Nevruz; Türk insanını birbirine kenetleyen, bağlayan, Ergenekon'dan demir dağları eriterek dirilen atalarının ruhlarıyla yanan bir ateştir. Bu ateş, hiç sönmeden binlerce yıl yandı ve gelecekte de kıvılcımlarından binlerce gönlü tutuşturarak "ortak kültür ocağı"nda binlerce ruhu ısıtacaktır. Avrasya'nın, Türk âleminin Nevruz toyu kutlu olsun, Nevruz gülleri geleceğe umutlar taşısın.

Türk kültüründen kaynaklanan Ergenekon / Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve görenekleriyle zenginleşmiş ananevi ve temeli beş bin yıllık Türk tarihine dayalı milli bir bayramdır. 

Bu bayramdaki kutlamalar, Türk toplum hayatında farklı fakat bütünleştirici fonksiyonlara da sahiptir. Bunları şu noktalar etrafında toplamak mümkündür: 

İnsanlar arasındaki karşılıklı sevgi ve saygıyı kuvvetlendirmek.  

Dargınlıkları unutturarak insanları kardeşçe kucaklaştırmak.    

Milli birlik ve beraberliğin, birlikte yaşama isteğinin güçlenmesini ve dayanışmayı sağlamak.

Huzur ve barış havasını evrensel ölçülerde geliştirmek.

Nevruz, geleneklerin, göreneklerin, inançların sergilendiği bir bayram...  Bolluk ve bereketin işareti,

Nevruz bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Nevruzun, çeşitli kültür çevrelerinde, farklı etnik gruplarda farklı bir içerik ve anlama sahip olduğunu, kültürler arasındaki iletişim sonucunda çeşitli kültürlere girmiş ve benimsenmiş olduğunu söyleyebiliriz. 

Gerçek olan, en eski Türk geleneklerinden, bayramlarından biri olduğudur.. Yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma gibi nitelikler hiç değişmeden günümüze kadar yaşadığı görülmektedir. Osmanlı devrinde de Nevruz, çok canlı biçimde kutlanmaktaydı.

Kızılbaş Aleviler, İmam Ali'nin doğum günü yanı sıra İslami bir örtüyle Nevruz'a şu anlamları da yüklediler.

1. Ulu Tanrı dünyayı gece ile gündüzün eşit olduğu Nevruz'da yaratmıştır.
2. İnsanlığın atası kabul edilen Hz. Âdem'in çamuru Nevruz'da yoğrulmuştur. Bir başka ifade ile insan Nevruzda yaratılmıştır.
3. Önceleri Cennette yaşayan Hz. Âdem'le Havva Şeytana uyarak haram meyveyi yediklerinden, Hz Âdem Serendib Adası'na Havva ise Cidde'ye sürülmüşlerdi. Pişmanlık duyan bu ilk insanları Tanrı afetmiş ve her ikisini bir Nevruz günü Arafat'ta buluşturmuştur.
4. Nuh'un gemisi Ağrı dağına konduktan sonra, Nuh peygamber yeryüzünün kuruyup kurumadığını öğrenmek için önce bir kargayı görevlendirmiş ancak karga geri dönmemişti. Daha sonra görevlendirilen güvercin bir müddet sonra ağzında bir defne dalı olduğu halde geri dönmeyi başarmıştı. Bu hem toprağın kuruduğunu ve hem de baharın geldiğini müjdelemek idi. Bunun üzerine Nuh Peygamber Ağrı dağından Sürmeli çukuru (Iğdır Ovası)na inmişti. Hz. Nuh'un yere ayak bastığı gün nevrozdu.
5. Kardeşleri tarafından bir kuyuya atılan Hz. Yusuf, bir bezirgan tarafından Nevruz'da kurtulmuştur.
6. Musa Peygamberin asasıyla Kızıldeniz'i yararak taraflarını kurtardığı gün Nevruz idi.
7. Bir yunus balığı tarafından yutulan Yunus Peygamber, Nevruz'da karaya bırakılmıştır.
8. Tanrı insanları yarattığı zaman evrende ki bütün yıldızlar Hamel/Koç burcunda toplu halde bulunmakta imişler. Nevruz'da Tanrı bütün yıldızlara feleklerinde dönmelerini emretmiş.

Görülmektedir ki, Nevruz şiiriyle, musikisiyle inanç dünyasıyla yüzyıllardan beri Türk'ün hayatının bir parçası olageldi.

"Nevrûzun bir bayram olarak kutlanmasıyla birlikte edebiyatta, musikide ve sarayda da yeni bazı adetlerin meydana gelmeye başladığı görülür. Bu adetleri edebiyatta "Nevrûziye", musikide "Nevrûz Makamı", eczacılıkta "Nevrûziye Macunları", saray adetlerinde "Nevrûziye Pişkesi" olmak üzere gruplandırabiliriz."

Türk musikisinin en eski mürekkep makamlarından biri de Nevruz adını taşıyor. Yedi yüzyıldan fazla bir maziye sahip olduğunu da biliyoruz. 

Divan edebiyatı şairleri, dini bayramlarda olduğu gibi, Nevruz'da da bahşiş almak için büyüklere kaside sunarlardı. Bunlara "Nevruziyye" denirdi. 

Bu nevruziyelerde baharın gelişi, bütün cihanın tazelenip, yeşilliklerle süslenişi, çiçeklerle bezenişi, adeta yeniden dirilişi, bahar eğlenceleri anlatılmıştı.