Öfke, saldırı ve cinayet haberleri eksik olmuyor. Fındık kabuğunu doldurmayacak sebeplerden insanlar birbirini öldürüyor.

Bir maganda, “Beni solladın” diyerek kadın sürücüyü dövmeye kalktı, aracın kaputuna çıkarak, deli gibi ön camını tekmeleyerek kırdı.

Daha ne olduğunu anlayamadan bu kadarı da olmaz dedirten haber Erzurum’dan geldi.

Karayazı ilçesinde bahçede erik toplayan çocuklar arasında kavga çıktı. Kavgaya aile büyükleri de karıştı. Uzun namlulu silahlarla baba ile iki oğlu öldürüldü, bir kişi de yaralandı.

Çocukların erik kavgası üç can aldı…

İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?

Bu öfke, bu gözü dönmüş canavarlık neden?

Bırakın hoşgörüyü, karşılıklı sevgi saygıyı… Çok acıdır ama birbirlerini öldürmek için bahane arayan bir toplum haline geldik…

Herkes öfkeli, herkesin canı burnunda…

Komşu komşunun külüne muhtaç olduğu dönem geride kaldı, insanlar bireysel yaşamaya başladı…

Kendi etiyle kavrulduğunu sanan, kimseye muhtaç olmadığını düşünen bazı insanlar, sevgi, saygı ve hoşgörüden nasibini de alamayınca canavarlaşıyor…

Siyasetin üst perdesinde küçük siyasi hesaplar veya üç beş oy uğruna hakaretler yağdırılıyor, söylenmedik söz bırakılmıyor.

Televizyonlarda, gazetelerde, internet ve sosyal medyada her türlü hakaret ve tehdit dili kullanılıyor.

Küçük çıkarlar uğruna kullanılan öfke dili, tabanda şiddet ve cinayete dönüşüyor.

Kimi zaman söylenecek sözü ve fikri olmayan insanlar zorla görüşünü kabul ettirmeye çalışıyor.

Gücü elinde bulunduran her zaman haklı olduğunu sanıyor.

Daha da acısı gücü olan hakkını zorbalıkla elde edeceğini düşünüyor ki, şiddete başvuruyor.

İnsanların hukuka ve adalete güveni kalmayınca, kendi adaletini zor ve güç kullanarak sağlamaya çalışıyor.

Çok acıdır ama adalet mekanizması da adeta bu zorbaları haklı çıkaracak şekilde işliyor… Ya adalet sağlanamıyor ya da çok geç sağlanıyor. Mazlumun mağduriyeti artarak sürüyor.

Toplumdaki ayrışma, insanlardaki öfke barut gibidir… Nerede ne zaman patlayacağı ve ne kadar hasar vereceği bilinemez…

Hepimiz öfke dilinden, öfke ve kin siyasetinden vazgeçmeliyiz.

Küçük siyasi ve maddi çıkarları bir kenara bırakıp toplumu ayrıştıracak, bölecek ifadelerden ve davranışlardan şiddetle kaçınmalıyız.

Aklımızı başımıza almazsak, öfke dili ve namlunun ucu yarın bize de dönebilir…

*****

Dünyanın en zengin çocuğu

Bill Gates’e, “Dünyada senden daha zengini var mı?” diye sordular. “Evet, benden daha zengini var” karşılığını verdi.

“Peki, kim bu?” diye sorduklarında Bill Gates şu cevabı verir:

Eğitimi tamamlayıp Microsoft şirketini kurmaya hazırlanırken New York Havaalanındaydım. Birden gözüme gazete satıcısı ilişti... Elindeki gazetelerin birindeki başlık ilgimi çekti. Elimi cebime attım ama hiç bozuk param yoktu. Oradan uzaklaşmak üzere ayrılıyordum ki, siyahi genç delikanlı birden atılarak; “Beyefendi buyurun, gazete benden size hediyem olsun” dedi. Ben de ona; “Elimde bozuk param yok” dedim.

O da “Ben sana gazeteyi hediye ediyorum” dedi.

Bu olaydan 3 ay sonra yolcuğum aynı havaalanına denk geldi...

Gözüm bir gazeteye ilişti... Elimi cebime attım ama yine de bozuk param yoktu. Aynı çocuk geldi; “Gazeteyi al” dedi.

Ben de ona: “Oğlum geçen gün aynı durum yaşandı. Sen bu durumla her karşılaştığında insanlara gazeteyi hediye mi ediyorsun?” dedim.

Dedi ki; “Tabii ki… Ben verdiğimde, tüm kalbimle veriyorum. Bu beni rahatlatıp mutlu ediyor...”

Bu cümle benim aklımı o kadar kurcaladı ki, acaba çocuk hangi mantık ve hangi hissiyata göre böyle söylüyordu…

19 yıl aradan sonra... Ekonomik gücümün doruğuna ulaşıp, dünyanın en zengin adamı olduğumda… Bu genç delikanlının iyiliğinin karşılığını verebilmek için onu arayıp bulmaları için bir grup oluşturdum. Onlara falan havaalanına gidin ve bana gazete satıcı siyahi genç delikanlıyı bulun dedim. Bir buçuk ay sonra alanın birinde bekçilik yaptığını öğrendim. Ona bir davetiye gönderip ofisimde ağırladım.

Ona “Beni tanıyor musun?” diye sordum.

- Tabii ki sen Bil Gates’sin, herkes seni tanır.

- Hatırlar mısın sen ufakken gazete satıyordun. Bende bozuk yoktu ve sen bana gazeteyi hediye ettin. Bunu neden yaptın?

- Belli kesin bir neden yok. Yalnız birine karşılık beklemeden bir şey verdiğim zaman mutluluk duyuyorum, beni rahat ve huzurlu kılıyor.

- Sana iyiliğinin karşılığını vermek istiyorum. Dile benden ne dilersen!

- Nasıl?

- Sana istediğin ne ise vereceğim…

Gülerken bana dedi ki:

- Ne istersem onu mu, bu gerçek mi?

- Evet. Ne istersen vereceğim…

- Size teşekkür ediyorum beyefendi. Fakat hiçbir şeye ihtiyacım yok...

- Bir şey istemen lazım, bana yaptığın iyiliğin karşılığını vermek istiyorum…

- Sayın Bill Gates her şeyi yapacak gücün var ama benim iyiliğimi telafi edemezsin!

- Ne demek istiyorsun, nasıl olur da telafi edemem?

- Seninle benim aramdaki fark, ben sana yoksulluğumun doruğunda verdim ama sen zenginliğinin doruğunda bana veriyorsun. Bu da durumu telafi etmez... Ama senin yaptığın (karşılık vermeye çalışman) bu güzellik beni çok mutlu etti… Teşekkür ederim.

Bill Gates şunu ekliyor: “İşte o sözü kendisinin benden daha zengin olduğunu hissetmeme neden oldu. Çünkü en makbul verme çeşidi, senin ihtiyacın var iken vermen. Çocuğun bana yaptığı da budur. En iyi iyilik hiçbir karşılık beklemeden yapılan iyiliktir.”

***** 

TEBESSÜM

Kimlik

Bir gün bir profesör kürsüye çıkacakken birisi hıyar atmış. Profesör hiç moralini bozmadan kürsüye çıkıp hıyarı sallayarak şöyle der:

- Birisi kimliğini düşürdü sanırım!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Balonlar, içi boş şeylerin de bazen yükselebileceğini hatırlatır.