Şu sözler Profesör Dr. Ümit Meriç’in: “Sabahat Emir’e Allah tarafından yazma kabiliyeti verilmiştir. 50 yılda 50 eser vermiştir. Kalem saltanatının son tahtına Sabahat Emir oturmuştur. Ama o bundan dolayı hiçbir zaman kimseye tekellüfte bulunmamıştır, kimseye eyvallahı olmamıştır. Sabahat Emir, bir tenezzülsüzlüğün adıdır.”

Ne bir müthiş bir gerçeğin tanımı: “Sabahat Emir, bir tenezzülsüzlüğün adı.” Benim içinde, onur kavramının timsali olduğudur.

Sabahat Emir’in son kitabı, “Nehir” adını taşıyan bir roman.  İki ay kadar önce Akıl Fikir Yayınları tarafından basılıp dağıtıldı. Bir süredir köy hayatı yaşadığım için “Nehir”e geç ulaşıp,  mecrası içinde ummana doğru yol almaya başladım.

Son iki yüzyıl içinde edebiyat dünyasında, bazı eserleri tanımlamak için “nehir roman” kavramı kullanılıyor. Aynı yazar tarafından yazılan farklı romanların birbirleriyle ilişkisini anlatmak için bu tanım kullanılır olmuş.  

Elbette Sabahat Emir’in “Nehir”i bu kavramla ilgili değil. Ancak, gelecek kitapların “nehir gibi” devam etmeyeceğini kimse söyleyemez.

Nehir’in tanıtım yazısında da belirtildiği gibi, Sabahat Emir, kalbe dokunan, insan ruhunun labirentlerinde dolaşan ve gerçeğe okuyucusunu ulaştıran bir yazarımız. Edebiyatın gönülle yapılacağına inanıyor. Bugün kadar pek çok eserinde iyilikleri, erdemleri, güzellikleri akıcı bir üslup ve sağlam bir dille okurlarıyla paylaştı.

Sabahat Emir, edebiyatçılığının yanında seçkin bir aydın oldu. Duygu ve düşüncelerini birçok gazete ve dergilerdeki yazılarında, kitaplarında, senaryo ve tiyatro eserlerinde yansıttı. “Kökü mazide ati” düşüncesindeki sanatçı, edebiyatın kuşatıcı ve kucaklayıcı rolüne inandı. İnancının uygulayıcısı oldu.

Uzun bir süredir Nehir’le yoğunlaşıyor, demleniyordu. Nihayet, doğum gerçekleşti ve derinlikli çağrışımları olan bu eser okuyucusuna ulaştı.

Deniyor ki: “İnsanoğlunun ezelî hayatını, damladan okyanusa geçişini ve muhteşem dönüşümünü dile getiren romanı düşünerek ve hislenerek okuyacaksınız.”

Şu soru aklımıza geliyor: Nehir bir devriye midir? Yazarlıkta 55 yılı geride bırakan Emir, insanoğlunun ezelî hayatını ve bir damladan okyanusa geçişini aktarıyor. Sabahat Emir, kendisi ile yapılan bir röportajda, eseri için, bir insanlık macerası, tanımını yapmış. “Hem dünyevi hem tasavvuftan şeyler var... Bir damlanın serüveni. Esasında biz bir damladan oluşuyoruz. Çeşitli gidiş yolları var o yıllardan geçe geçe o yolların meşakkatlerini yaşayarak damlanın serüvenini bitiriyoruz ve tekrar aslımıza dönüyoruz. Bir kere her şeyden önce suya yakın olmak lazım. Suya yakın olan insan tefekküre yakındır, derinliği olandır. Biraz tefekkür, bilgi, yaşam komple bir tavır gerekiyor.”

Sabahat Emir Manisa’nın Kula ilçesinde doğdu. İstanbul Kız Lisesi’ni ve İ.Ü. Edebiyat Fakültesi, Türkoloji Bölümü’nü bitirdi. Öğretmenlik, milli eğitim basımevi müdür yardımcılığı, İstanbul basma Yazı ve Resimleri Derleme müdürlüğü görevlerinde bulundu. İTÜ TMDK’nda öğretim görevlisi olarak çalıştı.  Hikâye, roman, inceleme, derleme gibi alanlarda çalışmalar yaptı. “Gönül Dostları”, “Aile Bağları”, “Güleryüz Ailesi” gibi geniş hedef kitlelerine yönelik TV dizilerinin senaryo yazarlığını da üstlendi.

Sabahat Emir’in yayımladığı dil ve kompozisyon kitaplarının Türkiye’de büyük bir boşluğu doldurduğu, bunların 1970’li ve 80’li yılların en güvenilen başvuru kitapları olduğu, yazarı bir dönem edebiyat öğretmenlerinin çok iyi tanıdığı ve takdir ettiği, aynı zamanda Türkiye’de televizyon dizilerine senaryo yazan ilk edebiyatçılar arasında olduğu biliniyor.

Lise yıllarında şiirler ve oyunlar yazmaya başlayan Sabahat Emir, daha sonra Hisar, Varlık, Türk Dili ve Çağrı dergilerinde yayımladığı hikâyeleriyle adını duyurdu. Hikâyelerinde günümüz insanının karşılaştığı sosyal ve kültürel meseleleri akıcı bir dil ve güzel bir üslupla anlattı. Problemlere çözüm teklifleri getirdi. Doğmamış Çocuğun İtirafları adlı romanı Günaydın gazetesinde tefrika edildi.

Geceyle Gelen ile 1977 Türkiye Milli Kültür Vakfı Jüri Özel Ödülü. Cenupta Türkmen Oymakları ile 1979 Türkiye Milli Kültür Vakfı Sadeleştirme Ödülü aldı.