Telefonunuza bir mesaj gelir donar kalırsınız. Ezberimde taşıdığım, binlerce kere aradığım baba evinin telefonu isteğim üzerine iptal olmuş. Ben istekte bulunmadım. İlk aklımdan geçen babamın vefatı üzerine kardeşimin numarayı iptal ettirdiğiydi ve haklı çıktım.

Sadece şaşkınım. Birbiri  ardına gelen yedi rakamın anlamı ne büyükmüş. Kaç gündür o telefon numarası ile ilgili anılarımı düşünüyorum. Bizim kuşaklar iyi bilir; öyle telefon sahibi olmak kolay değildir o dönemlerde bu ülkede. Ptt’ye gider kaydolursunuz ve yıllarca sıranın size gelmesini beklersiniz. O kadar çetrefilli ve karmaşık bir işti ki bu durum; Ptt merkezlerinin yakınlarında bu işleri takip eden simsarlar oluşmuştu. Gazetelerde ilan sütunu vardı satılık telefon diye.

Epey bir uğraş ve çabanın sonunda bağlanmıştı o telefon evimize. Görece olarak bu işlerin kolaylaştığı bir döneme rastlamıştı; sanırım 1983-84 yılı olabilir. 35 yıl öncesinden söz ediyorum sizlere. Nasıl geçip gittiğini anlamadığım 35 yıldan. Öğrenciliğim, askerliğim, iş kurmam, çocuk sahibi olmam hep o 35 yılın içinde.

35 yılın içinde evden ayrılıp üniversite eğitimi için İzmir’de yaşadığım dört sene var. İki arkadaş aynı evi paylaşırdık. Belediyenin katkılarıyla yapılmış, dar gelirliler için düşünülmüş bir toplu konut alanındaydı evimiz. Yaklaşık 3000 konut vardı ve aralara serpiştirilmiş 20 kadar ankesörlü telefon kulübesi. O kulübelerden defalarca aradım anne ve babamı. Babamdan utana sıkıla harçlık istedim. Annemle konuştum. Çok sonraları anladım annemin hasretle o telefonun başında beklediğini.

Hayat dediğimiz bu muhteşem karmaşanın, karmanın içinde yaşayarak öğrenmeye devam ediyoruz. Bir numara siliniveriyor telefon santrallerinden, dijital bir boşluk kalıyor geriye. Bir de 28 yıl önce akşamın yavaş indiği o şehirde telefon etmek için sıra bekleyen üniversite öğrencisi. Üç tane büyük jetonu var cebinde. Öğrenci pasosunun yanında bekliyorlar. Metalden yapılmış bir heykel ne kadar düşünebilirse o jetonlarda o kadar düşünüyor eminim. Birazdan girecek kulübeye o genç. O numarayı tuşlayacak, telefonun zil seslerini sayacak, açılacak telefon konuşacak. Sonra çıkıp yürüyecek o telefon kulübesinden otobüs durağına doğru, karışıp gidecek o şehrin diğer insanları gibi kalabalığın içine. Kaybolacak. İçine aldığı her şeyi unutan denizler gibi o şehrin unutmasını bekleyecek.

Bir gün hepimizin hafızasından silinecek o numara. Bir gün biz silineceğiz herkesin aklından. Bizleri en son anımsayan kişi bir türlü aklına getiremeyecek adımızı. Adımızı farklı zamanlarda yeniden anımsamaya çalışacak ama anımsayamayacak. Ve vazgeçecek anımsamaya çalışmaktan. Bir varmış bir yokmuş olacağız.

Az önce bir kere daha denedim aramayı uçunda babamın sesini duyduğum numarayı. Aradığınız numara geçersiz diyor, çirkin tonlu iki düdük sesinden sonra. Sadece ben değil hepimiz eksilerek siliniyoruz ellerimizin dokunduğu, gözlerimizin gördüğü her şeyden. Keşke bizlerden birşeyler kalsa geriye. Ama kalmıyor. Örneğin o telefonun evimize bağlandığı sevinç çıksa karşımıza. O sevinci anımsasak.

Rakamlar da sözcükler kadar büyülü. Rakamlar da sizi bir uçtan bir uca geçebiliyormuş bunu anladım birkaç gün önce. Evimizin telefon numarası iptal oldu. Ama ben arada sırada aramaya devam edeceğim o numarayı. Ta ki yeniden birilerine verilene kadar. Belki o öykünün de peşine düşerim, eğer bir iş yeri numarası falan olmazsa.

Yedi rakamla yaşadığımız, paylaştığımız bir sürü unutulmaz anımız var. O rakamların sonunda annemin sesi vardı. Babamın sesi vardı. Çok beklemiştik.  Çok sevmiştik o telefon numarasını.

Silindi. Yok artık. Bir dönem kapandı.

Aradığınız numaraya ulaşılamıyor, zaten aramayınız; özleyiniz…