Sık sık insanların okumadıklarından dert yanarız. 

Neredeyse parayı verenin yüksek lisans diplomasına sahip olduğu, kes yapıştır ile doktora yapıldığı, makale bile yazmadan insanların doçent olduğu ve ne acıdır ki bir tek kitabı bile olmayan profesörlerin bulunduğu ülkemizde insanların okumasını beklemek hayalcilik olur.

Kalkınabilmek için insanların okuması, her alanda bilimsel araştırmaların yapılması şarttır.

Ancak bundan daha önemli bir husus var ki insanlar ilme ihtiyaç duymalı, okumanın araştırmanın önemini anlayabilmelidir.

Geldiğimiz noktada durum gerçekten vahimdir.

Bir hoca, düğünde vaaz ediyor. Düğünde vaaz mı olur demeyin, oluyormuş...

Hoca mealen der ki; "Doktor lazım, mühendis lazım ama bırakın başkalarının çocukları doktor olsun, mühendis olsun. Sizin çocuklarınız hoca olsun. Babam derdi ki, her köye bir kasap, bir doktor lazım ama başkalarının çocukları kasap olsun, doktor olsun. Sen hoca ol. Babam ne güzel söylemiş. Sizin de çocuklarınız hoca olsun."

Bu hoca "İlim Çin'de olsa bile gidip alın" diyen Hz. Peygamberimiz (SAV)'in sünnetinden gittiğini savunuyor. 

İlmi sadece hocalıktan ibaret sanıyor.

Hocalıkta da "İlmin en güzelini öğrenin, kendinizi çok iyi yetiştirin" dese hadi neyse... 

"Gidin bir şeyhin dizinin dibine oturun" demeye getiriyor.

Hocaların düğünde bile bu şekilde vaaz ettiği bir ülkede insanların okumasını beklemek ne kadar gerçekçi olur?

İlk ayet "Oku" emriyle başlıyor.

Biz ise oku emrini uyu diye anlıyoruz.

Araştırmadığımız için kendi tarihimizi bile yabancılardan öğrenmek zorunda kalıyoruz...

Hem dinimizden, hem tarihi gerçeklerden bilgimiz olmuyor...

Okumadığımız için de maalesef kendini hoca sananlara teslim oluyoruz.

Sonra da o öyle fetva verdi, bu böyle fetva verdi diye söylenip duruyoruz.

****
Babadan kızına ders

Bir babanın okumayı hiç sevmeyen bir kızı vardı. Bir gün kızına kitap okuma alışkanlığı kazandırabilmek için plan yapar...

"Kızım, eğer sana verdiğim bu kitabı okursan sana 50 lira vereceğim" der.

Bu teklif çocuğun çok hoşuna gider. Ama kızın kitap okuma ile hiç arası yoktur.

Kendince bir çare arar...

"En iyisi ben bu kitabın özetini internetten araştırıp bulayım, onu iyice ezberleyeyim, babam okudun mu diye sorunca da o özeti anlatırım" diye düşünür.

Ve çocuk gider, babasının okuması için verdiği kitabın özetini internetten bulur.

İki sayfalık kitabın özetini iyi bir şekilde ezberler.

Kitabı okumadığını babasının anlamaması için de bir hafta kadar bekler.

Bir hafta sonra "Babacığım ben kitabı okudum, ödülümü verir misin?" diye sorar.

Babası kızından kitapta geçen konuyu anlatmasını ister.

Genç kız güzel bir şekilde konuyu anlatır.

Ardından tekrar ödülünü ister babasından.

Ama babası hiç beklemediği bir tepki verir ve kızına şöyle der; "Sen bu kitabı okumamışsın, beni kandırıyorsun. Çünkü eğer okusaydın kitabın içine koyduğum 50 lirayı bulurdun."
 
***

TEBESSÜM

Haksızlık

Öğretmen yaramazlık yapan iki öğrencisine kızar ve ellişer kez adlarını yazmalarını söyler.

Öğrencilerden biri öğretmenine itiraz eder:

- Öğretmenim, bu çok büyük bir haksızlık değil mi?

- Neden haksızlık olsun ki?

- Onun adı Ali, benim ki ise Abdurrahman.

****

GÜNÜN SÖZÜ

Kitapları yakmaktan daha büyük bir suç varsa, o da onları okumamaktır.

Joseph Brodsky