Bugün ders zili çalıyor...

Okullar sorunlu açılıyor... Özellikle liselerde yerleştirme sorunu tam olarak çözülemedi.

Ders kitabı sorunu devam ediyor, birçok kitap henüz hazır değil.

En büyük sorun öğretmen açığı...

Zaten öğretmen açığı vardı, ihraç edilen ve emekli olan öğretmenlerle bu açık daha da arttı.

Gerek 2017'de, gerekse 2018'de yeterince atama yapılmayınca öğretmen açığı had safhaya ulaştı.

Sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da değil, Türkiye'nin her tarafında öğretmen ihtiyacı var.

Öğretmen eksik olunca okulların durumunu varın siz düşünün...

Var olan öğretmenler arasında da adaletsizlik var.

Kadrolu öğretmenler; öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen diye ayrılıyor.

Uzman öğretmen, başöğretmen unvanı bir ara verildi. İlgili yasa Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilince diğer öğretmenler bu haktan mahrum kaldı...

Unvanı alan kurtuldu, gerisi adalet bekliyor...

Daha da büyük sıkıntı ise kadrolu öğretmenlerle aynı işi yapan ama çoğu haklardan mahrum olan sözleşmeli öğretmenlerin durumu...

Yer değişikliği hakları yok, sırat köprüsü gibi beklemedeler.

Kadrolu öğretmenlerle aynı işi yapıyorlar ama resmen üvey evlat muamelesi görüyorlar...

En büyük garabet ise ücretli öğretmenlerde...

Girdikleri ders sayısı kadar ücret alıyorlar... Kadrolu öğretmenler gibi haftalık 30 saat derse girseler bile en fazla 1.300-1.400 TL alabiliyorlar. Yani kadrolu öğretmenlerin maaşının yaklaşık üçte biri...

Resmen kölelik düzeni...

Devlet kaçak işçi çalıştırıyor...

Ücretli öğretmenlik seçiminde de hiçbir ölçüye dikkat edilmiyor...

Adamı olan ücretli öğretmenlik yapıyor...

Eğitim fakültesi mezunları boşta ama eğitimle uzaktan yakından ilgisi olmayanlar öğretmenlik yapıyor...

Milli Eğitim Bakanının önce bu soruna el atması gerekir...

*****

Hayırlı evlat

Üç kadın çeşme başında toplanmış konuşuyorlardı. Az ötede ihtiyarın biri oturmuş, kadınların çocuklarını methetmelerini dinliyordu.

Kadınlardan biri:

- Benim oğlum öyle marifetlidir ki, hiç kimse bu konuda onunla boy ölçüşemez... Tam bir cambazdır o! İp üzerinde bir yürüse de görseniz...

Diğer kadın heyecanla atılarak:

- Benim oğlumun sesini bilseniz. Tıpkı bir bülbül gibi şakır. Yeryüzünde hiç kimsenin böyle bir sesi yoktur. Allah vergisi bu...

Üçüncü kadın sessizce duruyordu. Diğerleri sordular:

- Sen çocuğunu niye övmüyorsun? Nesi var ki?

- Çocuğumun çok üstün bir tarafı yok ki... Ne diye durup dururken öveyim onu.

Kadınlar kovalarını doldurup yola koyuldu. İhtiyar adam da peşleri sıra yürümeye başladı. Kadınlar ağır kovaları taşımakta güçlük çektikleri için ara sıra durup dinleniyorlardı. Sırtları ağrı içindeydi. Bu sırada çocukları onları karşılamaya çıktı.

Birinci çocuk hemen elleri üzerinde havaya kalkmış, çeşitli marifetler gösteriyordu. Kadınlar gözleri hayretten büyümüş haykırdılar:

- Aman ne kabiliyetli çocuk!

İkinci çocuk altın gibi bir sesle öyle güzel şarkılar söyledi ki, kadınlar hayranlıkla dinlediler...

Üçüncü çocuk koşarak geldi, annesinin elinden kovayı alarak eve kadar taşıdı.

Kadınlar ihtiyara sordular:

- Bizim çocuklarımız hakkında ne diyorsun?

İhtiyar şaşkınlıkla:

- Çocuklarınız mı? Onları bilmem. Yalnız biri vardı, annesinin elinden kovayı alıp eve taşıdı. Onu çok beğendim...

*****

TEBESSÜM

Soru

Temel, sınavdan çıkan oğluna sordu:

- Sınav nasıl geçti, sorular zor muydu?

Temel'in oğlu omuz silkti ve şu cevabı verdi:

- Yok babacığım, sorular kolaydı ama cevapları çok zordu...

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Eğitim; kafayı geliştirmek demektir, belleği doldurmak değil.

Mark Twain