Geçenlerde bir gece yarısı bir yarışma programında sorulardan biri hangi çiçeğin renginin mor rengiyle anıldığı soruluyor ve çiçek adları sayılıyordu. Çiçeklerden biri menekşeydi. Yarışmacı bilemedi. Üzüldüm.

Karlı, buzlu sarp ve yüksek tepelerde açan, ışığa, güneşe sevdalı mucize çiçek... Ömrü, güzelliğinden kısa, sanki çile çekenlerin temsilcileri kardelenler.

Efsane bu ya; yıllar önce iki kır çiçeği birbirlerine âşık olmuşlar. Her bahar açıp, güneşe merhaba derlermiş. Bir bahar başlangıcı bu çiçekler:

Biz diğer çiçekler gibi bu bahar açmayıp kış ortasında herkesin soğuktan kaçtığı karlı günlerde açalım ki, bütün doğa bizim olsun” demiş ve karar vermişler.

Açmak için biri kışın gelmesini ve karın yağmasını beklerken, diğeri sözünden dönüp o yaz açmış. O gün bugündür karda açan ve sevgilisini bekleyen çiçeğe “kardelen”, yarı yolda bırakan çiçeğe de “hercai” denilmiş. Şu bildiğimiz menekşe. Hercai menekşe.             

Çağlar ötesinden beri ova ile yayla arasında ömür geçirmiş olan Türk Ulusu, kışın hareketsizliğinden sessizliğinden kurutulup dağlara, yükseklere çıkış zamanını bir bayram sevinci ile kutlamış.

Türk’ün tarihi yolculuğuna baktığınızda baharların en güzel yaşandığı yerlere doğru ısrarlı bir akına tanık oluruz. Baharların yaşanmadığı Sibirya ovalarına, ya da baharların içinde kaybolduğu tropikal bölgelere göç yapılmadığını görüyoruz.

Kuzeyin çiçekleri hep beyaz, güneyin ise hep kırmızı olmuş. Ama Azerbaycan’ın Anadolu’nun Balkanların ise, bindallılarda, halılarda, çinilerdeki gibi rengârenk... Ne güzeldir  Muzaffer Sarısözen’in Nuri Üstünses’ten derlediği Divriği yöresinin bir türküsü:

“Açıl mor menevşem bahar erişti

Lale sümbül nergis reyhan yetişti

Benim kısmetime ak zambak düştü

Menevşem bir tanem haydi de haydi

………

Açılmış menevşem ne güzel olmuş

Lalesi sünbülü hep bize kalmış

Seni seven gözler uykuya dalmış

Menevşem bir tanemhaydi de haydi

Diye bilirim ki en güzel menekşe şiirini Karacaoğlan söylemiş. Niçin menekşeninin boynunun bükük olduğu bundan güzel anlatılabilir mi?

Kadir Mevlâm seni öğmüş yaratmış,

Çiçekler içinde birdir menekşe.

Bitersin güllerin harı içinde,

Korkarım yüzüne batar menekşe.

Yaz gelir de, heveslenir bitersin,

Güz gelince başın alır gidersin.

Yavru niçin boynun eğri tutarsın?

Senin derdin benden beter menekşe.

Senin meskenindir kayalar sengi,

Kokusu menekşe, güldür irengi.

Aradım dünyayı, bulunmaz dengi,

Güzel yatağında biter menekşe.

Bakmaz mısın Karac'oğlan halına?

Garip bülbül konmuş gülün dalına.

Kadrin bilmeyenler alır eline,

Onun için eğri biter menekşe.

Bahar olur da maniler içinde yer almaz mı? Kimi baharın neşesiyle neşelenmiş, kimi baharın neşesini yaşayamadığı için hüzünlenmiş. İşte dört örnek:

“Kış sonuna erince

Bahara düşer cemre

Yar gönüle girince

Ömür katar ömüre...”

“Bahar oldu bak bahtına

Kese astım gül dalına

Adadım yârin adına

Bir evcik iki göz oda..”

“Toprağında taşında,

Benleri var kaşında,

Sen bahar içindesin,

Bense ömrüm kışında.”

“Bahar yaz hazan derken

Ömürler girdi kışa

Eller oynar gülerken

Çekmişiz derdi boşa…”

Derler ki, gençlik ilkbahar gibidir, yaşlılık ise kışa benzer, öyle bir kış ki, arkasından bahar gelmez.” Tercanlı Âşık Daimî sanırız bu sözden ilham almış:

“Bunca kahrı bunca derdi

Mevla’m yalnız bana verdi

Eller muradına erdi

Gitti cananım gelmedi

Erisin dağların karı

Geçti ömrümün baharı

Ecel kapımı çalmadan

Durma gel gönlümün varı”

Şimdi artık evlerimizden-yuvalarımızdan, bürolarımızdan, kapalı mekânlarımızdan çıkmak zamanı… Bahar da çağırıyor hepimizi... Börtü böceği, koyunu kuzuyu; gülü, bülbülü, hâsılı bütün canlıları…

Yüreğinde duygular tutuşuyorsa mevsim bahardır

Düşünce ve hayal âleminin alabildiğine derinleştiği, ufukların genişlediği, Şair olmayanların bile şiirler yazmaya başladığı bir mevsimdir bahar… Bahar: Gül mevsimi…

Erzincan yöresinin bir türküsünü anımsadım:

“Ben aşığım bahardaki güllere

Boz bulanık coşup akan sellere

Benden selam olsun bizim ellere

Meler koyun kuzu ne halde” 

Gelenek ve göreneklerimizde baharın sembolü bir günümüz daha var. Hıdırellez. Mayıs’ın başında kutlayacağız.

Türklerin İslâmiyet’ten önce uyguladıkları yaz bahar ayinleri, İslam sonrası Kur’an’da yer alan Hızır’la kolayca birleşmiş. Hızır’ın kardeşi İlyas ile yılda bir kez buluştukları inancına ilişkin Hıdırellez gelenek ve görenekleri yüzyıllar ötesinden günümüze dek yaşamakta.

Kuşkusuz yaşamanın en anlamlı, en tatlı, en coşkulu dönemidir bahar. Bahar denilince aklımıza tomurcuklar, çiçekler, ağaçlar, gençlik ve neşe gelmekte.