Tatar -Başkort Türklerinden olan, folklorcü, sanatkar  ve İstanbul İdil Ural Türkleri  Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Gülten Urallı;  İnsanlar ve kültürler arasında köprüler kurulmasına katkı sağlayan, müzik ve sanat  ile ilgilenmek, adeta bir şifa ve mutluluk kaynağı, olduğunu söylüyor.

Türkiye, çok köklü ve geniş bir coğrafyaya dağılmış ve yaşamakta olan Türk Milleti'nin, çeşitli sebepler ile buluşma noktası haline gelen Türkiye toprakları, Özbek, Azerbaycan, Kazak, Kırgız, Türkmen, Tatar, Uygur,  Karakalpak, Karapapak, Rumeli, Karaçay ve daha adını burada sayamadığımız Türk topluluklarının, Anadolu'ya göçmüş ve bu toprakları vatan bilmiş insanları bir bütün olarak hayatiyetini sürdürmektedir.  Bu dini, dili, kültürü, gelenek, örf ve adetleri, genellik ile bir ya da benzer olan Türk topluluklarına mensup olan kişiler, hem Türkiye'yi hem de, geldikleri toprakları vatan bilmekte ve o coğrafyadaki kardeşlerimiz ile de, kültürel ve sosyal bağlarını sürdürme gayretinde olmaktadırlar. Bu hafta sizler için, çok yönlü kabiliyet ve hizmet sahalarında adını duyurmuş bir  solist, folklorcü, sanatkar ve bir dernek başkanı ile konuştuk. İstanbul İdil Ural Türkleri  Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Gülten Urallı ile Tataristan -Kazan ile Başkordostan-Ufa kökenli ailesini, Türkiye'ye bakışını, müzik, kültür, sanat ve dernek çalışmalarını konuştuk.


Çok büyük zorluklar ile bu günlere gelindi


İdil Ural Türklerinden olan anne ve babanızın Türkiye'ye gelişleri nasıl olmuş?

Aslında her ikisinin aile kökenleri itibari ile de tanışmaları itibari ile ve evlilik hayatları itibari ile de, bir hayli ilginçlikler ile dolu.  Baba tarafı  Başordistan (Ufa) , anne tarafı Tataristan (Kazan) kökenli bir ailenin evladı olarak, 4 temmuz 1954 yılında İstanbul'da dünyaya geldim.  Orta ve lise tahsilimin bir kısmı İstanbul Kız Lisesi, daha sonra Şehremini Lisesi, Üniversite tahsilim, İDMMA  (Bugünkü Yıldız Üniversitesi) Vatan Mühendislik Fakültesi Elektrik Mühendislik  Bölümü'nden, 1980 yılında mezun oldum.  Başkord Türklerinden olan babam, Başkortostan başkenti Ufa, yakınlarında  rayonu İsitirik (Nimısler) köyü 1926 doğumludur. 17 yaşında askeri mektebi (tank bölümü) bitirdiğinde, 2. Dünya Savaşı sonlarına doğru, Polonya cephesine gönderiliyor.  Orada  Almanlar'a esir düşüyor.  Mittenwald'de esir kamplarında,  4 yıl yaşamak zorunda kaldıktan sonra,  Türkiye'ye geliyor.  (Babam doğduğu topraklara, ancak 35 yıl aradan sonra, gidebiliyor.) Önce Bilecik'te,  fotoğraf sanatçısı bir kişinin yanında, daha sonra Eskişehir'de uçak fabrikasında (teknik eğitimi olduğu için) çalışıyor.  Annemin babası ile tanışır ve daha sonra, kapı aralığında kızını görüp beğenir.  Ve annemle 1953 yılında evlenirler. İstanbul'a gelir  ve bir Tatar Türkü işadamı olan Ahmet Veli Menger'in, Bosch servisinde işe başlar. Rusça, Tatar Türkçesi,  Almanca, biraz da  İngilizce konuşurdu. Yıllarca serviste çalıştıktan sonra, Taksim Talimhane'de, kendi dükkanını açar.  Bosch otomativ sanayinde, araba elektrik , enjektör, dinamo velhasıl, araba parçaları üzerine, 60 yıldan fazla çalıştı. 1986 yılı 17 aralık Şeb-i Aruz günü vefat etti. 1933 Eskişehir doğumlu  ve Tatar  Türklerinden olan  annem  Ayten Hanımın  babası, Tataristan Büyüktau rayonu,  Dubyaz  Köyü çıkışlıdır.  Annesi çok eskiden yine, Tataristan'dan çıkışlı, geliş tarihleri bilinmiyor.  Anneannemin anneannesi, çocuk yaşta gelmiş ve ebelik yapmış.  Minhac  Ebe olarak, tanınırmış.  Minhac Ebe'nin oğlu da, Çanakkale savaşında şehit olmuş. Annemin babası Nizamettin Aşut,  kürk terzisi. Önce Mudanya'ya, Bursa'ya, İstanbul'a ve daha sonra da, Eskişehir'e yerleşiyor.

Her yolculuğumda yanımda taşıdığım, şanlı Türk bayrağımız, kefenimizdir, bizim


Aileniz ve sizin için, Türkiye ne ifade ediyor?

Babam Türkiye'yi çok seviyordu. Annem de aynı şekilde, ben de kardeşim Alpaslan da.  Bizler kökü çok derinlerde olan büyük bir ağacın güçlü ve kopmaz dallarıyız, orada ya da burada bizler, kardeş olarak bildik ve biliyoruz. Babam, her ne kadar, Başkortostan'da doğsa da, Türkiye onun hayata ikinci temel attığı yerdi.  Annem de aynı şekilde. Kendini hiçbir zaman, ikinci bir vatandaş olarak hissetmedi. Babam, tabii ki olayları, askeri geçmişi olduğu ve bir savaş yaşadığı, esir hayatı yaşadığı için başka türlü irdelerdi. Tam yetişme çağında,  Almanya'da bulunması, bir savaş görmesi,  babamın dünyaya bakış açısını, çok güzel bir şekilde olgunlaştırmıştı. Bu böyle olacak dediğinde,  zamanla onun söyledikleri olaylarla meydana çıkardı ve bizi şaşırtırdı. Ama Türk bayrağına ve topraklarına olan sevgisi ve saygısı başkaydı. Bize çok değişik, sakin bir şekilde de aşılamıştır. Hiçbir vakit zorlama yoktu. Türkiye bizim için doğduğumuz,  temelimiz, bayrağımızın vatanı. Kendimizi hiçbir vakit, yabancı hissetmediğimiz topraklardır. Ve ben burada doğduğum, büyüdüğüm ve de bu toprakların bir ferdi olduğum için şanslı insan olarak görürüm. Bayrağım daima benimledir. Bavulumda büyük bir Türk Bayrağım, daima mevcuttur. Dünyanın neresine gidersem gideyim, benimledir. Eskiden havalimanında bavullarımızı açardık. Polisler ilk usulüne uygun katlanmış bayrağı, görünce şaşırırlardı. Ben de 'bu, benim kefenim, dünyayı dolaşıyorum,  nerede, ne zaman neyle karşılaşacağım, belli olmaz' derdim. Bu halen devam eder.

Müzik ve folklora  ile ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

Aslında müziğe ilgim çocukluk yıllarında başlıyor.  Müzik hayatım- ilkokul gösterileri hariç halk önünde, ilk defa Tatarca şarkı söylemem, 1 Mart 1969 tarihinde, derneğimizin bayramlaşma gecesinde olmuştur. Ortaokul-lise tahsili sırasında, müzik öğretmenlerim sesimin güzelliğinden bahsederlerdi ve neden konservatuar tahsili yapmadığımı sorarlardı. İstanbul'da Devlet Konservatuarı'nın açılması ile imtihana girip 2. likle kazandım ama ben klasik lise eğitimi de almak istiyordum.  Bu mümkün olmayınca,  Belediye Konservatuarı imtihanına girip, orada şan eğitimi almaya başladım. Bu arada orta eğitimim sırasında, evde özel piyano dersleri de almıştım. Bu arada 1973-1979 yılları arasında,  İstanbul  Belediye Konservatuarı (bugünkü İstanbul  Devlet Konservatuarı) Lamia Anday-Selma Berk hocalarımdan şan, Emel Müdüroğlu hocamdan solfej dersleri aldım. 1967 yılında,  bugün başkanı olduğum İdil-Ural Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği'nde dernek faaliyetlerine başladım. Üniversite tahsilimden sonra, 1982 yılında Tümata müzik topluluğu'na katıldım ve hala devam etmekteyim.


Müzik, dans ve sanat, iç ve dış huzura katkı sağlıyor


Müzik ve sanat sizin için ne ifade ediyor, hayatınızdaki önemi nedir?

Müzik, benim için nedir? O öyle bir kuvvet ki, notalar vasıtası ile kurulan cümleler  ve o cümlelerle, etkileyebildiğin toplumun halini hissedebilmek. Belki biraz egoistik olacak ama şarkı söylediğim zaman, kişileri alıp şarkının geldiği yere götürebiliyorsam ve onları, bir an için de olsa, mutlu edebiliyorsam, kendilerini kendilerine döndürebiliyorsam, işte o an  benim mutluluğum oluyor. Bu arada fırsat bulduğum zamanlarda, çeşitli el sanatları kurslarına da devam ettim. Hikmet Barutçugil'den ebru, Ayşe İşgüder'den cam üzerine, altın-platin süslemeciliği, Hatice Ergün'den çeşitli el sanatları, daha birçok elsanatları hocalarından, türlü kurslara katıldım. Nilgün Tompson ve Aytuğ İzat'dan, enerji sistemleri üzerine de kuslar alıp, sertifikalar sahibi oldum.  Çeşitli organizasyonlarda,  üniversitelerde, kültür ve sanatımızı tanıtmak için, sergiler açmakta, toplantılara katılmaktayım.

Müzik, dans ve sanatın, insanın ruhi yapısına ne gibi etkileri vardır?

Müzik, dans ve sanat,  velhasıl, hertürlü sanat, insanın iç dünyasının dışa açılımı oluyor. Bir de teslimiyetle yapabilirseniz,  yani kendinizin, sadece bir köprü olduğunu düşünebiliyorsanız, işte onun verdiği haz bambaşka. O gelen güzellik, sizden karşıya giderken, hücrelerindeki mutluluk, o doyumsuz haz,  tarifi imkansız bir mutluluk. Bunları anlatacak kelimeleri bulmakta, oldum olası zorlanmışımdır. Kültür ve sanatın, kişi ve toplumun  karakter ve şahsiyet oluşumunda, bence gerçekten önemli rol oynamaktadır. Başta eğer bu işin esas sahibinin, kim olduğunun farkındaysanız,  zaten ilk adım atılmıştır. Bize sabrı, alçak gönüllü olmayı, çevrenize, çalıştığınız materyallere saygı duymayı ve herşeyi ile hemhal olmayı öğretmez mi? En küçük materyalin bile, biryerde kullanılabileceğini ve her şeyin size hizmet için yanınızda olduğunu ve kendine özgü, bir enerjisinin olduğunu anlamaz mıyız?

İdil-Ural Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği

İdil-Ural Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneğimiz, 1955 yılında kurulmuştur. Çalışmalarına aralıksız devam eden dernek, 12 Eylül 1980 zamanında devletin bütün dernekleri kapatması ile çalışmalarına kısa bir süre ara verip, tekrar faaliyetlerine başlamıştır. Başlıca amaç ata babalarımızın geldiği toprakların tarihini, kültürünü, örf ve adetlerini bugün de canlı tutmak, yeni gelen gençliğimize,  bunları aktarmak, hemşehriler arasındaki ilişkileri devam ettirmek. 1995 yılında  'Yürekten Selam' isimli 3 ayda bir  yayınlanan ve  Japonya ve BD'ye kadar gönderiliyordu.  Prof. Dr. Mustafa Öner hocamızın, Tatar Atasözleri ile ilgili güzel bir kitabını yayınladık. Faaliyetlerimiz arasında Sabantuyı, Nevruz şenlikleri,  Büyük şairimiz Gabdulla Tukay'ı anma günümüz, Kazan Şehrimizin alındığı tarihte, şehit olanlarımızın dualarla anıldığı 'Hatır günü'müz, tarihe adını geçiren büyüklerimizi andığımız toplantılarımız vardır. Velhasıl her fırsatta toplanmak için,  muhakkak sebeblerimiz vardır.

75 yıl sonra,  Kazan şehrine ayak basan ilk torun

Atalarımızın doğdukları topraklara 75 yıl sonra ilk ayak basan bir torun olarak, o günleri çok büyük bir mutluluk ve şükür ile hatırlıyorum. Tataristan, Kazan'da ve Yar Çallı şehirlerdeki muhteşem konserler, Birinci Dünya Savaşı'na giden dedemin, arkasından hemen hemen 75 yıl sonra, Kazan'a ayak basan bir  torun, ne hissederse o duygularla geçen  günler. Sülalemin çok küçük bir parçası ile kısa da, olsa görüşebilme şansını yakalayabilmem. Her dakika başka biri ile karşılaşınca, ağlamaktan helak olmam ve konser öncesi ağlayınca, sesimin kısılmasından dolayı, akrabaların beni görmesinin engellenmesi. 70 yıllık büyük din yasaklarından sonra, bizim oraya gidip eski şarkıları seslendirmemiz, sahnede çeşitli Tatar  ve Türkiye Türkçesi ile ilahileri okumamız, karşısında, bütün salonun ağlaması, büyürken bize devamlı bahsedilen, o Süyümbike Minaresi ile karşılaşıp, ona koşup sarılıp öpmem, minarenin altında Yaşar abimin ezan okuması, ata babalarımız için dua etmemiz, unutulmayacak anılar. Ve aklımız orada kalıp, eve dönmemiz.

GÜLTEN URALLI KİMDİR?

Baba tarafı  Başordistan (Ufa) , anne tarafı Tataristan (Kazan) kökenli bir ailenin evladı olarak, 4 temmuz 1954 yılında İstanbul'da doğdu.

İstanbul Kız Lisesi'nde başladığı eğitimini,  Şehremini Lisesi'nde tamamladı. İDMMA  (Bugünkü Yıldız Üniversitesi) Vatan Mühendislik Fakültesi Elektrik Mühendislik  Bölümü'nden, 1980 yılında mezun oldu.  Müzik ve dansa olan ilgisi çocukluk yıllarına kadar uzanmaktadır. Bu arada orta eğitimim sırasında, evde özel piyano dersleri de aldı. İstanbul'da Devlet Konservatuarı'nın açılması ile imtihana girip 2. likle kazandı.  Konservatuvar  ile klasik lise eğitimi de almak mümkün olmadığı için, konsenvatuvara devam etmedi. Belediye Konservatuarı imtihanına girip, orada şan eğitimi almaya başladı. Bu arada 1973-1979 yılları arasında,  İstanbul  Belediye Konservatuarı (bugünkü İstanbul  Devlet Konservatuarı) Lamia Anday-Selma Berk hocalarımdan şan, Emel Müdüroğlu hocamdan solfej dersleri aldım. 1967 yılında,  bugün başkanı olduğum İdil-Ural Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği'nde dernek faaliyetlerine başladı.  Üniversite tahsilimden sonra, 1982 yılında Tümata müzik topluluğu'na katıldı ve hala devam etmektedir. Çeşitli sanat dallarında da eğitim aldı. Hikmet Barutçugil'den ebru, Ayşe İşgüder'den cam üzerine, altın-platin süslemeciliği, Hatice Ergün'den  çeşitli el sanatları, daha birçok elsanatları üzerine sertifka sahibidir.  Nilgün Tompson ve Aytuğ İzat'dan,  enerji sistemleri üzerine de kurslar alıp, sertifikalar aldı.  Çeşitli organizasyonlarda, genel kültürümüzü tanıtmak için sergilere katıldı. Üniversitelerdeki öğrenci şenliklerinde, el sanatları sergileri açmaktadır.

Ödülleri: Başkortostan'da,  Neftekamski şehrinde yapılan Dostluk Şarkı Festivali'ne Tümata Grubu ile katılıp 3'üncülük ödülü, (1989). Süyümbike Dergisi'nin tatar kültürünü tanıtma ve Tatar kültürüne yaptığı hizmetler için verdiği gümüş bilezik ödülü, (2003). Kazan'ın 1000 yıllığı hatırasına verilen madalya (2005). Dünya Tatar Kongresi tarafından verilen madalya ve teşekkür mektupları.  Tataristan Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı tarafından, çeşitli tarihlerde verilen teşekkür belgeleri. Tataristan Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı tarafından verilen, madalya ve teşekkür belgesi. Tataristan Cumhurbaşkanı tarafından verilen, başarı ve teşekkür belgeleri.