. Malhatun, Orhan Bey'in de annesiydi.

Öte yandan Şeyh Edebali'nin Balahun adında güzel mi güzel bir kızı vardı. Babasının sağlığında sıkça gittiği Şeyh'in  evinde, Bu kızı  görmüş ve âşık olmuştu. Osman Gazi Balahun'u istediyse de Şeyh, kızını bir beyzadeye veremeyeceğini söylemişti.

Rivayet edilir ki, Osman Bey bir gece rüyasında, Şeyh Edebali'nin yanında yatıyordu. Bu esnada Edebali'nin koynundan bir ay doğdu. Bedir haline gelince, gökten inip Osman'ın koynuna girdi. Bunun üzerine Osman'ın göbeğinden bir ağaç çıkarak yükseldi. Büyüdükçe yeşillendi. Dallarının gölgesi ile bütün dağları örtüyordu. Ağacın yanında dört sıra halinde dağlar gördü ki, bunlar Kafkas, Atlas, Toros ve Balkan Dağlarıydı. Ağacın köklerinden Dicle, Fırat, Nil ve Tuna nehirleri çıkıyordu. .......  Dağların tepeleri ormanlarla örtülüydü. Vadilerde şehirler vardı. Bunların hepsinin altın kubbelerinde birer ay yükseliyor, sayısız minarelerinden müezzinler ezan okuyordu. Ağacın yaprakları kılıç kını gibi uzanmaya başladı. Derken bir rüzgâr çıkıp, ağaçların yapraklarını, İstanbul şehrine doğru çevirdi. Şehir iki denizin ve iki karanın birleştiği yerde, iki firuze ile zümrüt arasına oturtulmuş bir elmas gibi parlıyordu. Böylece bütün dünyayı kuşatan geniş bir ülkenin teşkil ettiği yüzüğün kıymetli taşını meydana getiriyordu. Osman bu yüzüğü parmağına takarken uyandı.

Bu rüyasını gidip Şeyh Edebali'ye anlattı. Şeyh gülerek:

"Osman, padişahlık sana ve senin nesline kutlu olsun. Kızım Balahun da senin helalin olsun. Hemen nikâh edelim," dedi. Verdiği nasihati hepiniz biliyorsunuz. Burada tekrarlamayayım. Osman Gazi'nin çoğunuzun bilmediği bir özelliğini yazayım:

Osman Gazi, 19 yıl beylik, 27 yıl da padişahlık etti.  Öldüğü zaman terekesinden altın, gümüş gibi kıymetli eşyalar çıkmadı. Denizli bezinden sarıklık bez, bir at zırhı, bir tuzluk, bir kaşıklık, bir çift çizme, Alaşehir dokuması kırmızı renkli sancaklar, bir de iki uçlu kılıç, bir tirkeş, tahta bir taht, bir mızrak, birkaç at, üç sürü de koyun çıktı. Osman Gazi, devlet hazinesinden maaş almazdı. Koyunlarıyla geçinirdi. Varın gerisini siz anlayın ve yorumlayın.

Gelelim bir başka konuya: Balahun ile Malhun hatunlar aynı kişiler mi, ayarı eşler mi? Tam bilen varsa lütfen beri gelip anlatsın. Ne yazık ki yabancı yazarlar bizim padişahlarımızın eşleri hakkında romanlar yazıyor, biz de onlardan okuyup kabul ediyoruz.