Geçenlerde gazetelerde ilginç bir haber vardı.

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, nişanlısı ile kahvaltı yapmak için bir kafeye gitti. Kafe dolu olduğundan fiziki mesafe kuralları gereği başbakan içeri alınmadı. Yarım saat sıra bekleyen başbakan, kafe boşalınca ancak içeri girebildi.

Düşünün bizde veya herhangi bir Müslüman ülkede böyle bir şey olması mümkün mü?

Başbakanı, bakanları vazgeçtim; taşrada en küçük birim müdürü bile kafeye gideceği zaman günler öncesinden hazırlık yapılır, ortalık ayağa kaldırılır.

Belediye başkanları cenazelerde taziye ziyaretine bile yanında koruma ordusu, partilileri, yandaşları ile cümbür cemaat gider. Herkes ayağa kalkar, ayağa kalkmayanlar da uyarılır, taziye evi gösteri alanına döner…

Kazara bir makama gelenler, Allah’ın evi camilerde bile ayrıcalık bekler. En arkada, bulduğu boş yerde safa durmak yerine, kalabalığı yara yara, en ön safa kadar korumaları ve yandaşlarıyla ilerler… Assolistler en son çıkar misali, tam ezan okunurken namaza giderler ki, herkes görebilsin…

Maalesef hocaların çoğu da buna ses çıkarmaz veya korkusundan çıkaramaz…

Elin başbakanı kahve içeceği kafede bile ayrıcalık istemiyor, sıra bekliyor… Bizimkiler camide bile ayrıcalık istiyor, en ön safa kadar diğer insanların hakkını gasp ederek ilerliyor.

Üstelik inandığı İslâm dini bunu kesinlikle yasaklamasına rağmen…

Konu din değildir; konu dini anlayabilmek ve yaşayabilmektir…

ABD’deki George Washington Üniversitesi’nden iki akademisyen, Müslüman olmayan ülkeleri de kapsayacak şekilde, İslâm’a en uygun yaşanabilir ülkelerle ilgili bir araştırma yapar.

‘İslâmilik Endeksi Listesi’ ismi verilen araştırmada, İslâm’ın en iyi yaşanabileceği veya yaşandığı ülkeler tespit edilmeye çalışılır…

Sonuçlar dikkat çekici olduğu kadar da hazindir…

İlk 44 arasında hiçbir Müslüman ülke yok. Birleşik Arap Emirlikleri listede 45. sırada yer alıyor. Arnavutluk 46, Malezya 47, Katar da 48. sırada yer bulabildi.

Türkiye ise maalesef Fas’ın bile gerisinde 95. sırada…

İlk sırada hangi ülke yer alıyor diye merak ediyorsanız; başbakanı kafe kuyruğunda bekleyen Yeni Zelanda var.

İkinci sırada İsveç, üçüncü sırada Hollanda var. İzlanda 4, İsviçre 5, İrlanda 6, Danimarka 7, Kanada 8, Avustralya 9, Norveç 10. sırada yer alıyor.

Sonuçlara şaşırdınız mı?

Algı oluşturmak amacıyla böyle bir araştırma yayınlanmış diyebilirsiniz…

Müslüman ülkelerde yaşayan Müslümanlar bile bu ülkelere gidebilmek için çabalıyor, vize kuyruklarında bekliyor. Kaçak yollarla gitmek isteyenleri sayısı belli değil.

Müslüman ülkelere gitmek için uğraşan kimse var mı?

Ülkeleri yerle bir olmuş Suriyeliler bile Türkiye üzerinden Avrupa’ya kaçmak istiyor, Müslüman ülkelere gitmek isteyen hiç yok…

İslami, Müslümanlığı ağzımızdan düşürmüyoruz. En küçük şeyde din elden gidiyor, dinimize saldırıyorlar diye kıyameti koparıyoruz…

Ama sadece ve sadece sözde…

Müslümanlığı kimlik olarak kullanıyoruz ama gerçek İslami ve Müslümanlığı yaşamaktan çok çok uzağız…

Maalesef her geçen gün daha da uzaklaşıyoruz…

*****

Kaz göndersem yolar mısın?

Çok soğuk bir kış günü padişah, tebdil-i kıyafet gezmeye karar vermiş. Yanına Başvezirini alıp yola çıkmış.

Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir adam görmüşler. Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş.

Padişah, ihtiyarı selamlamış:

“Selamünaleyküm ey Pir’i Fani...”

“Aleykümselam ey Serdar’i Cihan...”

Padişah sormuş: “Altılarda ne yaptın?”

“Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor...”

Padişah tekrar sormuş: “Geceleri kalkmadın mı?”

“Kalktık... Lakin, ellere yaradı...”

Padişah gülmüş: “Bir kaz göndersem yolar mısın?”

“Hem de ciyaklatmadan...”

Padişah ve Başvezir, adamın yanından ayrılıp yola koyulmuşlar...

Padişah, Başvezire sorar: “Ne konuştuğumuzu anladın mı?”

“Hayır Padişahım!”

Padişah sinirlenir: “Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım.”

Korkuya kapılan Başvezir, Padişahı saraya bıraktıktan sonra telaşla dere kenarına dönmüş.

Bakmış adam hâlâ orada çalışıyor.

“Ne konuştunuz siz Padişahla?”

Adam, Başveziri şöyle bir süzmüş:

“Kusura bakma. Bedava söyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim.”

Başvezir, yüz altın vermiş ve sormuş: “Sen Padişahı, serdar-ı cihan, diye selamladın. Nereden anladın Padişah olduğunu?”

“Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü Padişahtan başkası giyemezdi.”

Başvezir kafasını kaşımış ve sormuş: “Peki, altılara altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor ne demek?”

Adam, bu soruya cevap vermek için de bir yüz altın daha almış.

“Padişah, altı aylık yaz döneminde çalışmadın mı ki, kış günü çalışıyorsun? diye sordu. Ben de yalnızca altı ay yaz değil, altı ay kışın da çalışmazsak, yemek bulamıyoruz dedim.”

Başvezir bir soru daha sormuş: “Geceleri kalkmadın mı ne demek?”

Adam bir yüz altın daha almış...

“Çocukların yok mu diye sordu. Var, ama hepsi kız. Evlendiler, başkasına yaradılar, dedim...”

Başvezir gene kafasını sallamış.

“Peki, bir kaz göndersem yolar mısın, o ne demek?”

Adam gülmüş: “Onu da sen bul...”

*****                 

TEBESSÜM

Borç

Bir ramazan günü III. Mustafa’nın veziri Koca Ragıp Paşa’nın konağında yapılan sohbet esnasında Ragıp Paşa, Şair Haşmet’e sorar:

- Senin de borcun var mı Haşmet?

- Evet efendim, mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş...

Ragıp Paşa sorusunun anlaşılmadığını düşünerek, tekrar sorar:

- Ben onu sormuyorum, oruç borcun var mı?

- Paşam, oruç borcunu Allah sorar; sizin soracağınız kul borcudur.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

“Düşünme, itaat et” diyenlere değil; “düşün, sor, sorgula” diyenlere kulak ver.

Ali Şeriati